"Merhaba, Jesus'du, değil mi?" Dedi titrek sesiyle. Yavaşça arkasını dönmüştü sesi duyar duymaz ve şimdi çocuğun suratına boş boş bakıyordu. "Seni uzun zamandır görmemiştim, savaşta asanı mı kaybettin yoksa sen de?" Bu çocuğun Slytherin'den olduğunu hatırlıyordu. Savaşa katılmış mıydı onu bile bilmeden direk soruvermişti bu soruyu. Ardından kızaran yüzünü vücuduyla birlikte tekrar tezgâha çevirdi ve elini önünde duran iki asadan beyaz renkli olanına götürdü. "Ah Bay Ulyssa, sanırım bu sizin için pek de uygun olmadı." Dükkân sahibi, asayı çocuğun elinden kapıp hızla kutusuna kaldırırken diğer adamı da selamlayıverdi çabucak. Ardından çöken sessizlik Ulysses'in diğer asayı denemesiyle bozuldu. Parmaklarında asilce duran asayı salladı ve kendine doğru, tezgâhın ardındaki minik farenin havalanarak gelişini izledi. Fare, tezgâha konduğunda "Sanırım bu asa da bana direniyor. Ah, Beyin Kıvrımları'nı almadan önce tam iki gün üst üste buraya gelmiştim." Çocuğun dudaklarına bir gülümseme yayılırken dükkân sahibi de masumca gülümsedi ve asayı kutusuna koyunca önünde duran iki kapalı kutuya birer kez asasıyla dokundu. Kutular havalanıp hızla yerine giderken bir şeyler mırıldandı tazgâhın arkasında dikilen adam. "O zaman öncelikle bay Judas'ın istekleriyle ilgilenmeme izin verin. Sizin için..." Derince bir nefes alarak devam etti. "..daha özel bir parça bakacağım, tabii sorun olmazsa." Ulysses, beyaz ve minik olan fareyi severken sorun olmadığını belirten bir işaret yaptı ve büyücünün asasını sallayıp tüm tezgâhı asa kutularıyla donatmasını göz ucuyla izledi. Tam farenin üzerine bir kutu gelecekken parmaklarından avuç içine doğru hareket etmesini bekledi küçük hayvanın ve kutu daha inmeden elini ordan çekti. Jesus'a ait olduğunu düşündüğü adım sesslerini duyuyordu.