Phoenix ! ~ Harry Potter Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaEski ParşömenLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 İksir Şişeleri.

Aşağa gitmek 
+5
Chloe Fitzherbert
Alojz Czekaj
Oxana Radoslava
Lestat Audrica
Aurélie D'Amours
9 posters
YazarMesaj
Aurélie D'Amours
Hufflepuff V. Sınıf
Hufflepuff V. Sınıf
Aurélie D'Amours


Mesaj Sayısı : 156
Doğum tarihi : 04/11/94
Yaş : 29
Sihirsel Soy : Safkan.
Evcil Hayvanı : Beyaz baykuşu var.
Kayıt tarihi : 11/02/10

Bilgiler
Quidditch Mevkiî: Vurucu
Rpg Puanı:
İksir Şişeleri. Left_bar_bleue98/100İksir Şişeleri. Empty_bar_bleue  (98/100)
Düello Gücü:
İksir Şişeleri. Left_bar_bleue0/0İksir Şişeleri. Empty_bar_bleue  (0/0)

İksir Şişeleri. Empty
MesajKonu: İksir Şişeleri.   İksir Şişeleri. Icon_minitimePaz Mayıs 29, 2011 4:50 pm

''Ben seni ortak salonda beklerim, sen hazırlan'' Freya’ya söylemişti bu sözleri yatakhaneden ortak salona inerken. Saçlarıyla, teniyle tam bir Hufflepuff’tı o kız. Samimi olduğunu söyleyemezdi ama seviyordu onu. Çoğu kişinin dersleri umursamadığı bir yerde onunla karşılaşarak şanslı olduğunu düşünüyordu. Gördüğü ilk koltuğa kendini atarken kitaplarını da kucağına aldı. Gök gürültüsüyle irkilerek kararan bulutlara baktı. Dün gece feci bir fırtına kopmuştu ve devamının geleceğini haber veriyordu bu ses. Yarım saat kadar sadece oturup yağmurun çılgınlar gibi yağışını ve rüzgârın delicesine ağaçları savuruşunu izlemişti. Küçükken biraz korkardı aslında ama şimdi ona çok büyük olmasa da zevk veriyordu. Çünkü o yarım saat içinde olsa kendini dinleyebiliyordu. Yağmur damlalarının büyük bir şiddetle cama vuruşuyla özdeşleştiriyordu kendisini. Sanki çok şiddetli bir şeyler yaşamış gibi hissediyordu, yaşamamış olmasına rağmen. Yavaş yavaş başlayan yağmur birden hızlanıvermiş, rüzgârın da etkisiyle havada dalgalar oluşturmaya başlamıştı. Ayağa kalkarak pencerenin yanına gitti. Kare biçiminde ayrılmış cama dokunduğunda parmağını hızla geri çekti. Cam soğuktu ve şöminenin ateşinden iç kısmında su damlaları oluşmuştu. Yatakhane kapısının kapanmasından sonra merdivenlerde ayak seslerini duyunca sesin geldiği tarafa döndü. Freya elinde İksir kitabıyla ve birkaç parça parşömenle aşağı iniyordu. ''Çok geç kalmadan inelim şu zindanlara'' Freya onaylarcasına kafasını salladı ve birlikte ortak salondan çıktılar. Koridorlar yeni dönemle ve derslerin başlamasıyla epeyce kalabalıklaşmıştı. Tabii Noel tatilindeki sessizliği beklemekte saçmalık olurdu. Freya biraz dalgındı, derste de böyle olmasını istemezdi. ''Şu İksir Profesörü tuhaf bir adam değil mi? Yani demek istediğim kıyafetleri falan, farklı bir tarzı var aslında ama ne bileyim sanki onun dersine girmemem gerekiyormuş gibi hissediyorum.'' Birazcık da olsa ilgisini çekebildiğine seviniyordu. En azından dinleyip cevap veriyordu. Zindanların soğuk ve sadece meşalelerin aydınlattığı loş koridorlarına gelmişlerdi. İksir dersini seviyordu ama dersliğin yerin yedi kat dibinde olmasına lanetler yağdırıyordu. Koridorlar ürkütücü ve sessizdi. Aslında yalnız başına gelip kafa dinleyebileceği bir yer olarak görmeye başlıyordu. Hiç kimse gelmezdi. Sadece ders saatlerine denk gelmemek gerekirdi. Kim bu pis ve soğuk yere inmek isterdi ki? İşitilen tek ses Freya'nın ve Aurélie'nin ayakkabılarının her basamakta çıkardığı seslerdi. Dersliğin büyük, eski ve ağır kapısını açmak için biraz çaba sarf etmesi gerekse de içeriye girebildiler. Dolapların içinde eski iksirle ilgili kitaplar ve parşömenler vardı her zamanki gibi. Ve yine klasik bir iksir dersliğinde olduğu gibi tezgâhların üzerinde iksir şişeleri ve kazanlar bulunuyordu. Freya ile birer kazanın başına geçerek kitaplarını hazırladılar. Diğer öğrencilerde hızla sınıfı dolduruyordu. Geriye profesörün gelmesini beklemek kalmıştı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lestat Audrica
Slytherin V. Sınıf
Slytherin V. Sınıf
Lestat Audrica


Mesaj Sayısı : 79
Mücadele Tarafı : Kendi Çıkarları
Sihirsel Soy : Safkan
Evcil Hayvanı : Yok
Kayıt tarihi : 29/05/11

Bilgiler
Quidditch Mevkiî:
Rpg Puanı:
İksir Şişeleri. Left_bar_bleue100/100İksir Şişeleri. Empty_bar_bleue  (100/100)
Düello Gücü:
İksir Şişeleri. Left_bar_bleue0/0İksir Şişeleri. Empty_bar_bleue  (0/0)

İksir Şişeleri. Empty
MesajKonu: Geri: İksir Şişeleri.   İksir Şişeleri. Icon_minitimePtsi Mayıs 30, 2011 4:44 pm

Lestat uzun siyah cüppesini dalgalandırarak Hogwarts zindanlarında ilerlerken kulağına çalınan bir sesle dikkat kesildi. "Tam yüz elli galleon. O süpürgeyi almama az kaldı dostum." Gözleri görüş alanındaki sesin kaynağı olan çocukta dolandı. Yaşıtlarına göre zayıf ve uzun boyluydu. Üç, belki dördüncü sınıf öğrencisi gibi görünüyordu. Yüzü yeni ergenliğe girişin işareti sivilcelerle kaplı olmasa yakışıklı sayılabilecek bir yüzdü. Gözleri hırsla ışıldayan çocuğun binasının armasına baktığında gülümsedi. Bir Syltherindi... Kuşkusuz bir binadaşla uğraşmak kendisini daha çok eğlendiriyordu. Slytherinliler hep kanan değil kandıran taraf olarak nam salsa da zaman zaman onları saran fazla rahatlık Lestat için gerekli açığı veriyordu. "Hey!" dedi tam arkalarında hızla bittiği sırada. Attığı hızlı adımlardan cüppesi dalgalanmış yeşil ipek astarı Hogwarts'ın penceresiz koridorundaki soğuk taşlarını aydınlatan meşalenin ışığında parlamıştı. Çocuğun yanına vardığında, muhtemelen az önceki sözleri söylediği, dostunu görmüştü. Uzun boylu çocuğun tam aksine o kıza ve bir parça topluydu. Şişkin ve gergin suratı bir bowling topunu andırır şekilde yusuvarlaktı. Hantal vücudunda pek az da olsa kas vardı ancak böylesinin kafasında beyin namına pek az şey olurdu. Lestat'a komik bir şekilde Lorel ve Hardi'yi hatırlatan ikiliden bu sefer kısa olanı konuşmaya başladı. "Burada bir şey konuşuyoruz değil mi? Defol git!" İri boğum boğum eli havaya kalkmıştı. Lestat ne bir adım geri attı ne de onlara yaklaştı. Gözleri bir an sinirle kısılsa da bunu belli etmedi. Bu söze kırılmış gibi içini çekti. "Siz bilirsiniz. Ben de harcayabileceğim elli kadar galleonum olduğunu ve bununla siz dostlarımla biraz zar atıp eğlenebileceğimi düşünmüştüm. Neyse başkasını bulurum o halde." Topukları üzerinde zarif bir hareketle dönerken pelerini yine dalgalandırdı. Yansıyan ışık yeşilin değişik tonlarında ışık tayflarına neden olmuştu. Hafif ve yerini belli edecek gürültülü adımlarla iksir dersliğine doğru ilerledi. Yürüyüşünü uzun çocuğun kendisine yetişebileceği hızda tutmaya dikkat ediyordu. Kulağına tartışma sesleri geldiğinde sırıttı.

"Bu bulunmaz bir fırsat Steve." İnce kulan gıcıklayıcı sesi duyduğunda sırıttı. Lorel çoktan oyuna gelmişti. Alacağı aptal süpürge için oldukça heyecanlı olmalıydı ki sabırsızlıkla bu fırsatı değerlendirmek istiyordu. Beklemek insana özgü bir duygu değildi ve sabırsızlık her zaman hata yaptırırdı. Lestat bunu henüz ilk işlerindeyken fark etmişti. Diğerinin de hemen onaylayacağını sanmıştı. Ancak, adının Steve olduğunu öğrendiği, Hardy'nin kaba sesi ise tereddüt doluydu."Elinde sadece yüz elli galleon yok mu? Ona kaptırmayı göze alabileceğin tek kuruşun olmadığını sanıyordum Barney. " Lestat somurttu. Anlaşılan yağ tulumu düşündüğü kadar da aptal değildi. Koridorun sonundan dönerken çocuğa son bir bakış attı ve elini bir başkasına seslenir gibi kaldırdı. Barney bunu gördüğünde fırsatı kaçırma tehlikesi için telaşlanmış göründü. Lestat sırtını daha açılmamış olan iksir sınıfının kapısına yaslamış halde Lorel'in konuşmasını dinledi. "Böylece parayı hemen tamamlayabilirim ama. Hem onu kolay yenerim. Parasını kaybetmeye meraklı bir züppe işte. Nolacak ki?" Lestat'ın yüzüne hain gülümsemesi yayılırken kısık bir sesle mırıldandı. "Değil mi ama? Haydi Hardycik. Pes et." Gerçekten de Steve sonunda pes etmişti. "Sen bilirsin." Beklediği kendini beğenmiş cevabı duyması gecikmemişti. İşte şimdi işler istediği gibi gidiyordu. "Elbette ben bilirim seni yağ tulumu. Şimdi izle de zar nasıl atılır gör."

İlerideki Lestat kahkahasını zor bastırabiliyorken kolunu tutan Barney'in dokunuşuyla şaşırmış gibi yaptı. Çocuk gülümseyerek gelmesini işaret ederken Steve de elinde bir tavla ile gelmişti. Daha ilk elden çocuk zar tuttuğunu belli etmişti. Kavga çıkarmak yararsız olacaktı. Muhtemelen Steve üzerine çullanıp etkisiz hale getirirken Barney de büyülerini yollayarak ölümcül yaralar açardı. Elindeki parayı -ihtiyaç odasındaki zulasından gerçekten de sadece elli galleon almıştı.- alıp kaçarlardı. Yanında dikkatlerinin dağılmasını sağlayacak şans yıldızı bir kız da olmadığı için bir şey düşünmeliydi. Bir an gözleri zarlara kaydı. Merlin'in sarkık donu aşkına! Bunlar metaldi. Elini cüppesinin cebine atarak siyah bir şey çıkardı. Parmaklarının arasında tutarak farkettirmeden masanın altından zarları değiştirmeye başlamıştı. Yaklaşık kırkbeş dakika sonra iş tümüyle tamamdı. Muggle hilelerinden anlamayan ikiliden Barney'in yüz elli galleonu ile birlikte Steve'in cebindeki otuz kadar galleonu da almıştı. "Teşekkürler çocuklar. Bir şeyiniz kalmadığına göre bana bu kadar eğlence yeter." Gülerek paraları cebine attıktan sonra hızlı adımlarla yeniden dersliğe doğru ilerledi. Bu yılki seçmelerde iyi bir süpürgeyle katılmak için parayı topladığı gibi rakiplerinden birini diskalifiye etmişti. Zevkten dört köşe bir halde olmamak için hiç bir sebebi yoktu. Henüz pek dolmamış olan sınıfta arkalarda rahat bir yer beğenerek yerleşti. Rahat bir tavırla oturduğu sırada profesörü beklemeye koyuldu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Oxana Radoslava
Ravenclaw VI. Sınıf
Ravenclaw VI. Sınıf
Oxana Radoslava


Mesaj Sayısı : 140
Doğum tarihi : 13/08/92
Yaş : 31
Mücadele Tarafı : Rerörerö
Sihirsel Soy : Safkan
Kayıt tarihi : 25/05/11

Bilgiler
Quidditch Mevkiî:
Rpg Puanı:
İksir Şişeleri. Left_bar_bleue100/100İksir Şişeleri. Empty_bar_bleue  (100/100)
Düello Gücü:
İksir Şişeleri. Left_bar_bleue0/0İksir Şişeleri. Empty_bar_bleue  (0/0)

İksir Şişeleri. Empty
MesajKonu: Geri: İksir Şişeleri.   İksir Şişeleri. Icon_minitimePtsi Mayıs 30, 2011 8:34 pm

"Kendimizi kutsal ışığı bulmaya vermişsek, ne diye sonsuz bir güneşin özlemini duyalım?"



Üzerine düşen ışığa göre renklerini değiştiren balıklar gibiyim… Her bakışta ve her görünüşte bir başka aksim duruyor benim… Kim nasıl, kim nereden bakarsa öyle görüyor beni; herkes için rengim farklı… Senin gibi… Ve senin baktıkların gibi…

Bu karmaşa, geçmişten gelen bir anı gibi uysal, bardağının dibinde kurumuş o son şarap damlası kadar yitik… Ama en yitik anında bile, okuduğun şu yazıyı oluşturan harflerin her biri kadar anlamsız ve o harflerin bütünü kadar da anlamlı bir yandan.

Ben ‘baktığın’ kişi değilim, biraz kendini zorlayıp daha dikkatli, daha araştıran gözlerle ‘görmeye’ çalıştığın ya da… Kiminin düşündüğü o nazik ve incelikli kişi değilim ya da o kaba, umursamaz kız… O yalnızlığın meftunu ya da kalabalıkların her daim… Ben o değilim. Ve biliyorum ki hemen hemen hiçbirimiz o değiliz; ne ben, ne sen ne de gözlerinin arada bir sen farkına varmadan dalıverdiği bir başkası…

Benim içimdeki dünyalar gibi bir sürü dünya var senin için de; özenle sakladığın, dikkat çekmesin diye en gösterişsiz paketlere sardığın bambaşka dünyalar; o dünyaların içinde seni sen yapan ve yapmaya devam edecek olan kim bilir hangi ihtiraslar, hangi hırslar, hangi kıskançlık ve sırlar var… Biliyorum bunu ve bu yüzden gerçekten tanıdığıma emin olmadığım birine baktığım zaman onun hakkında hiçbir hükme varmak için çabalamıyorum.

Senin bana bakan gözlerindeki yansımanın arzına yerleşip o yansımayı oluşturuvermiş öz değilim ben ve bundan da kötüsü kendi içimde de tek değilim; senin görmediğin, bir türlü görmeyi başaramadığın tek bir dünya yok benim içimde; dünyalar var, dışardan baktığında tuhaf şekiller oluşturan yıldız kümeleri, galaksiler, ki kimi bir anlığına bakabilmiş olsan da gözlerini kamaştıracak kadar parlak, kimi varlığını önüne sersem de seçemeyeceğin kadar sönük… Evet, bu benim. Bu benim hayatım. Oxana Radoslava'nın hayatı. Çoğunluğa göre farklı bir kalıptan çıkan 'şu' Rus. İnsanlara gerçek beni göstermekten neden bu kadar çekiniyorum? Tamam, şu kişiye göre şerbet tutanlardan da değilim ama insanların yanında tüm korkularımı göstermekten, ruhumu çırılçıplak bırakmaktan çekiniyorum.

Bugün güzel bir gün. Güneş tüm anaçlığıyla dünyaya yayıyor ışıklarını. Ne kadar kudretli ve doyurucu. Yüzümde belli belirsiz bir tebessüm var. Okuduğum yıllarla birlikte boyu kısalan siyah eteğim, uçları dışarıda gömleğim ve binamın renklerini taşıyan kravatım. Rahat bir tarz isterdim aslında bugün. Ama böyle hiç fena değilim. Bugün uzun bir gün olacak ama benim içim içime sığmıyor doğrusu. İnsanın içinde garip bir neşe olması oldum olası tuhaf gelmiştir bana. Asla açıklayamayacağım, tarif bile edemeyeceğim bir şey. Bugün moralimi kimse, hiçbir şey bozamaz dersin ve yüzünde daima anlamsız bir gülümseme vardır. Evet, bugün senin günündür ve evet, bugün benim günüm. Ya da birkaç dakikaya kadar benim günüm olacak. Aslında her şey iyiydi. Büyük salonda kahvaltı yapışım, insanlarla laflayıp gülüşüm... Hatta Alojz bile daha az ucube geldi gözüme.

Alojz, Alojz, Alojz... Ondan bahsetmeli miyim? Bekçimize acaip benzeyen tuhaf bir çocuk. Ama bekçimiz kadar sevimli değil gözümde. O tuhaf gözlükleri ve anlaşılmayan konuşmaları ile tam bir zavallı. Slav olması bile benim için yeterli değil. Üstelik sürekli etrafımda dolanıyor. Çoğu zaman bezgin bir şekilde katlanıyorum. Bazen de elimdeki kitaba gömülmüş gibi yapıyorum. Gerçi geçenlerde beni nerede ise şoka uğrattı. Yepyeni bir iksir formülü buldu. Bu çocuk bir dahi! Ama dediğim gibi, kalitemi bozuyor, tam bir zavallı. Konumuz neydi? Alojz'a daldım, konudan iyice saptım. Hah, evet! Muhteşem bir gündü. Taaki zindanlara inene kadar. Zindanlar kasvetliler ama bu benim için sorun değil. Kasveti bazen severim. İnsan ruhunun her şeye olduğu gibi kasvete de ihtiyacı vardır, değil mi? Yani benim tüm moralimi bozan şey bu değildi. Beni tepetaklak eden gördüklerimdi, duyduklarımdı. Aslında insanların ne yaptığı zerre umurumda değildir ama seslerden biri Lestat'a ait olunca dayanamadım, ne yapayım. Onun kumar oynadığını bilmiyordum. Bana hiç söylemedi. Halbuki gerçekten yakın olduğumuzu düşünüyordum. Onlar dağılana kadar olduğum yerde bekledim. Tek amacım İksir dersine gitmekti aslında. Şimdi ise bir sırhın arkasında gitmelerini bekliyordum.

Ve şimdi... Ah, az önce görüp duyduklarım! Sinirlerim tepetaklak oldu. Ve onu görüyorum. Lestat. Kaşlarım çatılıyor. Elimdeki kitapları sıkıyorum. Dersliğin sıkıcı ortamında tam arkasındaki sıraya oturuyorum. Yanındaki sırayı tavlamak istediği güzel bir kız için ayırmıştır diye düşünüyorum. Kitaplarımı sıraya koyup hafifçe öne eğiliyorum ve fısıldıyorum. "Ne yaptığını biliyorum. Seni gördüm."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alojz Czekaj
Ravenclaw VI. Sınıf
Ravenclaw VI. Sınıf
Alojz Czekaj


Mesaj Sayısı : 95
Evcil Hayvanı : Tembel hayvan, hayvanın peşinden koşarken ve onu beslerken harcadığı zamana acıyan biri olarak en zahmetsiz hayvanı seçmesi doğaldır.
Kayıt tarihi : 28/05/11

Bilgiler
Quidditch Mevkiî:
Rpg Puanı:
İksir Şişeleri. Left_bar_bleue90/100İksir Şişeleri. Empty_bar_bleue  (90/100)
Düello Gücü:
İksir Şişeleri. Left_bar_bleue0/0İksir Şişeleri. Empty_bar_bleue  (0/0)

İksir Şişeleri. Empty
MesajKonu: Geri: İksir Şişeleri.   İksir Şişeleri. Icon_minitimePtsi Mayıs 30, 2011 10:00 pm

İlahi güçler... Bu bizde büyü şeklinde tecelli etse de aritmansinin ortaya çıkışının, ana kökenin bu olduğunu kimse reddedemez ve değiştiremez. Büyü, aslında insanların kolaya kaçmasından ya da çözümlerde kısa yolu aramasından kaynakldır. Avını yakalayamayan insanoğlu pençeler yerine hayal gücünü kullanmıştır. Aslında kolaya kaçmak diyorum da bunun asıl adı pratik zekadır. Pratik zekayı hayal gücü desteklediğinden bazen sağa sola sapabilir ve boş, saçma şeylere yönlendirebilir insanları. İşte, insanların en büyük mucizesi o anda başlıyor. Bu bence Muggle'ların halen car car tartıştıkları varoluşun kökeninden ve Big Bang'dan bile daha önemli bir konu. Bence asıl varoluş idrakla başlıyor. Ve idrak, sihir yeteneğini getiriyor.

Oh, kendimi tanıtmalıyım. Bu benim ilk ortaya çıkışım değil mi? Bir sıraya koymalıyım her şeyi, hayatımı, anılarımı. Ama durun, ben iksir dersine girecektim. Ancak beni tanımadan nasıl katıldıklarıma eşlik edeceksiniz? E, tanıtayım o zaman kendimi. Adımı biliyorsunuz, Alojz Czekaj. Ben bir Slovak'ım. Adım aslında hemen herkesin adı gibi Latin kökenli, eşleniği Aloysius. Sonra, o bayıldığınız Prag var ya, işte orası benim doğduğum yer. Güzel yerdir ama hatırlamıyorum. En son beş yaşında görmüştüm. Sonra bir daha ne oradaki kuzenimi, ne de arkadaşlarımı gördüm. Hatırlamıyorum bile kim olduklarını. Çünkü o yaşımda ailemle beraber İngiltereye, Londra şehrine geldik, Godric Hollow'a yerleştik. Yedi yaşıma gelince bendenizi Muggle okuluna yollamaya kalktılar. Fakat neden Muggle'lardan bir şeyler gizlememiz gerektiğini anlamıyor, sessiz kalma konusunda Nuh diyor, peygamber demiyordum. E, doğal olarak ailemin bu sevdası kısa sürdü. Bereket ki, kimse 7 yaşında bir veledin saçmalıklarına ve delice sorularına inanmamıştı. Ve sonra, 11 yaşıma gelinceye kadar tanıdık hikaye: Evde ders... Fakat benim yapım biraz tuhaftır. Okuma yazmayı sökmeden önce her şeye meraklıydım. Etrafta türlü türlü yaramazlıkları yapardım bir şeyler denemek için. Burayı es geçeyim. Okula başladım ve bir kıza aşık oldum. İlk başlarda sadece güzel ve tatlı bulmuştum. Sonra onu gerçekten büyük bir tutku ile istemeye başladım.

Şimdi, elimde değil. Onun hülyalı bakışlarını, enfes sarı saçlarını, güzel endamını görmek bana şevk veriyor. Bir büyü, bir o, benim için hiç bir şeyin önemi yok. Biliyorum, günün birinde ondan ya da ondan vazgeçmeliyim. Biri uğraşı istiyor, diğeri de tüm hayatımı istiyor. Bir mucit diye nitelendirilsem de onun kalbini çalmak o kadar zor ki. Benimle nedense pek ilgilenmiyor. Fakat ben gene de yılmıyorum, yanında olmaya gayret gösteriyorum. İnsanlar neden böyle bir şeye minnet duymazlar anlamıyorum. Onun derslerine yardım etmek yerine kendi işime de bakabilirdim. Gene de bazen komik oluyor. Bir keresinde ona yaklaşıp neden benimle hiç ilgilenmediğini, sınıfımız dahil her türlü etkinliğimizin aynı olduğunu, etrafındaki diğer kişilerden eksiğimin ne olduğunu sormuştum. İnanır mısınız bana, ''Kalitemi bozuyorsun.'', dedi. O an kahkahalar atarken de başıma geleni anlatmayayım isterseniz. Ve şimdi, onun peşinden giderken kendimi aynı derse, aynı sınıfa gittiğimiz için o doğrultuda olduğumu söylüyorum. Yalan. Böyle bir zahmete asla girmem. Bir insanın kendini kandırması kadar salakça bir şey gömedim ben. Diyorum ama gözlüklerimin gözlerimi koruduğuna dair kendimi kandırmam ayrı bir konu.

Ağırlaşmış, havasız kalmıştı burası gene. Zindanlardan nefret ediyorum. Aksırmamaya çalışarak Oxana'nın silüetini takip ediyorum. Kenarları lacivert, armalı cübbemin kollarını sıyırarak omzumun üstüne kıvırıyorum. Beyaz gömleğimin kolları ortaya çıkıyor. Bunları da kıvırabilirim ama bu kadarı yeterli geliyor bana. Sonra gözlüğümü düzelterek tabloya her buradan geçişimde yaptığım gibi selam veriyorum. Bana geçen seferki aritmansi problemi çözerken yardımcı oldu. E ona minnetimi belirtmemde sakınca olmaz bu durumda. Sonra az ileride bir ses duyuyorum ve gözlerim nefretle kısılıyor. Direk yüzüne bir şey yapmaya gerek görmedim ama kıskanıyorum. Lestat denen fazla yakışıklı ve havalı adamın karşısında Oxana'ya karşı bir şansım yok. Lanet herif o kadar cin ki bulaşsam beni bile oynatır. Hal böyleyken ona içten içe diş bilemem normal değil mi? Tamam insanların davranışlarını anlamadığım gibi onun da davranışlarını anlamıyorum ama söz konusu taktik ve yetenek olunca insanları oldukça iyi tanıyabiliyorum. Ne orada duranlarla ne de Lestat ile ilgileniyorum. Benim dikkatimi çeken bir tek O. Dolayısıyla onun peşinden gidiyorum aceleyle cübbemi savurarak.

Tanrılar ve var olmuş tüm tanrıçalar aşkına! Merlin'den de söz ederdim ama azizlerle işim yoktur. Nemli, boğuk iksir zindanına girdiğimde büyülenmiş gibi bakıyorum ve yaklaşıyorum bu görüntüye tav olarak. Sonra yaklaşıyorum. Kitaplarını mı koyacak? Yardım edeyim ona. Kitaplarımı sıraya koyuyorum, ellerimi büyülenmiş gibi ona uzatıyorum. Yüzümde tatlı bir tebessüm var. Ve sonra Oxana'nın sözleriyle o uçsuz bucaksız diyardan geri yeryüzüne düşüyorum. Ah, evet, ne yaptığımı biliyor. Benim anlayamadığım şeyleri anlayabiliyor. ''Ben şey diye düşündüm.'' diyerek söze başlıyorum. ''Bel ve kalça orantın eğilince belli oldu da, doğurganlık yüzden oldukça yüksek. Tanrıça Bona Dea bile seni kıskanırdı şayet...'' Oh, ben ne dedim? Kadınlar hakkında hiç bir şey bilmem ama şunu bilirim: Asla ''bel'' ve ''kalça''sına iltifat etme, sevgilisi değilsen. ''Öyle düşünmemiştim aslında.'' diyorum gerilmiş bir yüzle, ellerimi göğüs hizamda bitiştirip geriye adım atarak.


En son Alojz Czekaj tarafından Salı Mayıs 31, 2011 10:11 am tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi (Sebep : İmla)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://phoenix-ro.yetkin-forum.com/t7561-yedisibirarada#171933
Chloe Fitzherbert
Hufflepuff III. Sınıf
Hufflepuff III. Sınıf
Chloe Fitzherbert


Mesaj Sayısı : 39
Doğum tarihi : 07/12/89
Yaş : 34
Mücadele Tarafı : Trinkle.
Sihirsel Soy : Melez.
Evcil Hayvanı : 'Trinkle' *Sincap.
Kayıt tarihi : 27/05/11

Bilgiler
Quidditch Mevkiî:
Rpg Puanı:
İksir Şişeleri. Left_bar_bleue100/100İksir Şişeleri. Empty_bar_bleue  (100/100)
Düello Gücü:
İksir Şişeleri. Left_bar_bleue0/0İksir Şişeleri. Empty_bar_bleue  (0/0)

İksir Şişeleri. Empty
MesajKonu: Geri: İksir Şişeleri.   İksir Şişeleri. Icon_minitimePtsi Mayıs 30, 2011 11:53 pm

    Ortak salona inerken yarı uykulu bir hali vardı. Eline aldığı birkaç parşömeni buruşturmamak için dikkatli olmalıydı. Zira her bir konuda sakarlığı tutması yanında, bu aralar daha bir düşüncesiz olmuştu nedense. Saçları gözlerinin neredeyse önüne gelmiş arkadaşı Aurélie D'Amours’a kaydırdı bakışlarını. Fakat o Chloe’yi farkedemişti. Freya’yı gördü derken yanında. Beraber inecek olmalıydılar iksir dersine. Takmamak için nelerini vermezdi. Ama yine de gizlice ardına koyuldu. İksir dersini bu sene almayacağını sanıyordu aslında, ama bunu Aurélie’ye daha yakın olmak pahasına yapacaktı. Yani bu dersini alacaktı, her ne kadar bu konuda da beceriksiz olduğunu kanıtlamış olsa dahi. Zaten bu zorunluydu, canı istemezse de bu derse girmek zorunda olduğunu biliyordu. Aurélie’nin son zamanlarda yaptığı her şeyi yapmaya başladığını düşünüyordu kendi kendine. Bu adeta bir saplantı olmuştu onda. Ne vardı sanki, arkadaşlığını çoktan kabul etmişti işte Aurélie. Beş senedir neredeyse aynı ortak salonu paylaşıyorlardı, fakat ne ilginçtir ki Chloe üçüncü yılında ancak açılabilmişti ona. Tıpkı bir salak gibi karşısında kıvranarak arkadaşlık teklifinde bulunmuştu. Bir Fıransız’ın karşısında böyle kıvranması kimin aklına gelebilirdi ki. Orphee’nin Chloe’ya yakınlığının farkında olan Aurélie ise Chloe’ye çok geçmeden ısınmış, onun arkadaşlığını çoktan kabul etmişti aslında sırf bu yüzden. Bu kız; Chloe’yi etkileyen ilk ve son kızdı. Neden mi ? Onun hayat tarzı, görünümü, kibarlığı her şekilde Chloe’nin tam tersi olduğunu haykırıyordu. Bu yüzden Chloe kendinde olmayan kadınsı iç güdüleri sadece onda fark edebilmişti. Bu yüzden Aurélie onun için bir idol halini almıştı. Birinci yılından beri onun yanına geldiğindeki heyecanı ilklerde onu lezbiyen gibi gösterse de aslında böyle olmadığını anlatması gerçekten kolay olmamıştı onun için. Şimdi ilk senelerde duyduğu gibi onun yakınlarına geldiğinde yine heyecanlanmıyor olsa da, yanında dolaşan arkadaşlarını gördüğü zaman kıskanıyordu sebepsizce. Bu an da o anlardan biriydi işte. Freya’yı bu şekilde kıskanacağını hiç düşünmemişti. Tüm bu duygular ayaklarını İksir Zindanına kadar sürüklemişti onları gizlice takip ederken.

    Chloe’yi zindana sessiz bir tavırla girdiyse de kitap dolabından kendisine bir kitap seçmek için kapağı açmasıyla elinde kalması bir olmuştu. Bu sayede diğer öğrencilerin de dikkatini çekmiş, hatta bu elinde dolap kapağı kalan kıza bakarken kıkırdama sesleri de havaya karışmıştı. Sırası mıydı ki bu şimdi ? Chloe Aurélie’in de farkedip farketmediğini kontrol etmek için göz ucuyla ona baktı. Aurélie gerçekten de bakışlarını kendisine dikmiş durumdaydı. Chloe derin bir iç çekti. Diğerlerinin de duyabileceği bir ses tonuyla söylenmeye başladı. “Ha! Ha! Anlaşılan tıpkı iksir kitapları gibi bu dolap da eskimeye yüz tutmuş.” Fakat görmüş olduğu bazı zeki suratlar bu yorumdan hiç hoşlanmamış gibiydi. Hay aksi!* diye söylendi ardından içinden. Tamir büyüsü aklına gelmiyordu şimdi, her zamanki gibi unutkanlığı tutmuştu yine. Birkaç gülüşmeye aldırmadan kapağı dolabın yakınlarındaki uygun bir yere yaslayıverdi. Sonra şaşkın bir eda ile Aurélie’nin yanına sokuldu. “Sanırım tamir işini Profesör halleder, -ıı diye umuyorum. ” Etrafına acı acı sırıtırken, rezil olmuşluğunu aslında saklamak istediğini açıkça vurguluyordu. Unutkan olmayan öğrencilerden biri çıkıp Profesör gelmeden önce şu dolabı yapıştırsa iyi olacaktı doğrusu. Chloe uflayarak kazanlara kaydırdı bakışlarını bu sefer. Anlaşılan manyak bir ifade takınarak beklemekten başka bir şey yapmayacaktı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://phoenix-ro.yetkin-forum.com/t6483-c-h-l-o-e-in-the-m-i-d-
Jesusa Ortiz
Slytherin V. Sınıf
Slytherin V. Sınıf
Jesusa Ortiz


Mesaj Sayısı : 43
Sihirsel Soy : Melez.
Evcil Hayvanı : Cılız kedi Luz.
Kayıt tarihi : 27/05/11

Bilgiler
Quidditch Mevkiî:
Rpg Puanı:
İksir Şişeleri. Left_bar_bleue100/100İksir Şişeleri. Empty_bar_bleue  (100/100)
Düello Gücü:
İksir Şişeleri. Left_bar_bleue0/0İksir Şişeleri. Empty_bar_bleue  (0/0)

İksir Şişeleri. Empty
MesajKonu: Geri: İksir Şişeleri.   İksir Şişeleri. Icon_minitimeÇarş. Haz. 01, 2011 6:02 pm

Aklımı hiçbir şekilde ayıramadığım parşömen parçasını sımsıkı kavramış, ağır adımlarla İksir sınıfına ilerliyordum. Yeni yılın ilk vakitleri olmasına rağmen, Hogwarts’ın keyfini çıkaramıyordum. Çok belli etmesem de, Hogwarts benim için vazgeçilmezdir. Ancak bu, oralarda neler döndüğünü merak etmeme engel değil. Granma’ya dönüp her şeyden haberdar olmak için neler vermezdim ki… Annem mektubunda birtakım üstü kapalı imalarla, babamın iyi olmadığını söylemişti. Havası bozuk Amerika! Astımı gün geçtikçe ciddi bir hal alıyordu. Benle vedalaşırken, pos bıyıklarıyla yanağıma öpücükler kondururken bile öksürüklerine zar zor hakim olmuştu. Annemin bana haber verişinden, babamın bu durumu engellemeye çalıştığını tahmin etmiştim. O, benim üzülmemi istemezdi. Zaten Hogwarts’a çok güvendiği söylenemezdi, görmediği ve tamamıyla imkansız bir yere nasıl güvenirdi ki? Dayıma güveniyordu yalnız. Sahi, onu görmeyeli de çok olmuştu. Aklımın bir kenarına, ona bir baykuş göndermeyi not ettim.
İksir sınıfının önünde geldiğimde, iki veletin yakındıkları kulağıma çalındı. Nemli ve beton zindanda sesleri yankılanıyordu. Neyden bahsettikleri umrumda bile değildi, ama ağlayacak gibi bir halleri olması beni eğlendirmişti. Yine de iyi günümde olmadığımdan, bu eğlenceyi onlara yansıtacak değildim. Yere oturmuşlar, tartışıyorlardı. Cübbeleri etrafa yayılmıştı. Sınıfa birkaç metre kala önlerinde durup ukala bir bakış attım onlara. “Yerleri süpürmek için fazla asil bir cübbe o, sizi sümsükler.” Dedim. Çocukların şaşkın bakışlarına karşılık, birkaç saniye orada durdum. Belki cevap vermeye cüret ederlerdi de, ben de hıncımı onlardan çıkartırdım. Ama hayır, bunu yapmadılar. Kırmızı yanaklı gürbüz bir şey söyleyecek gibi oldu, ama ağzını hemen kapattı. Ben de gözlerimi devirip zindana girdim. Çoğu gelmişti bile. Kendimi soyutladığım bir avuç insan. Lestat; sahtekârın önde gideni. Ama onu takdir ettiğim zamanlar olmuyor değil; işini biliyor. İki tane Ravenclaw; Tanrım, biri bir mucizenin eseri!. Okul hademesinin ikizi, Alojz Czekaj. Büyücülerin arasında yer almama rağmen hala inanamadığım şeyler var, işte bu da bunlardan biri. Bir de Hufflepuff’lılar var…
Bir dolabın kapağını kopartmayı becerip ardından panik içinde durumu kurtarmaya çalışan birinin Hufflepuff’lı olmasına şaşırmamam gerekirdi. Kızın nasıl olup da mezun olduğunu merak ettim. Asamı çıkarıp mırıldandım; “Reparo.” Dolabın kapağı yerine otururken, ben de yeni bir küçümseme dalgasıyla kısılan gözlerimi kıza çevirdim. “Aynı sınıfta olduğumuza emin misin? Ya da peronda, o duvara yanlışlıkla yaslanmadığına?” Ah, nasıl da öfkelenmiştim. Aklım Granma’daydı, ve içim rahatlayana kadar terör estirmeye devam edecektim anlaşılan.


Spoiler:


En son Jesusa Ortiz tarafından Perş. Haz. 02, 2011 6:56 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Mikkel Rasmussen
Ravenclaw VI. Sınıf
Ravenclaw VI. Sınıf
Mikkel Rasmussen


Mesaj Sayısı : 76
Doğum tarihi : 04/07/93
Yaş : 30
Sihirsel Soy : Muggle Doğumlu.
Kayıt tarihi : 17/05/11

Bilgiler
Quidditch Mevkiî:
Rpg Puanı:
İksir Şişeleri. Left_bar_bleue98/100İksir Şişeleri. Empty_bar_bleue  (98/100)
Düello Gücü:
İksir Şişeleri. Left_bar_bleue0/0İksir Şişeleri. Empty_bar_bleue  (0/0)

İksir Şişeleri. Empty
MesajKonu: Geri: İksir Şişeleri.   İksir Şişeleri. Icon_minitimeÇarş. Haz. 01, 2011 8:43 pm

    Boş bir gündü. Kendini daha iyi hissettirecek bir şey yapıp derse girecekti. Bir Muggle olarak aşırı derecede hayranı olmasa da büyü dünyasının her bir şeyini öğrenmek istiyordu. Aslında bundaki tek amacı aşırı bilgili olmak değil, aynı zamanda onu bir koz olarak diğerlerine karşı kullanmaktı. Diğerleri diye sınıflandırdığı kişilerin neredeyse yarıdan çoğunu Slytherinli anormal derecede safkan düşkünlüğü olan gereksiz büyücü sınıfı oluşturuyordu. Evet, onların dünyasında hiç çekinmeden onları eleştirebilirdi. Bunu yaparken kimseye de danışma ya da hesap verme ihtiyacı hissetmezdi. Artık onların çoğuyla eşit konumdaydı ve onlar kadar şey biliyordu, hatta daha fazlasını. Bir Ravenclaw olarak öğrenme isteği de buna tuz biber oluyordu. Her yıl yeni şeyler öğrenmek güzeldi de, Hogwarts artık sıkmaya başlamıştı. Belki biraz asosyal olmaya başlamasından kaynaklanıyordu bu ama ders dönemine girdiğinde her Ravenclaw kadar asosyal olurdu. Ortak salon sakin ve sıcaktı. Hatta bu rahatlıkta nasıl şöminenin başına oturup kitap okuyabildiklerine şaşıyordu. Bu yüzden ortak salonda çok nadir ders çalışırdı çünkü burası fazla konforluydu ve şöminenin alevlerinden çıkan yoğun sıcaklık gözlerinin içini yakar ve gözleri daha fazla açık kalmamak için kendisine isyan ederek uykusunu getirirdi. Sonbahar… Tüm ihtişamıyla yeniden kendini gösteriyordu. Çıkan rüzgârlar dallardaki henüz yeni kurumaya başlayan yaprakların direnmesine sebep oluyordu. Bu şiddete dayanamayanlarsa rüzgârda tıpkı bir tüy gibi savrulup uçuyorlardı. Yağmur onun için mevsimin basitliğinden ibaretti. Ne bir kasvet ne de bir zevk verirdi ona. Bunu sadece doğanın gereği olarak görür ve ıslanmamak için çeşitli kıyafetleri kat kat üzerine giymez, buna gerek görmezdi.

    Merdivenler birkaç öğrenciyle doluydu. Basamakları indikçe ana giriş koridorundaki gürültüler ve bağrışmalar kulaklarına çarpıyordu. Pencerenin pervazına oturmuş iki sevgili birbirlerinin dudaklarına yumuşak birer öpücük bırakırlarken Mikkel onlara sadece bakıp geçmişti. Aslında o bir anlık görüntünün bile kendi beyninde saatlerce dolanacağını biliyordu. Bu yüzden onları gördüğü için kendine değil, bunu yapmak için başka bir yer bulamayan iri sarı bukleleri olan Gryffindor kızına ve vücudundaki kas yığınıyla kendisini güçlü göstermeye çalışan Hufflepuff çocuğuna lanetler yağdırıyordu. Sevgililerden hoşlanmazdı yani böyle şeyleri herkesin önünde yaparak kendini küçük düşüren sevgililerden. Yasak Orman, zindanların karanlık koridorları ve bunlar gibi birçok yer boş yere yoktu. Ya da geceleri de buluşabilirlerdi. Sarmal merdivenlerden son basamakları da inerken bunları düşünüyordu. Sevgilisiyle bu kadar aşağılayıcı bir vaziyette bulunmayacaktı. Artık dersliklerine yetişmeye çabalayan hatta bu uğurda yere takılıp düşen büyücülerin ve cadıların bulunduğu mekâna gelmişti. Aralarından hızla geçip kaybolmayacaktı bu sefer. Ne kadar hızlı geçmeye çalışırsa o kadar çok öğrenci engeline takıldığını çok iyi kavramıştı ve şimdi, yeni deneyeceği yöntemini bir nevi test ediyordu. Ki bu teoreminde ne kadar doğru düşündüğünü bizzat pratiğe dökerek yaşadığında kendiyle içten içe gurur duydu. İleride Muggle mesleklerinden birini yapmayacağı kesindi ve Sihir Bakanlığı’na kapak atmayı kafasına yerleştirmişti. Belli bir maaşla hayatını sürdürürdü. Gözü çok yükseklerde değildi aslında ama bir işe başladığında yükseklere çıkmak için yapmayacağı şeyin olmadığını da çok iyi biliyordu. Hava değişimi birden kendisini hissettirmişti. Zindanların koridorlarında ilerlerken hem gözü loş ışığa henüz alışamamış hem kulakları sessizliğe hem de teni hava değişimine. Yine de basamakları teker teker inerken yavaş yavaş her şeye alışmaya başladığını fark ediyordu. Gözlerindeki ani karaltı gitmişti. Taş koridorların buz gibi nefesini derinlemesine hissediyordu ama vücudu buna hemen alışamayacaktı. Soğuğu çok severdi. Bir İskandinav olması zaten bunun bir gereği olarak düşünülebilirdi. Kış aylarında kalın eldivenleriyle eline bir kitap alır ve baykuş hanede oturup onu okurdu. İşte o zaman ortamın ne kadar pis olduğuna ya da ne kadar soğuk olduğuna aldırmazdı. Sanki orada kendini Danimarka’da gibi hissederdi. Küçükken yine kış aylarında üst kattaki odasının penceresini açar ve o muhteşem temiz havayı içine çekerek kitaplarını okurdu. Annesi onu her seferinde özellikle burnu ve parmakları neredeyse morarma kıvamına gelmiş bulurdu. Ama en azından artık eldivenlerini alıp, atkısını sıkıca boynuna bağlıyordu. Annesini özlemişti, en çok onu. Henüz ayrılalı bir ay anca olmuştu ama her yıl çektiği özlemi yine çekiyordu işte. Çocukluğunu özlemediği tek bir gün bile geçmiyordu. Oradan bir hatıraymış gibi bir Ulfhedin kalmıştı. Onunla oturup konuşmak iyi geliyordu. Çünkü annesini tanıyan bir o vardı. Çocukluk anılarını yâd edebileceği de.

    Her yıl olduğunu gibi yine gelmişti işte soğuklukta sınırlarına ulaşan mekâna. İçeriye girdiğinde çoktan birçok kazanın kapılmış olduğunu gördü. Aslında birileri gülüyor ve tartışıyordu, belli ki bir olayın sonuna yetişmişti. Gözü hemen Chloe’yi buldu. Yanındaki kazana yerleşirken onun da hararetle yanında duran Aurélie’ye bir şeyler anlattığını fark etti. Yanına geldiğini fark etmemişti bile. Saçını nazik ama biraz da burada olduğunu belirtecek şekilde yavaşça çekerek, ''Yine ne anlatıyorsun sen bu kadar heyecanlı böyle'' dedi sırıtarak. Chloe saçını çektiğinden ona biraz kızmıştı aslında ama artık Mikkel’in ona böyle davranmasına alışmıştı. Her zamanki gibiydi işte. Chloe böyle şeylerini takmayacak kadar samimiydi onunla.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Millard Gallagher

Millard Gallagher


Mesaj Sayısı : 39
Doğum tarihi : 19/05/93
Yaş : 31
Mücadele Tarafı : Karanlık
Sihirsel Soy : Safkan
Kayıt tarihi : 11/05/11

Bilgiler
Quidditch Mevkiî:
Rpg Puanı:
İksir Şişeleri. Left_bar_bleue98/100İksir Şişeleri. Empty_bar_bleue  (98/100)
Düello Gücü:
İksir Şişeleri. Left_bar_bleue0/0İksir Şişeleri. Empty_bar_bleue  (0/0)

İksir Şişeleri. Empty
MesajKonu: Geri: İksir Şişeleri.   İksir Şişeleri. Icon_minitimeSalı Haz. 07, 2011 4:57 pm

    Odasına çekilmiş, öylece oturuyordu Millard. Öğrencilik yıllarına dönmüştü. Şuan bir profesördü ve her şeyi ciddiye alan biriydi fakat o zamanlar, çoğu öğrenci gibi pek bir şeyi takmıyordu. Bunun yanında biraz daha saftı. İçi bu kadar hüzün ve karanlık kaplamıyordu o zaman. Ruhu sanki, şuan oturduğu zindan gibiydi. Eskimiş, yosun tutmuş, taştan bir zindan. Ama ruhu zincirlere bağlıydı, bedeni ise şuan düşüncelere dalmıştı. Çocukken çok eğlenirdi. Mugglelar ile dalga geçer, onları aşalardı. Bütün gün tanıdığı büyücü veya cadılarla eğlenirdi. Tabii kardeşleri ve kuzenleriyle de. Hogwarts başlamadan önceydi bunların hepsi. Aile yavaştan parçalanmadan önce. Ablası her zaman göz önünde olmuştu ailesinde. Ama şuan Millard’ın önündeydi. Fakat kocası Ruh Emicilerin önündeydi. Millard, her zaman gizli kalmayı başarmıştı ve bir delilik yapmadan hayatını sürdürüyordu. Ablasına olan tek pişmanlığı, küçük yeğenini kaybetmiş olmasıydı. Arayıp bulabilirdi, fakat Lord için de yapması gerekenler vardı, kendi içinde… Hogwarts başladığından biraz dağılmıştı aile. Ama o, orada mutluydu. Zaten neredeyse bütün yıl okulda geçiyordu. Oraya birinci sınıftan beri seviyordu ve sevgisi hala devam ettiği için, orada profesörlük yapıyordu. İksirler üzerine her zaman başarılı olmuştu. Birinci sınıftan beri iksirlere bir yönelimi vardı zaten. İksirlerin yanında karanlığı da keşfetti. Daha doğrusu içinden bir ses onu bu yola çekti. Karanlık büyüler ve sanatlarda ustalaşacağı her zaman belliydi. Ailesinden gelen bir dürtüydü bu. Onların içindeydi. Fakat ablasının o aciz ve korkak kocası ona her zaman güçsüz gelmişti. Bu adam yüzünden ablasının hayatı mahvolmuştu. Şuan Gallagher Malikanesinde ablasıyla birlikte yaşıyorlardı, yani sadece okul olmadığı zaman. İlk erkek yeğeni güçsüz olmuştu ve ruhunda yatan karanlığı göremeyip, aydınlığın yoluna sapmıştı. Tabii bunun sonucu ölüm ölmüştü. Hem de babasının ellerinden bir ölüm. Bu cezayı kesinlikle hak ediyordu. Millard, ablasının kocasını ne kadar aciz ve güçsüz görse dahi ablasının baskıları ile o çocuk ölmüştü. Tabii Millard’ın da parmağı vardı bu işte. Ama yeğeni her zaman babasını suçlamıştı ve bu böyle kalacaktı…

    Düşünceler arasından koltuğa yığılan Millard, küçük bir irkilme ile doğruldu. Ders saati yaklaşıyordu. Kitaplarını incelemek için o eskimiş koltuktan kalkarak kitaplığına yöneldi. Her zaman kitaplarını sevmişti. Daha doğrusu iksir kitaplarını. Ama bu kitaplara her zaman küçük küçük notlar almıştı. Bu notlar ona her türlü yardımda bulunuyordu ve yazarın yanlışlarını kapatıyordu. Öğrencilerin kitaplarındaki yanlışlıklar hala duruyordu. Onları düzeltmek istemiyordu Millard. İksir yapımını burunlarını sürterek öğreneceklerdi. Millard’a göre en iyi eğitim şekli, kendinin öğrenmesiydi. Kendi de böyle öğrenmişti. Tabii aile mirasından kalan kitaplar, muskalar vb. dışındaki her şeyi kendi kendine öğrenmişti. Bu sayede kendini buralara getirmişti. Derste ne işleyeceğini bilmiyordu. Gerçi bilmekte istemiyordu. Doğaçlama gidebilirdi. Kitaplığın derinliklerinde, yeşil tozlarla kaplı eski bir kitabı aldı. Nazikte masasına koyarak kapağın üzerindeki tozları bir el hareketi ile silmişti. Sayfalarını tek tek açıyordu ve hepsi de tozluydu. Bunun olmasını pek sevmezdi ama tozlu ve eski şeylere ilgisi vardı. Çok eski büyüleri de böyle öğrenmişti. Kitabı oturarak incelemeye başladı. Her sayfasından farklı bir tarif, farklı bir iksir vardı. Eski büyü ve muskalarını yazın malikanesinden böylece arar dururdu. O her zaman araştırmacı olmuştu ve bu huyundan vazgeçemezdi. Bir süre sonra bu kadar iksir arasından hangisini işleyeceğine karar veremedi ve oradan ayrıldı. Dersliğe doğru soğuk taşlardan yürüyerek yol aldı. Elinde eski kitabı duruyordu. Gayet sakin bir şekilde dersliğe girdi ve masasına oturdu. İfadeleri ile masasından öğrencilere selam verdi. Dersliğe şöyle bir baktı. Nede çok öğrenci vardı. İksire bu kadar meraklı kişiler beklemiyordu. Gryffindor binası öğrencileri çok azdı. Her zaman olduğu gibi iksirlerden uzak kalmaya çalışıyorlardı. Millard pekte umursamaz bir tavırla söylendi. ''Sanırım her sene olduğu gibi Gryffindor öğrenci sayımız çok az. Olsun, biz diğer binalarla birbirimize yeteriz.'' Diyerek soluklandı. Ardından eski kitabını masasını ucuna koydu ve ortamın ışığını arttırmak için elini masanın üzerinde gezdirdi. Her şeyi bilen bir eda ile sözlerine başladı. ''Öğrenciler, ben Millard Gallagher. Tanıyan tanır, tanımayan çok şey kaybeder. Bu dersi biraz daha farklı yapmak istiyorum ve sizin hangi iksiri yapmak istediğinizi merak ediyorum. Lütfen bana hangi iksiri yapmak isteğinizi belirtiniz.'' Diyerek sözlerini bitirdi ve öğrencilerden gelecek cevapları beklemeye başladı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Aurélie D'Amours
Hufflepuff V. Sınıf
Hufflepuff V. Sınıf
Aurélie D'Amours


Mesaj Sayısı : 156
Doğum tarihi : 04/11/94
Yaş : 29
Sihirsel Soy : Safkan.
Evcil Hayvanı : Beyaz baykuşu var.
Kayıt tarihi : 11/02/10

Bilgiler
Quidditch Mevkiî: Vurucu
Rpg Puanı:
İksir Şişeleri. Left_bar_bleue98/100İksir Şişeleri. Empty_bar_bleue  (98/100)
Düello Gücü:
İksir Şişeleri. Left_bar_bleue0/0İksir Şişeleri. Empty_bar_bleue  (0/0)

İksir Şişeleri. Empty
MesajKonu: Geri: İksir Şişeleri.   İksir Şişeleri. Icon_minitimeC.tesi Haz. 11, 2011 12:08 pm

Lestat gelmişti, o çocuğu gerçekten sevmiyordu. Kendini fazlasıyla beğenmiş ve ukalalığını Hogwarts’ın dört bir köşesinde hissettirebilen tek varlıktı. Ona karşı beslediği kötü duygulardan da olsa gerek ona farklı tanımlamalarda hiç çekinmeden bulunabilirdi. Gülüşünde ki kıvrılmayı bile itici buluyordu. Tamamen hazır olduğu için sınıfa her gireni inceleyebilecek zamanı buldu. Mavi gözlerini sinirli bakışlarının çerçevelediği sarışın Ravenclaw büyük bir hırsla kendisine bir masa buldu. Tamamen odaklanmış bir şekilde bakmıyordu elbette cadıya ama bakışlarını doğrulttuğu kişinin Lestat olduğunu görünce kızın sinirlenmesine şaşırmaması gerektiğini anlıyordu. Aslında onları Hogwarts’ta beraber konuşurlarken de görmüştü, arkadaş olmaları büyük ihtimaldi ki kızın yanına gidip Lestat’ın kulağına fısıldaması da bunu destekler nitelikteydi. Ön yargılı biri değildi Aurelie, cadıyı tanımadan hiçbir yorumda bulunmayacaktı. Hemen ardından yine bir Ravenclaw girmişti dersliğe. Tuhaf gözlükleriyle farklı bir tipi vardı. Hele saçları eski tarihlerdekileri anımsatıyordu. Tüm bakışlarını binasıyla büyük bir uyum içerisindeki gözlere sahip cadıya odaklamıştı. Birbirlerinden hoşlandıkları o kadar belliydi ki, bakışlarından, davranışlarından ve daha bir sürü şeyden. Sınıftaki başka bir ses, - daha çok kırılmış bir şeyin sesine benziyordu – genç çiftin üzerindeki gözlerini oraya doğrultmasına sebep olmuştu. Elinde kırılmış dolap kapağıyla Chloe duruyordu. Sınıftan bir gülme dalgası yükselmiş olsa da Aurelie sadece tebessüm etmekle yetinmişti. Chloe küçük, yaramaz bir kız çocuğu gibiydi ve sanki suçunu Aurelie’den gizlemek istermişçesine bir bakış atmıştı. Kapağı eski iksir kitaplarına benzetmesinden pek hoşlanmayanlar olmuştu. Bu biraz sinir bozucuydu, sonuçta onu yaptıkları için ya da söyledikleri için kimse yargılayamazdı. Kapıda durup, Chloe’nin dolabın yanına yerleştirdiği kırık kapağa asasını uzatan Jesusa oldukça ukala tavırlarla tamir büyüsünü yaptı. Aslında öyle atlamasaydı, Aurelie bunu arkadaşı için gayet rahat düzeltebilirdi. Yüzündeki ifadesizliğiyle kızın hareketlerini inceliyordu. Ah, tam bir Slytherin daha dedi içinden. Hepsi tek bir kalıptan çıkmış gibi fabrikasyondu sanki. Kedi gibi kısılan gözlerine tüm küçümserliğini yükleyerek Chloe’ye laf çarptığını sanıyordu. ''Tanrım, sen beşinci sınıfa nasıl gelebildin? En azından şunu kendine örnek al'' dedi Lestat’ı göstererek. Sevmediği biri olabilirdi ama bu onun ciddi ve yerinde davranışlarını görmesine engel değildi. Hiç sinirlenmemişti bunları söylerken gayet ifadesiz ve rahattı. Bu tip sihirbazlarla az tartışmaya girmemişti. Nasıl birer varlık olduklarını iyi biliyordu. Küçücük boyuyla konuşmasını, büyü yapmasını da biliyordu bu varlık. Çok büyük yeteneklere sahipti gerçekten. İçeri Mikkel girmişti. Sanki onun girmesiyle tüm tartışma ortamı dağılmıştı. Chloe, Jesusa hakkında Aurelie’ye söylenirken Mikkel ona takılarak saçını çekmiş ve sonra da o karizmatik gülümsemesini Chloe’ye adeta bahşetmişti. Aralarındaki küçük şakalaşma profesörün gayet sakin tavırlarla dersliğe girmesiyle bitmişti. Sınıfta derin bir sessizlik hâkimdi şimdi. Gryffindor’a söylenirken hangi iksiri öğrenmek istediklerini de sormuştu. Senenin başında incelediği iksir kitabının sayfaları bir an için gözünün önüne geldi. Laçan özününün nasıl yapıldığını öğrenmek faydalı olurdu. Ne zaman işe yarayacağını tahmin edemezdi ve oldukça gerekli diye düşünüyordu. ''Laçan Özü'' dedi. Yaraları ve kesikleri iyileştiren bir iksirdi. Diğerleri henüz düşünürken söylediği için sessizliği bozan ilk ses olmuştu onunki.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Archill Thomas Caliente
░Emekli Hogwarts Müdürü ░
░Emekli Hogwarts Müdürü ░
Archill Thomas Caliente


Mesaj Sayısı : 2864
Doğum tarihi : 24/12/90
Yaş : 33
Mücadele Tarafı : Aydınlık~
Sihirsel Soy : Safkan~
Kayıt tarihi : 23/04/09

Bilgiler
Quidditch Mevkiî:
Rpg Puanı:
İksir Şişeleri. Left_bar_bleue100/100İksir Şişeleri. Empty_bar_bleue  (100/100)
Düello Gücü:
İksir Şişeleri. Left_bar_bleue50/60İksir Şişeleri. Empty_bar_bleue  (50/60)

İksir Şişeleri. Empty
MesajKonu: Geri: İksir Şişeleri.   İksir Şişeleri. Icon_minitimeCuma Haz. 17, 2011 1:16 pm

Out: Slytherin'e 10 Puan! Hufflepuff'a 15 Puan! Ravenclaw'a 15 Puan! İksir Şişeleri. 146178
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://phoenix-ro.yetkin-forum.com
 
İksir Şişeleri.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» İksir Sınıfında Biberli İksir
» İksir- Ders Rpsi 2
» İksir Oyunu
» Çok Özlü İksir
» ~ İksir Profesörü

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Phoenix ! ~ Harry Potter Rpg ::  ||| Başlangıç :: RPG İçi-
Buraya geçin: