Hippolyte hızlı adımlarla merdivenleri çıkarken, bir yandan da kendi kendine sayıp sömürüyordu. Neden hep böyle olmak zorundaydı ki? Pasaklı olmaktan nefret ediyordu, ama böyleydi işte. Sanki tanrı onu bilerek böyle yaratmıştı, acı çekmesi ve hatalarından ders alması için. Yaşayarak öğreniyordu ama böylesinin daha iyi olduğu söylenemezdi. Mesela şimdi ona kalsa müdürün odasına saatler süren bir konuşmaya girmeyi hiç istemezdi. Müdür onu karşısındaki koltuğa oturtacak, ve neden bu kadar geç kalmaması gerektiğini anlatan seminerler verecekti, taa ki Hippolyte sıkıntıdan kendini kaybedinceye kadar. Dudaklarının arasından hafif bir off fırladı. Müdür bunu duymuş olucak ki sustu. Kendini son derece suçlu hissediyordu, müdürün gülümsediğini görünce şaşırdı.
'' Sevgili Hippolyte, sen de aynı ona benziyorsun, abinin küçük bir kopyasısın. Birkaç kez okula geç kalmış olman önemli değil, önemli olan hatalarından ders almayı bilmektir. Abin de başlarda böyleydi,bak şimdi ne mükemmel değil mi? Ah herneyse, sana başarılı bir yıl diliyorum. ''
Hippolyte'nin yüzüne renk gelmişti, müdür Jonas'ı sevdiği için yırtmıştı yine. Gülümsemesini yüzüne yerleştirdi ve hogwarts'ın koridorunda yürüyerek ilerledi.