Phoenix ! ~ Harry Potter Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaEski ParşömenLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Monacha Kurgusu

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Lleweyn Chloris

Lleweyn Chloris


Mesaj Sayısı : 53
Mücadele Tarafı : Kemikleri.
Kayıt tarihi : 28/07/09

Monacha Kurgusu Empty
MesajKonu: Monacha Kurgusu   Monacha Kurgusu Icon_minitimeSalı Ağus. 18, 2009 3:10 pm

Soğuk güneş, soğuk kan, ruhsuz ten ve ölüm. Hayatı tanımlamak için ne kadar çorak kelimeler olsalar da bunlar, zamanın olmadığı yerlerde bile yan yana duran ruhların geçmişlerini tanımlamak için başka sözcük yok ne yazık ki. İki Vaudun Rahibesi, Esperance ve Ophtalmia gördükleri, duydukları, öğrendikleri ve hissettikleri ile otuz iki sene gibi kısacık bir süre içinde biten hayatlarının intikamını almak için geri döndüler. Yaşamayı seviyorsanız, onlardan uzak durun ve olağanca gücünüzle dua edin. Çünkü bu iki cadıyı durdurmak için size Tanrı’dan başka kimse yardım edemez.

1300’lü yıllar zannedilenin aksine sihir açısından o kadar da kötü geçmemiştir. Elbette, sokak ortasında istavrozun altında yakılan cadıların sesleri yankılanıyordu. Ancak ormanların arasındaki küçük kulübelerine saklanmış cadılar ve onların yanına verilen küçük çocuklar, sihrin kana karışmasına yetiyordu. Annelerinin iteleye iteleye siyaha boyanmış ve bacasından açık yeşil dumanlar çıkan-tamam bu biraz masallardaki cadı evlerine benziyor ama yeşil tonikten başka renkte duman çıkması mümkün değil ve bir cadının evi de şeker pembesi olamaz- eve getirilen iki kız, karşılarında duran yetmişini geçmiş, ak saçlı cadının siyah elmasları andıran gözlerine dehşetle bakmaktan kendilerini alamamışlardı. Korkularını saklamaları gerektiği hakkında tonlarca tembih işitmelerine rağmen sadece sekiz yaşında olmalarının getirdiği bir şeyden dolayı yaprak gibi titriyorlardı. Yaşlı cadı, ani bir hareketle iki kızı yerlerinden zıplatacak bir şekilde yüzlerine eğildiğinde kızların kaderleri de belirlenmiş oluyordu. “Bundan sonra annenizin ne şekilde size seslendiği önemli değil. Hatta kim olduğunuzun bile önemi yok, unutacaksınız. Bundan sonra ben size ne şekilde hitap edersem o sizin isminiz olacak. Anladınız değil mi?” Küçük kızlar sorgulamadan denilenleri kabul ederken, annelerinin ellerinin omuzlarından çekildiğini ve artık tamamen yalnız kaldıklarının farkına çoktan varmışlardı.


Yaşlı cadı yani Aragenea, ilk zamanlar onlara “şışt” ve “pışt” gibi çok aşağılayıcı bir şekilde seslense de, küçük kızların marifetli ve akıllı olması onları sevmesine yol açmıştı. İkisinin de nadir görülen meziyetleri vardı. Mesela sarı saçlı kız gördüğü hiçbir şeyi unutmuyordu ve kullanması gerektiği zamanlarda bilgileri son kırıntısına kadar harcıyordu. Kızıl saçlı olana ne demeli? Muhteşem bir hitabet yeteneğine sahipti ve el yeteneği küçük bir kızın başına iş açabilecek kadar yüksekti. Cadı kızların giderek büyüyen merakları karşısında şaşkına dönüyordu. İkisinin zihni de bembeyaz bir tuval gibiydi; üzerine ne yapılırsa ona göre şekilleniyorlardı. Yıllar geçtikçe iki kıza çok sevdiği iki ismi vermişti; Esperance ve Ophtalmia. Kendisinin çocukları olsaydı bu iki ismi verecekti. Onlara duyduğu sevgiyi bütün bildiklerini öğreterek gösterebiliyordu sadece. Yıllar sonra iki küçük kız yetkin birer Vaudun Rahibesi olduğunda, onların gitmesini hiç istemese de ayakta durmalarını sağlamak için onları evden uzaklaştırdı. Artık pek de küçük olmayan kızlar ise annelerinin verdikleri isimleri çoktan unutmuşlardı ve zihinlerinde sadece küçük anı kırıntıları vardı. Esperance ve Ophthalmia son derece güçlü iki kadın olarak dış dünyaya açıldıklarında, yapabildiklerini düşündükleri şeylerin yapacaklarının yanında hiçbir şey olduğunu bilmiyorlardı.

Aragenea ders vermediği vakitlerde onlara büyü gücünden yoksun insanları anlatırdı. Onların nasıl köpek gibi korktuğunu ve büyücüleri yok etmek için nasıl uğraştıklarını. Siz şanslısınız, derdi; Siz şehirden uzakta, rahat bir yatakta yatarken aynı kanı paylaştığımız asil soydaşlarımız cayır cayır yanıyor. Ophtalmia bu anlarda sinirle parmaklarını tıkırdatırken, Esperance sakince cevap verirdi. “Şükrüler olsun ki, sadece aynı kanı paylaşıyoruz ya aynı kuş beyinliliği de paylaşsaydık? “ Ophtalmia ve Esperance kavgaya tutuşurken, yaşlı cadı sadece izlerdi. Aragenea’nın kızlara aşıladığı insan düşmanlığının, vuduu konusunda son derece yetenekli olmalarının ve Esperance’ın kafasının iyi olduğu bir günde- esrar bağımlısıydı ama o zamanlar bu normaldi- ortaya attığı fikir hem kızların hem de Csongrad’ın tarihini değiştirdi. “Baksana Opal, Arage bize bir sürü şey öğretti ama Vuduu’nun insan üzerinde ne kadar etki ettiğini öğretmeyi unuttu. Zaten son zamanlarda bunamıştı. Acaba insanların ruhlarına mı saldırsak? Hem sende artık insanlar hakkındaki sapkın düşüncelerine engel olursun? Yani birilerinin bir tarafına kazık sokmak ne olursa olsun hoş değil. Vlad Tepeş o işi yapıyor zaten.” Ophtalmia ile gecenin bir yarısı ellerinde şarap şişeleri ile kilise damında otururken yaptıkları bu konuşma ertesi sabah onlara yeni bir amaç olarak geri dönmüştü.

Esperance ve Ophtalmia muhteşem güzel olmasalar da arzulanmalarını sağlayacak bir çekiciliğe sahipti. Bunu ilk fark eden Ophtalmia olmuştu. Gözlerini ona dikip bakan, yaşlı han sahibine canlandırdığı fahişe rolüne uygun hareket ederken, Esperance da ilk kurbanını çoktan yanına çekmeyi başarmıştı. Tek arzuları bir parça aşk olan bu zayıf iradeli insanlar, iki kadının odalarına geldiklerinde pırıltılı bir gecenin onları nasıl yutabileceğini elbette bilmiyordu. Opal, han sahibinin küçük arzusunu yerine getirdikten sonra Aragenea’nın öğretileri ile kendi kendine öğrendiklerini birleştirerek, aşk sarhoşu adamı etkisi altına almıştı. Sabahleyin ilk kölesinin yanından ayrılırken, yüzünde süte doymuş bir kedinin sahip olabileceği bir yüz ifadesi ile aşağıya inen Esperance’a söyledikleri ile bağımlı olduğunu da kabul etmişti. “Biliyor musun Espe? Senin tonlarca saçma sapan ve çizgiyi aşan fikirlerin olmuştur. Ben de sırıtıp es geçmişimdir. Ancak senin saçmalıklarından birine ilk defa kapıldım. İlk defa saçmalamak istiyorum umarım benimle aynı fikirdesindir. Tek başına pek tadı çıkmaz sanırım.”

İki Vaudun Rahibesi o sabahın arkasından, elde ettikleri kölelerini istedikleri zaman çağırıp üzerlerinde deney yapmaya başladılar. Arage onlara bu konuda bir şey öğretmeyerek hayatının hatasını yapmıştı. Çünkü iki rahibe de güçlerinin etki alanlarının genişliği karşısında dehşete düşüyor ve daha çok şey öğrenmek istiyorlardı. Ophtalmia kölelerinin beyinlerini incelemeyi seviyordu örneğin. Tabi bu sizin anladığınız gibi soyut anlamda değildi. Genellikle kendinden geçmiş kurbanlarının beyinlerini kafalarından söküp inceliyordu. Pek ilginç bir şey bulamasa da, çok eskiden duyduğu mankurt efsanesinin devamını sağlıyordu. Esperance ise daha çok ruhları bedenden bedene aktarmayı seviyordu. Özellikle seksenlik bir ihtiyarın ruhunu tavşana aktarmak zevkli oluyordu. Ancak o kadar abartmışlardı ki, bir gün biri bu yaptıklarını anladı. Kendisini kilisenin savunucusu olarak gören bir rahip, iki rahibenin sapkın eylemlerini engellemek için hiç beklemedikleri bir anda onlara saldırdı. Elbette cadılar çok daha güçlüydü ama rahip de son derece akıllıydı. Şu anda İncil’de geçmeyen-hatta hiçbir yerde geçmeyen- sözleri okuyarak şeytanın tattığı iki ruhu bedenlerinden sökmeyi başardı. Esperance ve Ophtalmia çığlık çığlığa kendilerini korumaya çalışırken, bir ışık aniden parladı, yıldızlar daha da ışıldadı, bir gelincik öldü, bir çiçek soldu ve ışık aniden söndü. Papaz her şeyin bittiğini düşündü o an. Çünkü Esperance ve Ophtalmia yerde uzanıyordu. Kolları aşırı derecede çarpık, gözleri yuvalarından çıkacakmış gibi aralık ve soluksuz. Etraflarındaki köleleri ise bilinçlerini kazanmış ne olduğunu anlamaya çalışırken, papaz iki rahibenin üzerine kutsanmış su-papazın kötü kokan nefesi ne kadar kutsarsa işte-serpti. Hancı ve diğerleri cesetleri parçalamak istedi ancak merhametli din adamımız engel oldu onlara. Bir bütün olarak yakılmalıydı. Naaşlar kiliseye taşındı ve yakılma işlemi için hazırlandılar. Ancak tam cesetler yakılacakken, kulakları sağır eden çığlıklar karşısında herkes şaşırmıştı. Odunların üzerinde duran bedenler aniden ayaklandı. Esperance papaza yaklaştı, Gözlerinde çocuksu bir merak vardı. “Acaba beni öldürebileceğinizi mi düşündünüz rahip hazretleri? Tükürüklü suyunuz bizi yok edebilir mi?” Ellerini papazın alnına koydu ve papaz çığlık attı. Hayat enerjisi yok olmuştu. Esperance ve Ophtalmia, kilisedeki herkesi bu şekilde yok ederken sonsuza yakın hayatlarının ilk besinini de almışlardı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lleweyn Chloris

Lleweyn Chloris


Mesaj Sayısı : 53
Mücadele Tarafı : Kemikleri.
Kayıt tarihi : 28/07/09

Monacha Kurgusu Empty
MesajKonu: Geri: Monacha Kurgusu   Monacha Kurgusu Icon_minitimeSalı Ağus. 18, 2009 3:11 pm

Gece aktı, insanlar doğdu, yaşadı ve öldü. Her şey değişmeyen değişimin içinde kaybolurken, zamana asılan iki kişi asla değişmedi. Esperance ve Ophtalmia yaşama başladıkları yerin etrafında dönüp duruyorlardı. Kilisede insani özelliklerini kaybetmelerinin üzerinden yüz elli sene geçmişti. “Opal sence biz de Arage gibi moruk olacak mıyız? Yani gözlerimin altındaki kaz ayaklarını yok etmek için patates kullanmak istemiyorum da.” “Espe dua et arkadaşımsın. Yoksa seni Kleoptra’nın Lahiti’ne gömerdim.” “Aa ne yaptım şimdi ben? Ben gayet masum, sevimli bir rahibeyim.” Günün birinde bu tip konuşmalardan birini yaparken, Espe’nin yerinden sıçramasına neden olan sesler yüzünden saklanmak zorunda kaldılar. “Yılan! Pis Büyücü! Bulun o lanet sürtüğü!” Espe, üzerinde konuşlandığı kalın dalın üzerinde ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Aslında ne olduğunu anlamıştı. Yüz elli senedir, her gün aynı şeyleri duyuyordu ve bu arkasında korkuyu barındıran perdeli sesler ona karanlık bir trajedinin sıkıcı rutinleri gibi geliyordu. Ancak gene de harekete geçmek için bir şeyler demek zorundaydı. “ Burada ne haltlar dönüyor Opal? Bu kaşalotlar bir soydaşımızın peşine düşmüş olmalılar.” Opal hemen yan dalda, düşünceli bir şekilde gözlerini kısmış kalabalığın gittiği yöne bakarken, Espe’nin içinde cevabı da barındıran sorusu üzerine harekete geçmeleri gerektiğini anlamıştı. “Kimi aradıklarını bilmiyorum. Muhtemelen tek suçu nesneleri kaldırmak olan bir sabinin peşine düşmüşlerdir. Bir şeyler yapmamız lazım. Ama ben bir şey yapamam. Uzun zamandır beslenmedim. Senin gibi iştahını tutamayan biri değilim ne de olsa. Sen hala duruyor musun, Yürüyen Mumya?” Espe son derece pis bir bakış attıktan sonra gözlerini kapattı. Bir saniye sonra, yanına geçtiği Ophtalmia’nın kucağına bir çuval gibi yığılırken gücü kuvveti yerinde olan her Vaudun Rahibesi ‘nin yaptığı bir şeyi yapmıştı; Ruhunu bedeninden ayırmıştı.

Çok değil, bir iki dakika sonra gözlerini açtığında hızla yerinden doğruldu ve konuşmaya başladı. Çok vakitleri olduğu söylenemezdi. “Ormanın kuzeydoğusunda, Piehtr Nehri’nin kaynağına çok yakın bir yerde. Çok ağır yaralanmış; boynundan başlayıp aşağılara kadar inen bir yarası var. Tanrı’nın Kırbacı kullanılmış, eminim. Kan kaybediyordu. Bedenim olmadığı için bir şey yapamadım. Gitmeliyiz.” İki rahibenin etrafında aniden gri ve siyah toz bulutları belirirken, ikisi de yok olmuşlardı. Ormanın sık ağaçlarla örtülü bir bölgesinde, ayakları yere değdiğinde son nefeslerini alıp veren genç kadını gören Ophtalmia dehşete düşmüştü. “Sizi gibi soyu bozuk it sürüleri. Neyin ne olduğunu bilmeden saldırmaktan başka ne bilirler ki? Çabuk ol Espe. İyileştirmezsek ölecek.” Esperance, elleri titriyor ve hiçbir şey düşünemiyorken aklına gelenleri söylemeye başladı. “Opal, kanamayı durdurmak şart ama bunu yapana kadar ölür. Bu yüzden ruhunu bedenine kilitlemek zorundayız. Biliyorsun bunu ben yapamam. Sen yapacaksın. Seni zorlayacağını sanmam çünkü o da Vaduan Rahibesi. Besbelli.” Gözleri kadının elindeki işaret ettiğinde Opal de atladığı küçük ayrıntı karşısında, uzun zamandır olmadığı bir şey olmuştu; Mutlu. Kadının üzerine doğru eğilip, gözlerini sonuna kadar açtı. İçinin rengi olan siyah, gözlerini kapladığında altındaki kadının ruhu anında ona karşılık vermişti. Espe, kanamayı durdurmaya çalışıyordu ama kırmızı sıvı oluk oluk akmaya devam ediyordu. Eğer biraz daha bir şey yapamazlarsa, kadın ölecekti. Kahverengi gözleri sarışın kadına döndü. “Yapılacak tek bir şey kaldı. Biliyorsun.” Ophtalmia bunu yapmak istemiyordu. Sonsuza yakın bir ömrün zevki bambaşkaydı ama rızası dışında yapılacak olması kararsız bırakıyordu. Esperance bunu anlamıştı. Gözlerinde bir insana ait olabilecek türden bir ışıldamayla baktı. “Bana bak Antika Rahibe Bozuntusu. Kimse biz bu hale gelirken rızamızı almadı. Canına yandığımın itleri, kel kafalı bir rahibin arkasından yakılmamızı bekliyordu. Biz kaybetmedik ama o kaybedebilir. Yap şunu!” Ophtalmia kadının üzerine biraz daha eğildi. Gözlerindeki siyahlık taşıp bütün bedenini ele geçirmeye başladığında, Espe arkadan gümüş bir hançer çıkarmıştı. Sarışın kadın keskin bir çığlık atarken, kızıl saçlı olan ise gümüş hançeri ölmek üzere olan kadının göğsüne saplamıştı bile. Epeyce debelendikten sonra, sakinleştiğinde bu işin burada bittiğine ikisi de seviniyordu. Çünkü belki de kendilerine bir arkadaş bulmuşlardı.


“Adı ne sence?”
“Espe, benim insanların hüviyetini okumak gibi bir yeteneğim yok.”
”Evet, bazen ne kadar yeteneksiz olduğunu unutuyorum canım.”
“Bana bak!”
“Affedersiniz tepemde didişmeseniz olmaz mı? ”


Esperance ve Ophtalmia aynı anda susarken, siyah saçları yüzünü örten kadın onlara meraklı gözlerle bakıyordu. Ne olduğunun farkında değildi. Esperance yüzüne bir gülümseme yerleştirdi. “ Kusura bakma. Bizim kafamızda beyin taşımadığımız için bir ağırlık yapmayınca, herkes öyle sanıyoruz.” Ophtalmia Esperance’ın omzuna sıkı bir yumruk indirdikten sonra konuşmaya başladı. “Sen ona aldırma herkesi kendi gibi görüyor. Bu arada adın nedir? Seni neden kovalıyorlardı? Vaudun Rahibelerini kovalamak insanlarda alışkanlık halinde ama seni biraz farklı izliyorlardı.” Yatakta yatan genç kadın yavaşça yerinde doğruldu. Canı yandığı belliydi. Gözlerini şiddetle kapatıp açtıktan sonra, meraklarını gizleyemeyen-ah, ne zaman gizlemişlerdi ki- gözlerine baktı cadıların. Zorlama olmayan sakin bir sesle konuşmaya başladı. “Ne diyebilirim, ben her rahibe gibi davrandım.”

“Ha bak bu ruhumu aydınlattı.”
“Espe, dilin kopsun.”
“Ne dedim ki şimdi ben?”
“Siz hep böyle didişir misiniz? Bu arada adım Jerolin.”
“Yüz elli sene beraber olunca artık ilişkimize canlılık katmak için didişiyoruz işte. Benim de Esperance. Ama bu sarışının da dediği gibi Espe.”
“Sen bu kızıl çaçarona bakma. Memnun oldum Jerolin.”


O gün Esperance ve Ophtalmia her gün olduğu gibi didişirken, onları izleyip kıkırdayan biri daha eklenmişti. İki kişilik yalnızlıklarını bozan Jerolin en az onlar kadar yetkin bir cadıydı. Üstelik Esperance ve Ophtalmia’nın zamanla kaybettiği bir şeye de sahipti o; Mantığa. Büyük fırtınalar karşısında dimdik ayakta durabilecek kadar sakin ve kontrollüydü. Üzerinden çok zaman geçmese de, ikisi de alışmışlardı ona. İki Nora açlıktan delirdiği zamanlarda, onları sakinleştiren hep o olmuştu. “Bayanlar anlıyorum sizi. Güçten düştünüz ama bu gene de bir geyiğin ruhuna saldıracağınız anlamına gelmez. En olmadı sizin için ben bulurum birilerini. Şimdi lütfen geyiği rahat bırakın.” Esperance ve Ophtalmia yer değiştirirken, Jerolin de onlara güçlerini kaybetmemeleri için kurbanlar bulabiliyordu.

Şimdi bu iki Nora ve Rahibe şimdi büyü gücünden yoksun hamamböceklerinden intikamlarını almak adına, dünyanın her tarafını geziyorlar. Kendilerine besin yapıyorlar onları. Ancak Noralar’ın bu konuda olan ahlakı, onları diğer rahibelerden farklı kılıyor. Jerolin kurbanlarının isimlerini küçük deftere not alır. Çünkü intikam silsilesinde en ufak bir hamamböceği bile değerlidir. Elbette ünlü hamamböcekleri de kurbanlarının arasında. Kimse boşu boşuna beyinlerini cam bir kavanozda dondurmasın yani. İntikam peşindeki Nora’lar ve Vaudun rahibesi Jerolin, tam gaz yola devam ediyor. Bence en yakın sıçan deliğine saklanmalısınız.

    İntikam Silsilesi ~ Ünlü Hamamböcekleri

Elvis Presley – Midesiz Esperance-
Kontes Elizabeth Bathory – Ophtalmia canilere olan zaafını yenmeli-
Ed Gein – Esperance onun ruhunu ele geçirirken yanlışlık yapıp ona caniliğini aktardı yoksa sadece sapık bir röntgenciydi-
Andrei Chikilato – Esperance’a midesiz dediysek sana ne demeliyiz bilmiyorum Ophtalmia-
Marlyn Monroe – Ophtalmia bu kadını hiçbir zaman sevmemişti ama kafasına hap alma fikrini sokacak kadar sevilmez mi yani? Kıskanç sarışın-
Agatha Christie – Tamam çok lezzetli bir ruhu vardı belki ama romanın tam ortasında bunu yapman hoş değildi Ophtalmia. Kadın romanın ortasında sapıttı-
Charles Manson – Esperance ne istedin elin manyağından? Zaten normal bir tip değildi sen karşınca kendine harem kurdu bak-
Albert Einstein – Bir o eksik kalmıştı zaten, Esperance onu da ekle. Dilini çıkarıp poz veren adamın tadına bakılır mı hiç? Oh olsun sana Espe. Bir daha bilim adamlarına dokunmamak konusunda yemin etti zaten-
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Irene Descardina

Irene Descardina


Mesaj Sayısı : 961
Doğum tarihi : 06/11/93
Yaş : 30
Mücadele Tarafı : Saçları.
Sihirsel Soy : Safkan.
Kayıt tarihi : 09/05/09

Monacha Kurgusu Empty
MesajKonu: Geri: Monacha Kurgusu   Monacha Kurgusu Icon_minitimeSalı Ağus. 18, 2009 3:12 pm

Sabit. ^^
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Monacha Kurgusu
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Slytherin Kurgusu.
» 7. Ro Dersi Kurgusu
» >> Site Kurgusu
» 8. Ders Kurgusu
» Hogwarts Kurgusu.

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Phoenix ! ~ Harry Potter Rpg ::  ||| Başlangıç :: RPG Dışı-
Buraya geçin: