Herşey yaklaşık iki hafta altı gün önce başlamıştı. Yavaş adımlarla St. Angles caddesinde ilerliyordum. Altımdaki BMW'yi kolaylıkla park edebilmiş, park ücretini sterlin olarak ödemiş, hiç bir sorunla karşılaşmamıştım. Ahh evet kesinlikle pek çok değişklik vardı bende. Alev alev yanan saçlarım sadece çekirdeğin kabuğu gibiydi. Asıl değişim fiziksel değil zihinseldi. Sihir dünyası muhtemel savaşlarından birisini daha vermişti. Lady kavramı büyü tarihinden kaldırılmıştı. Artık Hogwarts'tan fırlama bir yeniyetme değildim. Kim için canımı verecektim ki? Karsılığında bana ne sağlayacaktı bu? Sırf heyecan olsun diye giriştiğim işler geliyordu aklıma. Saçmalık. Herkese tepeden bakarken nasıl oluyor da bir istisnanın ayaklarına kapanabiliyordum. Bunca sene aklım neredeymiş kestiremiyordum. Nereye vardığı belli olmayan sisli bir tepeye tırmanıyormuşum aslında. Tepenin ardında umduğum şeyleri bulacağımı düşünmüşüm. Beni uyuşturan sis ise tepenin ardındaki kurak çölü gizliyormuş. Neyseki kendimi bu uğurda harcamadan derin ve büyüleyici uykudan uyanmıştım. Görünüşümdeki değişiklik asıl olan içimdeki değişimin bir yansımasıydı belki de. Yinede beni, noelde çam ağacı süsleyip ilahi mırıldanırken duyamayacaktı hiçkimse. Barty'nin soyadını alıp, düzenli bir ev hayatı yaşamaya başlamış olsam bile. Gerçi Barty ve benim düzenli yaşamım pek çok kişi için sıradışıydı. Ama biz buna aldırmıyorduk.
Görev nedeniyle muggle semtlerinde daha fazla cirit atar olmuştum. Arasıra bakanlıktan ayrılmayı düşünmüyor değildim ama bırakayım da inceldiği yerden kopsun diye teselli ediyordum kendimi. Yoğun ingiliz aksanının yükseldiği caddede muggle'lara gülümseyebilmek için kasılan çene kaslarım isyan ediyordu. Aldırış etmeden ilerlemeye devam ettiğim. Arabayı parkettiğim sokağa varmıştım sonunda. Yüksek topuklu ayakkabımın periyodik -tıkk- sesleri bir anda bıçak gibi kesildi. Bir gazete parçası rüzgardan yönün şaşırarak tam önümdeki sokak lambasının direğine dolandı. Beni durduran şey bu değildi. Ufak bir hareket sezmiştim sanki. Gazete olduğunu düşündüğüm kağıt parçasına uzandım. Bu bir duyuruydu ama bu aleme ait değildi. Sarışın kaslı bir büyücü son sürat süpürgesiyle ufak altın parıltıyı kovalıyordu. Altında ise büyük bir manşet. "Quidditch Dünya Şampiyonası 09" Kağıt parçasını katlayıp cebime yerleştirirken etrafı kolaçan ettim. BMW'nin otomatik kilidini açarken bu ilanın buraya nasıl geldiğini değil şampiyonaya ne zaman bilet alacağımı düşünüyordum.
İşte o günden sonra yaklaşık üç hafta geçmişti. Ev sahibi ülke İzlanda'da geçen adrenalin dolu yirmi gün. Barty'siz gitmek içimi burkmuştu. Onunla Slytherin'de oynadığımız zamanlardaki takım ruhu bendeki bu kırgınlığı tetiklemişti. Ama Barty artık Sihir Bakanı'ydı. İstediği zaman çekip gidemezdi, büyük sorumlulukları vardı. Hoş hangi zihniyet Barty'yi bakan olarak düşünmüştü bunu aklım almıyordu. Onun çoğu zaman bunaldığını biliyordum. İşte bu yüzden tatili kısa kesmek istemiştim. Yatak odasına cisimlendiğimde Barty'nin evde olacağını düşünüyordum. Pratikte cisimlenme birkaç saniye sürerken, bu kadar uzun mesafe katetmek bir büyücüyü gerçekten zorluyordu. Yavaş adımlarla salona ilerlerken Barty'nin titreşen gölgesini gördüm. Arkadan koltuğa yaklaşana kadar beni farketmesini istemiyordum. Parmak uçlarımda ilerledim. Barty'nin elindeki kristal parıltı gözlerimi almıştı. Sonunda koltuğa vardığımda ani bir hareketle Barty'nin elindeki kadehi kaptım. "Ahh evet gerçekten susamıştım." Kadehten büyük bir yudum aldıktan sonra onun arkasını dönmesine fırsat vermeden başımı aşağıya uzattım, saçlarım yerçekimine ayak uyduruyordu. Dudaklarımı, kan beynime dolarken o sıcak dudaklara bastırdım.