Phoenix ! ~ Harry Potter Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaEski ParşömenLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Son ve birkez daha...

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Lyonelina Mullendore
☼ Tılsım Profesörü ☼
☼ Tılsım Profesörü ☼
Lyonelina Mullendore


Mesaj Sayısı : 278
Doğum tarihi : 30/08/92
Yaş : 31
Sihirsel Soy : Safkan
Kayıt tarihi : 02/07/09

Bilgiler
Quidditch Mevkiî:
Rpg Puanı:
Son ve birkez daha... Left_bar_bleue100/100Son ve birkez daha... Empty_bar_bleue  (100/100)
Düello Gücü:
Son ve birkez daha... Left_bar_bleue0/0Son ve birkez daha... Empty_bar_bleue  (0/0)

Son ve birkez daha... Empty
MesajKonu: Son ve birkez daha...   Son ve birkez daha... Icon_minitimeC.tesi Ağus. 01, 2009 12:59 am

Gözlerimi açtığımda ağlamaktan şişmişlerdi. Işığın yansıması gözümün şişine vuruyordu. Avcumun içini gözlerimin önünde tutarak doğruldum. Karagahın bütün ışıkları kederle yanıyordu. Acı çekiyordum. Hepimiz acı çekiyorduk. Onu kaybetmek hayatımı kaybetmek gibi geliyordu bana. Yaşayacka tek bir saniyem bile kalmamışken gözlerimi aralamaya zorluyordum. Her denememde nefesim kesiliyordu. Bana ' Dur bunu yapamazsın. O ölüyken yaşıyamazsın. ' diyordu. Her şeyi unutmak istiyordum. O lanet sesi duymamak istiyordum. Gene James'le beraber uyanmak. onunla gecenin bir yarısına kadar plan yapmak istiyordum. Her şeyi iştiyordum. James'e ait her şeyi. Avuçlarının içindeki çizgilere kadar ona yeniden dokunmak istiyorum. Yaptığımız işin her zaman çok telikeli olduğunu söylemesine rağmen hep ilk benim ölüceğimi düşünürdüm. Şimdi yatakta tek başıma durmuş onun ölümünün kokusunu alıyordum. Yasa boğulmuş ev halkı inadına ışıkları açıyorlardı. Sinirle yataktan kalktım. James'den sonra duygularımı hatta mantığımı bile konturol edemiyordum. Koridordaki kapıları çarparak sona ilerledim. Alisce'e rasladığımda onu tek elimle yakalayıp duvara yapıştırdım. Kadın ne olduğunu şaşırmış bana bakıyordu. Ona işkence etmeme alışmıştı; ama hiç bir zaman bu kadar berbat bir şekilde dışarı çıktığımı hatırlamıyordu. Odamdan çıktığım her an bakımlıydım. Oysa şimdi kadının karşısında ağlamaktan gözleri şişmiş bir kadın duruyordu. Bana acır gibi bakmasından nefret ediyordum. Onu sıkıca tutarak kulağına sinirle fısıldadım.

' Seni aptal! Bizi yakalatacaksın. James öldü, şimdi benimde ölmemi mi istiyorsun? Hemen kapat şu allahın cezası şeyleri. '

Elimi duvardan çektiğim anda kadın yere yığıldı. Bir patates çuvalından hiç bir farkı yoktu benim için. Onun kadar işe yaramaz ve pis kokulu. Eceleyle yerde sürünüyor, verdiğim işi yapmaya çalışıyordu. Onu bekleyemeyecek kadar sinirliydim. Koca adımalrla odama gittim. Kapıyı kapatmadan dolabı açtım. Bulduğum kara cübbeyi alıp geceliğimi çıkardım. Üzerime geçirdiğim cübbenin korsesini sıkmama gerekiyordu. Bunun için aciz kadını bekleyemeyecektim. Komidindeki asayı aldım. Tek bir harekette korseler sıkılmıştı. Saçlarıma uzun zaman ayıramazdım. Gözlerim düzeltemeyeceğim akdar şişmişti. Bu yüzden bir kaç asa darbesi daha gerekiyordu. Sonunda eski güzelliğime kavuşmuştum. Işıklar eskiloşluğuna dönmüş ev mahşer alanından normale dönmüştü. Artık benimde normale dönme zamanım geldiğini bliyordum. Bunu yatak odamızda yapamazdım. Kendimi James'in anılarına kaptırarak olmazdı. Unutmam gerekiyordu. Kendime ve aynaya odaklanmam gerekiyordu. Bu yüzden evden koşarak çıktım. Sinirle ışınlandığımda kendimi mezarlıkta buldum.

Hava soğuk ve sisliydi. Ağzımdaki kanm tadı kendini ele veriyordu. Gözlerimin aprısı hala geçmemişti. Siyah cübbemin içinde görünmez gibiydi. Gece benden yana hareket ediyordu. Her zaman öyle olmuştu ve öyle olmak zorundaydı. Ben gecenin efendisiydim. Ben ölüler kraliçesiydim. Kimseye hesap vermez, hiç bir zaman iyilik istemezdim. Acımam olmazdı. Ağlamanın eğlencesini bilirdim, ama asla başkasının görebileceği biçimde ağlamazdım. Ben buydum. Yalnız ve güçlü kraliçe. İçimndeki ses benden kat kat daha kötüydü. Onu duyabilmeliydim. Mezarın üstüne oturduğumda onu düşünüyordum. Medusa yer altı kraliçesi. Benim yandaşım. Bedenimi paylaştığım büyük güç. Kimsenin bilmediği ve hiç öğrenemeyeceği sırrım. İşte o beni arıyordu. Gecenin sisindeilerliyordu. Bedenini bulabilmek için acele ediyordu. Gözlerimi bir saniye sonra açtığımda onu hissettim. Kendi bedenimin içinde başka bir ruhla birlikteydim. Hafif bir fısıldama. Bir kaç anlaşılmaz sözcük. Sonun benimle konuşan başka bir düşünce.

' Jenette. Gene beraberiz eski dostum. '
' Beni bırakmayacağını biliyordum Medusa. Evine hoşgeldin. '
' James'leyken böyle demiyordun. Sanırım ölmesi iyi oldu. '
Büyük tatsız bir kahkaha attığımı hissettim. Bunu ben yapmıyordum. Medusa güçlenmişti. Beni yönetebiliyordu. Bilmediği şeyse bende onu yöentebiliyordum. James'den sonra ondan daha güçlü olmuştum. O benim dengim olamazdı. Onun öfkesi diğerlerinde işe yarasada bende işe yaramazdı. Kahkahayı bir tıslamayla bastırdım. Bir kaç derin nefesten sonra öfkemi içime kustum. Tam Medusa'nın kalbine.
' Senin Atherus'u kaybetmen gibi... '
' Sus, seni aptal! '

Gülme sırası o an bana geçmişti. Genede içimden gülmek gelmiyordu. James'i yeni kaybetmişken gülmek sitemiyorum. Benim sevgilimi geri getiremezdim. Medusa'yla kapışarak bu olmazdı. Ölüler diyarına gitmem gerekiyordu. Bunun yolu bir tek Medusa'dan geçiyordu. Bunu biliyordum. Bu karmaşıklığın içinde oraya gitmeyi göze almalıydım. Oraya gitmeden önce yapmam gereken bir şey vardı. Aynayı bularka işi tamamlamalıydım. Ölülerin ruhunu hareketlendirerek James'i bulmam kolaylaşırdı. Onunla sonsuza kadar beraber olabilirdim. Medusa'nın yardımı gerekiyordu. Bu yüzden onunla iyi geçinmeliydim. Ne yazıkki içimdeki his yardım etmiyeceğini söylüyordu. Buda bana Medusa'nın düşüncelerine ulaşabilme izni veriyordu. Kendimi onun düşüncelerinde bulduğumda hissimin doğru olduğunu anladım. Onu ikna edemezdim. Onun için bir kere girdiğim ölüler diyarına bir kez daha girersem ölebileceğimi biliyordu. Kendini ve ait olduğu bedeni tehlikeye atamazdıi. Bunu düşünürken Medusa'nın anladığını biliyordum. Bu yüzden artık susma zamanı geldiğini biliyordu. Beni yalnız bırakma zamanıydı. Bedenimden usulca çıkıp eski hiçliğine döndü. Ben orda saatlerce yalnız başıma oturdum. James'iz kaldığımı o an daha iyi anlıyordum.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Marschall Paine Vaquier

Marschall Paine Vaquier


Mesaj Sayısı : 3
Doğum tarihi : 23/07/95
Yaş : 28
Mücadele Tarafı : Karanlık Taraf
Sihirsel Soy : Safkan
Evcil Hayvanı : Marsch, Basil, Mr. Vaquier/Eklemek isteyen der xD
Kayıt tarihi : 31/07/09

Son ve birkez daha... Empty
MesajKonu: Geri: Son ve birkez daha...   Son ve birkez daha... Icon_minitimeSalı Ağus. 04, 2009 5:32 pm

Hissizlik, bir muggle kentindeki otel odasında aniden beliren adamın ilk fark ettiği şeydi. Kulakları işitmiyordu, heterokromia olan gözleri hiçbir yeri göremeyecek şekilde yumuluydu. Cisimlenmeden önce kıpırdatabildiği vücudunun tek bir zerresini bile oynatamıyordu. Her şeyin kafasında olup bittiğini biliyordu, her şeyi o uyduruyordu. Öldüğü falan yoktu, otel odasındaydı işte. Burnuna kan kokusu gelince homurdanarak gözlerini açtı. Korkusu geçmişti, kulaklarındaki uğultu da aynı zamanda sona ermişti. Sertçe yutkunarak ayağa kalktı. Perdeleri yarı yarıya kapalı odada dışarıdan geçen birinin dikkat etmeyeceği kadar silik bir görüntüsü olan, üzerinde eski, siyah bir takım elbisesiyle pencereye yürüyen adam mavi ve ela gözleriyle perdenin arkasından sokağa baktı. İnsanlar peşlerinden iblis kovalıyormuş gibi telaşla yaşıyorlardı; her zamanki gibi. Olan biten tüm olaylara rağmen gülümsedi genç adam. Mavi ve kahverengi, kırmızının üzerinde gezinirken bir anda yere yığıldı. Ömründe ilk defa asa kullanmadan birini öldürmüştü. Ellerindeki kana bakılırsa bayağı zor olmuştu bu. Ellerini bir yere değdirmemeye çalışarak ayağa kalktı. Yürümeye yeni başlamış bir bebek gibi banyoya gitti. Ellerini çeşmenin altına uzattı ve soğuk suyun ellerine çarpmasıyla gözlerini kapatıp rahatladı. Ellerinin tamamen arındığına emin olduğunda ellerini geri çekti ve daha dinç bir şekilde gülümsedi. Bitmişti, ondan kurtulmuştu. Hayatını mahvetmiş olandan kurtulmuştu. Eski ve siyah takımının cebinden ucu kütleşmiş, muggle yapımı bir kurşun kalem çıkardı. Çekmecesindeki siyah deri kaplı defterini açtı ve not düştü. ~Nişanlım Laura, özgürlüğü uğruna feda ettiği bebeğimizin ruhu için öldürüldü. Tanrı onu meleklerinin yanına alsın.- Eli bile titremeden kalemi yavaşça defterin yanına bıraktı. Biraz hava almaya ihtiyacı vardı. Çok fazla insanın olmadığı bir yere gitmeliydi. Bir de aptal muggleların aptal telaşlarına tahammül edemezdi doğrusu. En iyisi kendi dünyasına dönmekti. Tek telaşın savaş ve kazan pastası yemek olduğu dünyası. Büyücü bir ruh bundan daha başka ne isteyebilirdi ki!? Eski ve siyah takımından kurtulduktan sonra duşa girdi. Soğuk su yüzüne çarptıkça sessizce keyif nidaları çıkarıyordu. Rahatlamayı bir kenara bırakarak duştan çıktı ve vakit kaybetmeden kurulandı. Madem kendi dünyasına gidiyordu, istediği cüppeyi de giyebilirdi. Dolabından yine siyah renkte bir cüppe çıkardı ve üstüne geçirdi. Aynada kendisine bakıp güldü. Saçlarını elleriyle karıştırdı, böyle daha şık durduğuna inanıyordu. Artık hazırdı, sadece aptal cisimlenmeye katlanmak zorundaydı.

Gece peşinden iblis kovalıyormuş gibi bastırmıştı. Uzun zamandır bu kadar sisli bir gece de yaşamamıştı. Adeta sislerin arasından çıkan bir canavar gibi mezarlığa girdi. Burada pek fazla insan olmazdı, ölüleri saymazsa. Telaşla cebinden saatini çıkardı ve anında yüzüne bir sırıtma hakim oldu. Saat üçtü. Aklına bir an Fitzgerald'ın yazdığı bir deyiş geldi: "Ruhun gerçekten karanlık içinde olduğu bir gecede, saat her zaman sabahın üçüdür." Yavaşça başını salladı ve saatini cebine geri attı. Şimdi ne yapacaktı? Oturup düşünecek miydi? Artık hayatına bir yön vermeliydi. Aylak aylak dolaşıp, salak babasının sırtından geçinmeye devam edemezdi. Laura da gittiğine göre, artık kendine yeni bir aile bulmalıydı. Aile kelimesi ona hep çok uzaktı. Ne zaman kendine yakın birini bulsa, onu bir şekilde kaybetmeyi biliyordu. Bir kez olsun işlerin farklı yönde gitmesini istiyordu. Sadece bir kereliğine. Başka hiçbir şey istemiyordu Tanrı'dan ve Merlin'den. Bezgin bir biçimde kimin olduğunu bilmediği bir mezar taşının yanına oturdu. Kafasında binlerce düşünce vardı. Ama hep bir boşluğa bakıyordu. Birkaç saat öncesinde olan ve hatırlamakta güçlük çektiği şeylerin boşluğuydu bu. Başını ellerinin arasına alıp mavi-kahverengi gözlerini yere devirdi. Neden hep cins şeyler onu bulmak zorundaydı ki? Bakışları bile diğerlerinden farklıydı. İnsanlar ona garipseyerek bakıyorlardı. Gülümseyerek başını kaldırdı. İleride bir bayan silueti vardı. Onu uzaktan tanıyamıyordu. Hazır ona uzakken kılık değiştirmeliydi. Önce gözleri, ikisi de mavi olmuştu. Saçları siyahtan sarıya dönmüştü. Yüzü biraz daha dolgunlaşmıştı. Cüppesinin içinde yüzmek istemediği için bedeniyle oynamamaya karar verdi. Yüzüne ciddi bir ifade yerleştirerek genç olduğunu idrak ettiği bayanın yanına gitti. Gözleri ağlamaktan şişmiş gibiydi, bayağı da kızarıktı. Belki de bulaşılmaması gerekilen biriydi. Eh, kendisi de öyle biri olduğu için korkmuyordu. Genç bir bayanla konuşmak ne kadar kötü olabilirdi ki? Kim olduğunu bilmiyorsa, onu bir belaya bile sürükleyebilirdi. Kimin umurundaydı! Bile bile belaya sürüklenmek istiyordu. "Mezarlık bir insanın yalnız olduğunu veya olacağını yüzüne vuran bir yerdir. Böyle bir yerde insan çok daha kolay düşünebilir. Tabi bu benim düşüncem." Omuz silkti ve genç bayanın yanına oturdu. Muhabbet etmek için de pek uygun bir yer sayılmazdı mezarlık. Bu konuşan kişilere bağlıydı. Paine yanındaki genç bayanla cehennemde bile konuşurdu. Böyle büyüleyici bir bayan daha gördüğünü sanmıyordu. "Adım Marschall Paine Vaquier. Seninki?" Durup düşündü. Ne diye onun adını soruyordu ki. Başka birilerinin daha hayatını mahvetmek için mi? yo hayır, bu kez amacı farklıydı. Sadece konuşmak istiyordu. Kendisi gibi birisini bulduğuna inanıyordu. Konuşacaktı tabi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lyonelina Mullendore
☼ Tılsım Profesörü ☼
☼ Tılsım Profesörü ☼
Lyonelina Mullendore


Mesaj Sayısı : 278
Doğum tarihi : 30/08/92
Yaş : 31
Sihirsel Soy : Safkan
Kayıt tarihi : 02/07/09

Bilgiler
Quidditch Mevkiî:
Rpg Puanı:
Son ve birkez daha... Left_bar_bleue100/100Son ve birkez daha... Empty_bar_bleue  (100/100)
Düello Gücü:
Son ve birkez daha... Left_bar_bleue0/0Son ve birkez daha... Empty_bar_bleue  (0/0)

Son ve birkez daha... Empty
MesajKonu: Geri: Son ve birkez daha...   Son ve birkez daha... Icon_minitimeÇarş. Ağus. 05, 2009 8:35 pm

Şişmiş gözlerimi yaklaşan yabancıya diktim. Medusa'nın artık benden biraz olsun uzakta olduğunu biliyordum. Sesimi duyabilridi. Belki benim ne yaptığımı görebilirdi. Sadece onu bedenimde hissetmiyordum. İçimi saran buğu yok olmuş gibiydi. gene bir hissizlik ve James'iz yapamama duygusu kaplamıştı. Sanırım James olmadığında Medusa'nın varlığı bana iyi geliyordu. Kendimi özgürlüğe adamış gibi hissetmeme neden oluyordu. Boğuk sesler çıkarmamak için kendimi tuttum. Çünkü onca zaman ağladıktan sonra düzgün durmak imkansız gibiydi. Medusa'nın bana hala küfrettiğini duyuyordum. Benden nefretmesi aslında hoşuma gidiyordu. Benden ne kadar nefret ederse o kadar aksim oluyordu. Buda bazı anları kurtarmama yarıyordu. Biraz garip bir durumdu aslında. Bir bedende iki ruh olması. Bazıları bilse şizofren derdi. Ama ben bunu düşündükçe sadece gülerdim. Karşımdaki adamın sesini duydum.

"Mezarlık bir insanın yalnız olduğunu veya olacağını yüzüne vuran bir yerdir. Böyle bir yerde insan çok daha kolay düşünebilir. Tabi bu benim düşüncem."

Yanıma oturduğunu hissettim. Gözlerimi yere diktim ve konuşmamaya özen gösterdim. Kim olduğumu bilmediği aşikardı. Onu burda gözümü kırpmadan öldürebileceğimi bilmiyordu. Aslında bu güzel bir şeydi. Kendimden arınmış gibi bir şeydi. Ama Medusa bu işi hiç sevmemişti tabi. Bu huysuzluğunu içimde hissediyordum. Genede ben bunu birazda olsa sevmiştim. Çocuğun bana bakışında kendiyle özdeştirdiğini gördüm. Beni nasıl biri sandığını merak ettim. Aslında sormama bile gerek yoktu. İki dakkada zihnine girebilirdim. Kendimden emin olduğumu biliyordum. En olmadı Medusa bu tatlı beyin bedeninde ufak bir yolculuk yapardı. Ama bunu şu anda göze alamazdım. Çünkü bu beyin ruhunda neleri sakladığından emin değildim. Bunu onu tanıyarak öğrenmeliydim. Bana bakışlarını sevsemde bu daha başlangıçtı. Sesini bir kez daha işittiğimde kafamı kaldırdım.

"Adım Marschall Paine Vaquier. Seninki?"
' Ona adını söyleme şapşal. '

Medusa'nın benle böyle konuşmasını sevmiyordum. Ona huysuz bir şekilde cevap vermek istiyordum. Ama buna izin vermiyordu. Lanet olsunki gene içime girmeye çalışıyordu. Olucakları tahmin edebiliyordum. Birinin daha ölmesini istemiyordum. Hele kim olduğunu bilmeden saçma bir oyun yüzünden hiç. Medusa'nın intikamı benimleydi. Öylede kalmalıydı. Derin nefesler arasında elimde olmadan adama şunları soludum. ' Benim adımı öğrenirsen ölürsün. Bu yüzden sorma. ' Bir an sinirken köpürdüm. Medusa gene yapmıştı yapacağını hafifce ayağa kalktım ve biraz yürüdüm. Kendimle kavga etmem bu adama garip geliyor olmalıydı. James buna alışana kadar çok çekmiştim. Ama beni o kadar çok seviyorduki buna alışması kolay olmuştu. Sonunda gözlerimi kapattım ve sinirle.

' Burda gördüklerinden kimseye bahsetme. Yoksa seni öldürürüm.'
' Aferim. Sonunda biraz kızgınlık görünüyor. '

Medusa beni ilk defa taktir etmişti. Ama ben bunu adama söylediğim için üzgündüm. Zorunlu kalmasam bunu söylemezdim. Ben ne biçim bir Lady'dim böyle. İnsanlara kıyamayan Lady'mi olurdu. Oluyormuş işte. Sanırım Medusa olmasa salak bir Lady olucaktım. Bunu unutmaya çalışarak başımı salladım. Adamın cevabını beklemeye çalışıyordum. Ama bu gittikçe zor oluyordu. Medusa gitgide dahada huysuzlanıyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Son ve birkez daha...
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Phoenix ! ~ Harry Potter Rpg ::  ||| Başlangıç :: RPG İçi-
Buraya geçin: