Phoenix ! ~ Harry Potter Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaEski ParşömenLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Kompartıman 22~

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Aya Estella O'fieme

Aya Estella O'fieme


Mesaj Sayısı : 14
Mücadele Tarafı : Siyasetle ilgilenmiyorumv.v
Evcil Hayvanı : Hime chan, Nihil^o^
Kayıt tarihi : 27/04/10

Kompartıman 22~ Empty
MesajKonu: Kompartıman 22~   Kompartıman 22~ Icon_minitimePtsi Mayıs 10, 2010 12:29 am

Trende ilerleyip, boş bir kompartıman ararken, bir sonraki yazacağı şiirin kurgusunu tasarlıyordu. Kelimelerin kalbinden kopup, zihnine akması ayrı bir haz veriyordu ona. Her türlü duygu ve düşüncesini yazarak dile getirmek rahatlatıyordu onu. Olabileceği, olmak isteyeceği kişilere hayat vermek, gerçek yaşantının getirdiği sıkıntılar ve olumsuzlukların yükünü bir nebze olsun alıyordu omuzlarından. Gerçek hayattan kopup, bir süreliğine, gözlerine perde indirerek sadece yazmak, ruhunu dinlendiriyor, içini ferahlatıyordu. Boş bulduğu br kompartımana girerken, veda etti beyninden kalbine akan, kendi düşünceleri dışındaki içgüdüye... Hayallerini kelimelere dökmeye yarayan sese... Sahi, kimdi o sesin sahibi? Gerçi bir ses olarak değil, düşünce olarak doluyordu bedenine. Düşünürse, ses yine onun sesi olacaktı, zorlarsa fikirlerin bile kendisinden geldiğine inandırabilirdi kendisini. Ama öyle değildi işte, başka birinindi o görüşler... Kimindi gerçekten? Odaya bir göz gezdirdi aniden, ve ürperti geçti bedeninden.. Kimse yoktu görünürde, demek ki nitel bir şey değildi bu... Kendini birden korku dolu müzikallerde, kapı aralarından çıkıp şarkı söyleyerek üstüne yürünen sahnenin en ortasındaki kurban gibi hissedivermişti.. Ama illa ki kötüye yormak zorunda değildi, ya iyi bir şey ise? Mesela Tanrı gibi.. Gerçi Tanrı'nın işine akıl sır erdiremiyorum bazen... Kulunun en dardaki zamanında sözde kader, hayat ve şans üçlüsünü yolluyordu, fakat bunların hepsi birer palavraydı... Aslında Tanrı demek pek doğru olmazdı, sonuçta hangi Tanrı'dan bahsediyordu ki? Bu dünya şu zamana kadar üç Tanrı çeşidi görmüştü.. Bir, asıl inandığımız ve taptığımız, günümüzdeki kitaplı dinlerin sahibi soyut yüce varlık; iki, Tanrı diye tapınılan el oyması süslü bebekler; üç, kendini, kendi kendine Tanrı ilan edenler...

Bunlar Zeus'tan Hades'e, Ahuranazda'dan Angramanyu'ya, Jul Sezar'dan Firavun'a ve şeytandan Tanrı'ya sıralanabilirdi. Hoş, şeyranı da Tanrı yaratmıştı, ama ikisinin tarafı cephe olarak dünyayı seçmiş, çarpışıyorlardı... Yani başından beri savaşın içinde tarafımızı seçmek üzere özgür irademiz ve başımıza konulan kurallarımızla tek başımızaydık. Peki Tanrı, hiç mi acımıyordu kuluna? Üzülmesi gerekiyordu, yıkıp yıkılan hayatlara... Belki de bazen en dardaki kulu hatrına, meleklerine çuvallar dolusu bereket veriyordur dağıtsınlar diye dünyaya.. ' Alın, serpiştirin bunu toprağa, bütün canlı hayata... ' Ama yapabileceği tek şey kuluna sahip çıkmaktır, çünkü kulu orada sınavdadır. Ne kadar bağlı kalabileceği ölçülüyordur Tanrı'ya. Düzmece ve kuruntulara kanıp hakikat ve güzelden ayrılacak mıyı acaba? Yahut sözde yanımızdaki hayat, kader ve şansa kanıp yitecek miydi bu güzel hayatta, karanlığın dibinde?... Aslında yardım olarak yaratmıştır Tanrı hayatı, kaderi ve şansı. Her nefesimizde tüm hücrelerimize çekeriz hayatı, mutlaka ilerleyen zaman olgunlaştırır bazılarımızı, en darda olduğumuz zamanda çıka gelen şans ara sıra sefilliğe kapatır kapımızı.. Ama hepsi birleşince öyle bir uyum sağlardı ki, cennette görüp görebileceğin yaşantıya hazırlanırdın dünyada.. Fakat öyle mi şimdi? Onyıllar, yüzyıllar, hatta belki sayılamayacak kadar çok bir zaman içerisinde tükenmişti içlerindeki insan sevdası. Kıskançlığa dönüşmüştü şefkatleri, sevdaları nefrete dönüşmüştü kaç zamandır artık. Bunun sebebi ise tek bir görev için yaratılmış olmaları; sırasıyla yaşam, yaşama sevinci ve umut.. Her yeni bir güne uyanabilme gücü, isteği ve inanışı... Ama heryerde olmaları gerek bunların, bu yüzden bir şekil şemali yok onların. Oysa ki insanlar öyle mi ya? Özenle oluşturulan bedenlere sokulan sabi ruhlarıyla belli bir şekilleri, güzel başlarının içindeki beynine yüklenen özgür iradeleri vardı onların. Bu yüzden niyetlerinden vazgeçtiler evvelden, şeytanın yardakçısı oluverdiler.. Doğarken saf ve iyi niyetli bebekleri, mezara götürürken kötü ve acımasız yapmaya giriştiler. Harmanlanıp insanların üstüne çullandılar, kaç canı dünyadan sildiler... En sonunda nesilden nesile aktarılacak büyüklükte umutsuzluk yerleştirdiler insanların içine, sonra o yüreklerdeki okyausların en dibindeki kilitli kutuyu açıverip, yanlış üstüne yanlışa teşvik ettiler insan oğlunu..İnsafsızlık, töre, vicdansızlık hep bu şekilde oluştu, gelişti ve sömürdü insanların tüm insanlık özelliklerini.. Pandora'da kalplerde ki kişiliklerimizin destanıdır aslında, gerçeklerin öbür yüzü... Muhteşem üçlü hayat, kader ve şansın terbiyesini oluşturduğu umutsuzluktan oluşan bedeninden bir parçası saklıydı her zaman, yutmak için onu günün birinde. Zira belli mii olur, Pandora'da insan gibi bir şey, yumurtlayıverirdi onlara herşeyi... Öyle de oldu zaten, direktolarak olmasa da. Anlamak zeki insanlara kaldı, ama aptallar sabır, akıl ve umut eksik güzel yüzüne aldanıp iblislerin oyunununa geldiler. Ölümüne açtı o kutuyu Pandora, kendi kendinin ölüm sebebi oldu varlığı. Ama insanoğlu uyarıldı, ve uyarılmaya devam ediyor.. Sadece içinden gelen sesleri dinleseler bulabilecekleri gerçeklere tıkadıkları kulaklarından değil, bu sefer kalbinden giriyor... Gerçek elçileri bulup beyinlerine doluyor, onlara ise sırf uyarmak, anlatmak kalıyor.. Bu en hakikat destanı, dünyaya duyurmak kalıyor...

Camın ardında uzayıp giden düzlükleri seyre dalmışken, engin düşüncelerden kapı sürgüsünün sesiyle kopuvermişti. Pencereye vuran günün son saatlerine ait ışıklar, gözüne girdiğinden dolayı kısık bakıyordu. Ellerinin arasında, okuduğu sayfayı kaybetmemek için arasına parmağını koyduğu roman, kucağında duruyordu. Kapıyı açıp içeri girenin kim olduğunu farkettiğinde ise, hafifçe şaşkınlık ifadesi ile harmanlanan bir tebessüm oturmuştu yüzüne...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Tharama Lightbringer

Tharama Lightbringer


Mesaj Sayısı : 9
Mücadele Tarafı : Işık.
Sihirsel Soy : Ataları Şövalyeydi.
Evcil Hayvanı : Light
Kayıt tarihi : 20/02/10

Kompartıman 22~ Empty
MesajKonu: Geri: Kompartıman 22~   Kompartıman 22~ Icon_minitimePtsi Mayıs 10, 2010 10:23 pm

Boş bir kompartıman ararken yine hayallere dalmayı özlemiştim, ibadetti adeta benim için o trans hali. Birçok insanın aksine tek tanrılı dinleri saçma bulurum, ailem nesillerdir bize her tanrıya ayrı ayrı saygı duymamız gerektiğini ama en çok Kiri-Jolith adlı tanrıya. O ki Şövalyelik makamını yaratmış olan, o ki bize şeref, onur, fedakârlık kavramlarını öğreten, iyilikten bir an olsun şaşmamış olan tanrı. Birçok ilginç ibadet çeşidi görmüşümdür yaşamımda, mum yakıp söndürenler, kendini aç-susuz bırakmalar. Hepsi pek mantıklı olmasa da kendilerine has amaçlar için yapılıyor, böyle şeyler eylem gerektirir ve bir tanrının bizim eylemlerimizden çok düşüncelerimize, yaşamımızı oturtmaya çalıştığımız rotaya değer verdiğini düşünürüm ben, uğruna yaşadığımız o kavramlara. Şerefim yaşamımdır, bu söz bazılarının kulağına bir sinek vızıltısı gibi gelir, rahatsız edici. Her ne kadar rahatsız edici olsa da, benim gibiler var olduğu sürece o ses de var olacak. Yıllar önce büyücülük ve cadılık denilen şeyler orta çağ bağnazları tarafından yakılma, yok edilme sebebi olarak görülürdü. Bir insanı doğduğu gibi kabul edemeyeceksek onu yakmalı mıyız? Böyle şeyler maalesef yüzyıllardır sürmekte, önyargılar insanları en parlak ışığı bile göremeyecek kadar kör yapar, fakat bazı insanlar yalnızca kafatasında yer alan o iki küreyle görmezler dünyayı. Onlar kalpleriyle görürler, kendi yumruklarını sıktıklarında bilirler ki onların yürekleri herkesinkinin aksine o sıkılı yumruktan büyüktür, göğüslerinde çarpan şey kozmik anlamdaki tüm bilgiye, tüm algıya sahip bir şeydir ve tanrıların bilgisine… Aile tarihim de atalarımın böyle kimseler olduğunu yazıyor, birçok büyücüyü ve cadıyı o bağnazların aksine korumuş ve onlara hep istedikleri bir şey sunmuşlar, hoşgörü… Onları oldukları gibi kabul etmişler, minik bir kalede yaşayan Lightbringer Ailesi inandıkları tanrının onlara öğrettiği üzere birçok büyü sanatına mensup kimseyi hiçbir önyargı olmaksızın aralarına kabul etmişler ve anlaşmazlıklar olmaksızın, aralarındaki farkı umursamaksızın yaşamışlar. Tabii ailem ve sürgünleri en sonunda bitmiş bazı büyücü ve cadılar arasında evlilikler olmuş, böylece büyü sanatı benim aileme de geçmiş.

Bunları düşünürken kapısı kapatılmamış bir kompartıman buldum –Kiri-Jolith’e şükürler olsun- ve içeride yalnızca genç bir öğrenci olduğunu gördüm, hemen oturup hayallerime gömülmeyi istediğimden bu kompartımanı uygun buldum ve içeri doğru kararsız bir adım attım, nezaket kuralları bir bayanın yanına-ya da karşısına- oturmadan önce teşvik edilmeyi beklemek gerektiğini öğretir… Kız başını uğraştığı şeyden kaldırıp bana baktı ve gülümsedi, işte beklediğim teşvik dedim kendi kendime ve sandığımı yükler için yapılmış olan bölmeye yerleştirip karşısındaki rahat koltuğa çöktüm. Pek yayılmadan oturup gözlerimi camdan dışarı diktim, tren birkaç dakikaya ayrılacak olmalıydı. “Ben Tharama, Hufflepuff 5. Sınıf” içeri giren ben olduğuma göre kendimi tanıştırmam icap ediyordu, kızın cevabını beklerken gözlerim ister istemez yazmakta olduğu şeye kaydı, beni meraklandırmayı başarmıştı bu kız.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Aya Estella O'fieme

Aya Estella O'fieme


Mesaj Sayısı : 14
Mücadele Tarafı : Siyasetle ilgilenmiyorumv.v
Evcil Hayvanı : Hime chan, Nihil^o^
Kayıt tarihi : 27/04/10

Kompartıman 22~ Empty
MesajKonu: Geri: Kompartıman 22~   Kompartıman 22~ Icon_minitimePtsi Mayıs 10, 2010 11:49 pm

'' Umut... Nasıl bir kavramdır ki, gülerken ağlatabilen? İnsana bir kudret veren, en yücelten? Yanılgıları ümide, terkedilmişliği aşka çeviren? Rutin bir şekilde atan kalbinin, doğru insanı bulduğunda deli gibi çarpması mıdır, yoksa kaybettiklerinin geri dönüşünü beklemek midir? Fırtınalı günlerde, deniz aşırı yollarda olan bir annenin sabrı, aynı anda içinde yaşadığı telaş gibidir umut... Olumsuzuna karşı korur seni, gerçek yaşantından alıkoyar adeta... Ya da bir dilencinin, yolda bir cüzdan bulmak için dolaşmasıdır, mapus yatan birinin gökyüzü sevdası... Yüzünü, ipek elbisesinin kollarıyla örter, yüreğini sımsıkı kavrayıp sakinleştirirdi seni umut. Varlığı kadar, yokluğu da acıtırdı onun. Gece kadar sessiz, bir ruh kadar görünmez olan umut... Fakat o umuttur ki, en acımasız olanıdır. Giderken bohçasına katar hayallerini, adeta sömürür seni. En dara sokana kadar yanındadır, tam orada, sağ omzunun üzerindedir... Kollarını bağrına dolar, sana huzur verir, içini ferahlatır... Senin en bitap düştüğün o bıçaklı yolun ortasında ise, güneşin yakıcılığında terkeder seni. O fırtınanın içine kadar kendini, daha da bir güçlendirir. O narin kolları artık boğmaya başlar, gözlerindeki perdeler kalkar ömründe görüp görebileceğin son manzarada bulunur ki, O'dur, çaresizliklerin en büyüğü, biçare çığlıklarının en yükseği...

Hayal kırıklığıdır aslında umut, daha uzun parmakları arasında ezip içine bir un gibi akıttığı o saf ve masum hayaller... Kalbin midir acıyan, yoksa midene o zevkli krambı sokan duygular mıdır bağrındaki yaran akan, bilemezsin... Yalnızlığın elçiliğinde düşersin, devrin çarkları üzerinde döner adeta. Sana fısıltı gibi gelen rüzgar, bir anda cellat kesilir başına. Masal okuyan dalgalar, çığlık çığlığadır artık... Ne dediklerini anlayamazsın, fakat biçare dalgaları tek bir şeyi anlatır, bir kurban daha! Biri daha düştü denize, dalgalarda boğulmakta... Yok mudur elinden tutup çekebilecek bir güç? Yok mudur insaflı bir el ki, ona yardım eden? O el sadece bittiğinde mi yetişir her şey, sonsuzluğa erişince mi uzatır kendini? Acı ve ıstıraba dayanamayan o el, cimridir çünkü. Gıpta etmiştir bir kere şeytanın gücüne... Aldanmıştır o, bu yüzden aldatmıştır... Ezildiği için ezmiştir hep, kendisi direnmeyi bildiği için, başkaldırıya müdahele etmiştir...

Tüm bu duyguların esiri olduğunda, çökük omuzlarına bir yük binmişçesine sırasına çökmüştü. Nerdeydi o neşeli tavırları şimdi? O anda büzüştürdüğü dudaklarındaki o eski ve tanıdık olan gülümseme, hangi cehennemdeydi yine? O da mı sırt çevirmişti Keiko'ya, o da mı aldatmıştı onu, o da mı vurmuştu umudun ardından bir hançer daha... ''


Her kelimenin altına kendi içtenliğini katarken, kompartımanın kapısının sesiyle kendine gelmişti. Kısa bir şok sürecinin ardından, karşısında duran bu tanımadığı çocuğa gülümsedi. Dik dik bakıp, onu süzerek rahatsız etmek istemediği için başını tekrar önüne çevirmiş, dışarıyı ilemeye koyulmuştu. Eşyalarını yerleştirdikten sonra, düzgün bir şekilde oturup ona kendini tanıtmıştı. Oysa ki Aya, onun da çoğu erkek gibi, karşısında oturup üstünlük taslamaya çalışmaması için başını öbür tarafa çevirerek haksızlık ettiğini düşünüyordu. Sıcacık bir sesle konuşmadan evvel, kucağındaki kitabın üzerinde duran yazılarına baktığını farketmişti.

' Memnun oldum. Ben de Aya, Gryffindor 5. sınıf. Gelecek hikayemi tasarlıyordum... Ehm, bakmak ister misin? '
Hızlı hızlı ve düşünmeden konuşurken, sarfettiği cümlelerin saçmalığı nedeniyle yanaklarının ısındığını hissetmişti. Yüzünü kaldırdığı omzuna doğru çevirriken, dğer koluyla da çarçabuk kağıt tomarını uzattı. Hayır, bir gün için bu kadar budalalık yeterdi. Başını tekrar dışarı doğru çevirip, yüzyüze gelmelerini engellemeye çalışıyordu. Bir tutam saçı yüzüne düştüğünden dolayı, kendini şanslı sayıyordu...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Tharama Lightbringer

Tharama Lightbringer


Mesaj Sayısı : 9
Mücadele Tarafı : Işık.
Sihirsel Soy : Ataları Şövalyeydi.
Evcil Hayvanı : Light
Kayıt tarihi : 20/02/10

Kompartıman 22~ Empty
MesajKonu: Geri: Kompartıman 22~   Kompartıman 22~ Icon_minitimeCuma Haz. 04, 2010 7:13 pm

Bakışımı fark ettiği apaçık ortadaydı, merakıma yenildiğim için içten içe lanet ettim kendime fakat bir yandan da aramızda bir diyalog gelişeceğini hayal etmek iyi hissettirmişti kendimi. Kafamı çevirmek üzereyken kız insanın içine işleyen bir sesle konuşmaya başladı. "Memnun oldum. Ben de Aya, Gryffindor 5. sınıf. Gelecek hikayemi tasarlıyordum... Ehm, bakmak ister misin? ". Konuşmasında, mimiklerinde en ufak bir yapmacıklık ya da kendini üstün görme havası yoktu, belki de bu ellerimin bana uzatılan kağıt tomarını kavramak yerine o tomarları tutan zarif elleri kavramasını açıklayabilirdi. Kısa bir an süren temastan sonra yeniden ellerimin hakimiyetine sahip oldum ve kağıtları alıp kendime çevirdim. Bir Gyrffindordan beklenmeyecek bir asalet süzülüyordu kâğıtlardan dışarı, özenle işlenmiş her kelime ifade ettikleri çoklu anlamlarla beynimi uyuşturuyordu, bu kâğıtlarda bir sorgu vardı, hayata dair, arkadaşlığa dair, aşka dair. Her noktada kafamı kaldırıp karşımdaki çekici cadıya bakıyordum, sanki bunları yazanın o olup olmadığını anlamaya çalışır gibi. Yüzünde yaşıtlarında pek ender bulunan olgunluğu arıyordum, utangaç gülümsemesi miydi saklayan o olgunluğu yoksa hafif kızarmış yanakları mıydı bilemiyorum fakat yavaş yavaş ona doğru çekildiğimi hissediyordum. Her kelime beli biraz daha yaklaştırıyordu, duygularımı belli etmek istemediğim için okumayı kesip kağıtları kıza geri uzattım. “Gerçekten güzel yazıyorsun,” bir tanrının elinden çıkmış gibi yazdığını tabii ki söyleyemedim, “Yani çok beğendim.” Diye ekledim kızın yüzüne yansıdığını düşündüğüm tatmin olmamış ifadeden yola çıkarak.

*Rp out: Kısa oldu kusura bakma kafam çok dolu, bir dahaki rp güzel olacak ^^
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Aya Estella O'fieme

Aya Estella O'fieme


Mesaj Sayısı : 14
Mücadele Tarafı : Siyasetle ilgilenmiyorumv.v
Evcil Hayvanı : Hime chan, Nihil^o^
Kayıt tarihi : 27/04/10

Kompartıman 22~ Empty
MesajKonu: Geri: Kompartıman 22~   Kompartıman 22~ Icon_minitimeC.tesi Haz. 05, 2010 10:29 pm

Utanç, merak ve endişe gibi duygular bedenime sırasıyla hücum ederken, az önce saçmaladığı gerekçesiyle kınıyordu kendini. Daha fazla konuşabilmek için miydi bu hareketi, yoksa derin bir sessizliğin üstlerini örtmesini istemediğinden mi, emin değildi. Oldum olası uzun süre başkalarının yanında sessiz kalmaktan nefret etmesinin yanı sıra, davranışlarından da etkilenmemiş değildi hani. Zira uzun zamandır kafasına yerleşmiş olan yaygın erkek modelinin tam zıttı olması, ondan öte, belki de bir kabalık olarak nitelendirebileceği bir şekilde kağıtları gözüne sokarmışçasına ona uzatmasına aldırmamış, aksine, buna rağmen fazla kalın sayılmayan dağınık tomarı alıp okuma centilmenliğini bile göstermişti. Lakin ondan evvel, kağıtları aldıktan sonra kabaran heyecanından önce ellerini ellerinde hissetmesiyle bir ürperti geçip gitmişti bedeninden. Sahi, daha önce ne zaman bir erkeğin elini böyle hissedebilmişti ki? Sert, fakat nazik bir çift el... Erkeksi dedikleri bu olsa gerekti, kız arkadaşlarınınkinden tamamen farklı bir dokunuş. O kısa an içerisinde, böyle yabancı olduğu bir duyguyu, bu şekilde tabımlayabilmesine şaşırmıştı Aya. Kitapsız kaldığında okuduğu aşk romanlarında süslenmiş dizelerin, gerçek hayattaki duygularla kıyaslandığında kendisine bu kadar kuru gelebileceğini düşünmezdi, kim bilir, belki de hiçbirini tatmadığı içindi. Yine de güzelliğini inkar edemeyeceği bu küçük dokunuşun ardından, geri çekildiğinde, elinde olmadan duruşundaki o ifadenin adını koymaya çabalarken buldu kendini. O yazılanları okurken, Aya onu süzmeye başlamış, yakalanırsa kıpkırmızı olacağını bilmesine rağmen, onun için doğru kelimeyi bulmaya çalışıyordu dikkatlice. Lakin tek bir doğru kelime bulmak, o kadar zorluyordu ki onu, tanışalı daha en fazla on beş dakika olmasına rağmen, yine de tüm düşüncelerini tek bir kelime ile toparlayamıyordu. Kompartımana girdiğinden beri davranışlarını düşünüyor, tanımlayabilecek sadece tek bir kelime bulmaya çalışıyordu. Nazik, centilmen, yakışıklı, doğal ve asil... Bunların hepsini kapsayabilecek nitelikteki tek kelime, mükemmel miydi? Bu tabirin en doğrusu olduğunu düşünürken, yüzüne yarı aradığı kelimeyi bulduğundan, yarı anlamsız gelen duyguların oturttuğu gülümsemeyi, yakalanmamak uğruna hafifletirken Tharama da kağıt tomarını yeniden ona doğru uzatmıştı.

“Gerçekten güzel yazıyorsun. Yani çok beğendim.”

Cümleleri arasındaki o kısa süreli boşlukta, anlık bir hayal kırıklığı bürüdü bedenini, huzursuzca ayrıldı daha sonra. Bir an ' Al işte! ' dedi kendi kendine, ' Aptallığın hat safhasındayım. Boş hayaller kurup, boş işlerle uğraşan bir cadı! ' Normalde yazdıklarının beğenilmemesini pek önemsemezdi, Nihil adayı olan Aya. Homurdandığı gibi, çoğu duygudan mahrum yaşamışlığın getirileriyle, kimi zaman hissedemez olmuştu, doğrulayamaz, algılayamaz... Sevmeyi sonradan öğrense de, kimsenin kendisini sevmesini beklememişti. Umudun varlığını tanıyamamış olması, inanamazlığa sürüklemişti onu. Okuyarak öğrenilir ya hani her şey, fakat yaşamak kadar etkili değildir... Yaşayamadıklarını ya yazmış, ya da çizmiştir o yüzden, daha iyi kavrayabilmek için. En iyi yazar her zaman en deneyimli olanı değildir Aya için, hayal gücü en geniş olandır.. Bilmediklerini, defalarca yaşamış gibi yazabilmek, asıl yeteneğin göstergesidir her zaman. Buna inanmış, bunun güdümüyle yazmıştır hep. O yüzden eleştiriler üzerine ' neden? ' diye sorgulamaktansa, yapılması gerekeni yapmaya çabalamış, boşuna üzülmemeyi öğrenmişti hayattan. Fakat yine de, Tharama beğendiğini söyleyene dek, bir an burkulmuştu yüreği. Bir çocuğun elinden şekerini alıp, daha sonra dondurma vermek gibiydi Tharama'nın sözleri. Kağıtları alırken ellerini bir daha hissedebilmeyi diledi, ardından memnun olmuş bir tavırla gülümsedi. Yaşına göre belki de daha çocuksu ve saf bir gülümseyiş, hatta sırıtıştı yüzündeki. Gülümserken gözleri kısılmış, dudakları açılmıştı. Yine o çocuksu edasıyla kıkırdadı, söze başlamadan önce.

' Teşekkür ederim. Beni çok mutlu ettin.. '

Samimiyetle 'kurabildiği' cümlelerin ardından, bu açık sözlülüğüne kendisi bile şaşırmıştı. ' Fazla mı ileri gittim, ' diye düşünürken, yine yanmaya başlamıştı yüzü. Kendisine göre, o tamamen pot kırıp, kırdığını da belli etme hastasıydı ve beyni, hiçbir tedaviye cevap vermiyordu. Tam bir umutsuz vaka olduğu gerekçesiyle, söylenecek en doğru sözü bulmaya çalışıyordu. Aslında, ' Öyle demek istemedim! Yani, yazılarımın güzel bulunmasından dolayı mutlu oldum. ' Tam olarak düşünceleriyle uğuşmuyordu aslında kafasında kurduğu bu sözler. Asıl söylemek istediği, ' Öyle demek istemedim! Mutlu olmam yazdıklarımın beğenilmesinden değil, beğenmenden kaynaklanıyor... ' Bunları düşünür düşünmez, bir an duraksadı. Kendi sesi, beyninde yankılanmıştı sanki. Ardından bunun nedeninin, düşüncelerini yüksek sesle beyan etmesinden kaynaklandığını anlayınca, kendine lanet okuyup homurdanarak, hızla başka bir tarafa doğru çevirdi başını.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Tharama Lightbringer

Tharama Lightbringer


Mesaj Sayısı : 9
Mücadele Tarafı : Işık.
Sihirsel Soy : Ataları Şövalyeydi.
Evcil Hayvanı : Light
Kayıt tarihi : 20/02/10

Kompartıman 22~ Empty
MesajKonu: Geri: Kompartıman 22~   Kompartıman 22~ Icon_minitimePaz Haz. 06, 2010 12:31 am

Gülümseyişi bir tanrıçanın asaletini yayıyordu artık o kadar da küçük görünmeyen kompartımana, sanki hareket halindeki trendeki tek ışık kaynağı karşımdaki cadının biçimli yüz hatları ve zarif gülümsemesiydi. İçten gelen bir kıkırdamanın ardından onun sesi yeniden kulaklarımda yankılandı.

“Teşekkür ederim. Beni çok mutlu ettin…”

Beynim bir anlığına kulaklarımdan gelen hızlı sinir hücrelerinin taşıdığı mesajı algılayamadı, algılayamadı diyorum fakat hızlanan kalp atışlarım bu kanıyı yalanlıyordu. Belki de duyduğum şeye inanmak istemiyordum, gerçek olamayacak kadar anormal bir cümleydi çünkü kızın dudaklarından dökülen ve bir o kadar da güzel. Hızla akan kanımın yüzüme toplandığını hissedebiliyordum, zihnim biraz netleşince yanlış anladığıma karar verdim, yazılarının güzel bulunduğunu bilmek olmalıydı onu mutlu eden. Ben bunu düşünürken sanki düşüncelerimiz birbirine bağlıymış gibi beni yalanladı Aya. “Öyle demek istemedim! Mutlu olmam yazdıklarımın beğenilmesinden değil, beğenmenden kaynaklanıyor…” Nabzımın tavan yapmasını sağlayan farkındalık birkaç saniye gecikti, yine de söylediklerini bilinçli söylemiş olamazdı karşımdaki cadı, çünkü ben ona mutluluğunun yazdıklarının beğenilmesinden olup olmadığını sormamıştım, bırakın sormayı ima edecek en ufak bir hareket bile yapmamıştım. Kafasını başka tarafa çevirirince bir tutam saç biçimli suratını gölgeledi. Bir şey söylemeliydim fakat kelimeler boğazıma düğümlenmişti. Kızı utancıyla baş başa bırakıp gitmem gerekiyordu fakat ayaklarım itaat etmiyordu emirlerime, doğrusunu söylemek gerekirse “Ölçü” denen kurallara ilk defa uymuyordum ve sanırım bunu isteyerek yapıyordum. En azından bir parçam burada kalmamı istiyordu. Kiri-Jolith’e sessiz bir dua mırıldandım, günahkârlığımı haklı bir sebeple örtmeyi umuyordum. Açıklanamayacak bir eylem ya da eylemsizlik durumunun ender çıkar yollarından biridir o sebep fakat aynı zamanda bu hayattaki çıkmaz yolların en kara ve en ıssızıdır. O yolun diğer ucunda duran kişi bir kez kaybolduğu zaman, ebediyen yalnız kalmanız çok olasıdır. Yürüyüşünüz gibi, duruşunuz, kararlılığınız, düşüncelerinizdir o yolda sizi ebedi ve tek amaca taşıyacak haritanız. En ufak bir tereddüt sizi millerce geriye sürükler o yolda bazen, bu yüzden sıkı disipline edilmiş beyinler bile bazen tökezler bu yolda. Aşk denen uçurumlu yol işte böyle bir yoldur. Tökezlememeyi ummaktan başka yapabileceğim bir şey yoktu. Eylemsizliğimi sürdürmeye karar verdim, aramızda her ne oluşacaksa bunu onun oluşturmasını bekliyordum çünkü onun utancının üzerine gitmek inandığım her şeyi çiğnemek demekti ve bunu yapamazdım. Yine de dudaklarım istemsizce aralandı ve ben engel olamadan anlamsız sözcükler fırlayıverdi ağzımdan, kompartımanın sessizliğini bir bıçak gibi yarıp geçmişti o sözcükler. "Ben de mutluluğuna sebep olabildiğim için mutlu oldum"
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Aya Estella O'fieme

Aya Estella O'fieme


Mesaj Sayısı : 14
Mücadele Tarafı : Siyasetle ilgilenmiyorumv.v
Evcil Hayvanı : Hime chan, Nihil^o^
Kayıt tarihi : 27/04/10

Kompartıman 22~ Empty
MesajKonu: Geri: Kompartıman 22~   Kompartıman 22~ Icon_minitimeSalı Haz. 08, 2010 3:19 am

O anda, belki de kompartımanın camından atlamayı, Tharama ile göz göze gelmeye yeğlerdi. O sözleri sarfetmemeliydi, aptalca bir hataydı bu Aya için sadece. Kendisinin söyleyecek bir şey bulamamasına karşın, onun da susması daha çok gerilmesine neden oluyordu. Karın boşluğunda, hani şu ümitsizliğe esir olununca giren krampları, tüm şiddetiyle duyuyordu şimdi. Eli kolu bağlı duruyordu şimdi, Tharama'nın vereceği tepkiyi bekliyordu. Çıkıp gidebilirdi, başını çevirip söylenebilirdi, sen kim oluyorsun ki diye çıkışabilirdi... Aklından binbir düşünce geçiyor, olasılıkların çokluğu daha da endişelendiriyordu. Başını hafifçe ona doğru çevirdi. Bir şey söylememesi, hatta en ufak bir tepki bile vermemesi, nedensizce sinirlenmesine neden olmuştu. Belki de sadece çatacak yer arıyordu, veya bozulacak bir yer. Ne de olsa anlamsızca hareket etmek, onun dehasıydı.


Başı önüne eğik, tekrar döndü önüne. Yeniden kağıt tomarına gömülmüştü adeta, çıkmaz istemezcesine; sanki aklına yazacak bir şey geliyormuş gibi aklına. En olmadık yerlerde kendisini ziyarete gelen ilham perisi, hangi cehennemdeydi şimdi? Tıkanıp kalmış, kelimeler zihninde boğum boğum olmuştu. Bir cümle, sadece bir cümle kurabilse geri gelecekti belki; fakat iki kelimeyi bir araya getirebilmek bile, fado söylüyormuşçasına zorluyordu onu şu an. Sadece boş kağıda bakıp kalem sallayabiliyordu ancak. Bedeni, kalbi, ruhu kitlenmiş gibiydi. Boğazına oturan yumru, yutkunmasını dahi zorlaştırıyordu. Sinirliydi, ama kime, neye karşı ve neden olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Kendisine mi, yoksa Tharama'nın sessizliğine mi yakınıyordu, emin değildi.

"Ben de mutluluğuna sebep olabildiğim için mutlu oldum"

İlk birkaç saniye, sadece konuştuğu için kalemini sallamayı durdurmuş, söylediklerine anlam yükleyemeden bakmıştı yüzüne. Ardından yüzüne yavaşça bir gülümseme yayılmış, az önceki tüm gerginliği dağılmıştı. O 'nedensiz' sinir ve utancı buhar olup uçmuş, yerini farklı bir rahatlama hissine bırakmıştı. Ne diyeceğini bilemiyordu; teşekkür mü etmeliydi, yoksa mutluluğuna sebep olduğu için mutlu olduğundan, o da mı mutlu olduğunu mu dile getirmeliydi? Bir süre ne diyeceğini düşündükten sonra, konuşmamasının, kendisini ruhsal bir çöküntüye sokmayacağı en mantıklı yol olduğuna karar verip, sadece Tharama'ya bakarak gülümsemeye devam etti. Fakat yine de, onda bir şeylerin farklı olduğunu hissediyor gibiydi. Çoğu kişiden ayıran bir özellik.. Çıkık elmacık kemiklerine baktı bir süre, daha sonra gözlerine. Aynı zamanda asil ve nazik duruyordu. Farklı, tamamen farklıydı sanki. Bunu daha fazla içinde tutamadı Aya, zira sanki ehr baktığında biraz daha derinleşiyordu gözleri. Başını yana doğru eğip omuzuna yaslayarak konuşmaya başladı.

' Farklı biri olduğunu hissedebiliyorum. Fakat, kötü bir farklılık değil bu. Sanırım bir erkeğe göre şaşırtıcı derecede nazik ve asil duruyorsun... '

Outta: AsdfasdxD Kusura bakma, sonları bayağı dallama oldu >.<" Fakat ben de bir insanım, ve uykuya ihtiyacım var, ve saat üçü yirmi geçiyor, ve yazıcam demeseydim çoktan dördüncü rüyamı görüyor olurdum>.<
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Kompartıman 22~
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Kompartıman 5
» Kompartıman 3
» Kompartıman 7
» Kompartıman 28.
» Kompartıman 9.

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Phoenix ! ~ Harry Potter Rpg ::  ||| Başlangıç :: RPG İçi-
Buraya geçin: