|
| | Jolene Benoit | |
|
+4Melanie Lawrence Adelaide Mondierre Kevin Marquéz Jolene Benoit 8 posters | Yazar | Mesaj |
---|
Jolene Benoit
Mesaj Sayısı : 68 Doğum tarihi : 12/01/92 Yaş : 32 Mücadele Tarafı : Hazlarla dolu düş dünyası. Sihirsel Soy : Kurtadam. Kayıt tarihi : 25/09/09
| Konu: Jolene Benoit Ptsi Eyl. 28, 2009 9:35 pm | |
| JoleneBenoitTread lightly, she is near Under the snow, Speak gently, she can hear The daisies grow. All her bright golden hair Tarnished with dust, She that was young and fair Fallen to dust. Lily-white, white as snow, She hardly knew She was a woman, so Sweetly she grew. Coffin-board, heavy stone, Lie on her breast. I vex my heart alone, She is at rest. Peace, Peace, she cannot hear Lyre or sonnet. All my life's buried here, Heap earth upon it. Avignon Oscar Wilde
Marlene Jaloux 25.12.1858 19 Orléans Fransa “Je voudrais vous offie un vere du vin.” ‘Kadın sımsıkı kenetli dişlerinin aksine aralık duran bacaklarındaki, daha doğrusu damarlarına işleyen ve vücudunun tümüne nüfuz eden kasılmayla inliyordu. Uzun, siyah cüppeli adam dehşet içindeydi, elleri doğuran kadının kanıyla kızıldı. Nahoş bir duman gibi çöken kış gecesi, kilisenin ortasında kimse Bebek İsa’nın dünyaya bahşedilmesini kutlamıyordu. Şüphesiz ki doğacak olan bebeğin bir babası vardı ve annesi kesinlikle azize değildi. Babasının da rahip olduğu gerçeği, kabul edilmeyecek, gizli bir ilişkinin ürünü olduğunu tescilliyordu. Celeste sekiz ay evvel, kendisini kiliseye adayan Frédéric’le oynaşmış olmanın bedelini kutsal Noel gecesi ödüyordu. İlahiler biteli saatler olmuştu ve Celeste, sefaletinin son kırıntılarını da toplayarak bir kez daha günahkâr bebeğini kabul ettirme umuduyla Frédéric’e gelmişti. Elbette fazlasıyla büyümüş olan karnının aksine vücudunun geri kalanı sıskaydı. Düşmüşlüğün tüm belirtilerini taşıyordu ayrıca hastaydı. Rahip, son ve kesin cevabıyla reddetmişti onu. Ne onu ne de karnındakini kabul edebilirdi. Celeste, gurursuzluğunun son hamlesiyle adamın koluna yapıştığında sertçe yere itilmişti. Kim bilebilirdi? Kadının acı dolu çığlıklarına kimse koşmamıştı, koşabilecek kimse yoktu, insanlar saatler önce dağılmışlardı. Frédéric dışında kimse yoktu. Doğuma kırk gün varken gelen bu bebek, şüphesiz ki doğmamış olmayı tercih ederdi. Rahip, bu sert hamleyi yapmamış olsaydı Celeste on güne kalmaz açlıktan veya hastalıktan ölüp, karnındakini de yanında götürürdü. Karnı büyüdüğünden beri bir somun ekmek karşılığında kimseyle birlikte olabilme şansı kalmamıştı. Kadın son bir titreyişle biçimsiz bebeği dışarı itebildiğinde, bakımsız sarı saçları dondurucu soğuğa rağmen sırılsıklam olmuştu. Frédéric ellerindeki kandan ve karşısındaki zavallı ikiliden tiksinerek öylece duruyordu. Doğum doğal tarihinde olabilseydi ikisinden de kurtulmuş olacaktı. Rahibin ölgün bakışları altında ezilen Celeste sürünerek ekşi bir koku salan şarap testisine uzandı ve içindeki yangını söndürmek için İsa’nın kanını tepesine dikti. Bayat ekmek yere düştü. Kilisenin bölmeli camları uğulduyordu. Kadın çok yorgundu, kilisenin taş zemininde çırılçıplak ağlayan piçinin çığlıkları gittikçe uzaklaşıyordu, Frédéric ise gitgide sönen bir gaz lambasının altında silüet gibiydi. Sonra her şey tamamen karanlığa karıştı. Rahip, asla kabullenmeyecek gayr-i meşru kızı ve zavallı fahişenin ölü bedeniyle baş başa kalmıştı.’ Olaya şahitlik edebilecek derecede bilinç sahibi olmasam da doğumum böyle bir şeydi. Kabul ediyorum ki muhteşem drama yeteneğimi kesinlikle yansıttım. Yine de hikayenin kahramanları tamamen doğru. Yaşamımın ilk on üç yıllık kısmıysa Rahip Frédéric’in zavallı babasız bir bebeği cesurca doğurtmasının ardından Tanrının ellerine emanet edişini içeriyor. Doğuştan getirdiğim berbat üne, dua ezberlemek konusundaki başarısızlığım ve günah çıkarma vakitlerini sürekli aksatmam eklendiğinde Tanrı’nın sevgili kullarından olmadığımı herkes fark edebiliyordu. Rahibin kızı olduğum söylentisi Frédéric frengiden kıvrandığı sıralarda yayılmıştı. Onca şeyden sonra, geriye dönüp baktığım zaman –ki pek yapmam- olan şeyler gözüme kapalı bir sandığın dibindeki toz zerresi kadar küçük gözüküyor. Yine de yaşadığım bu sefil çocukluk, hayatımın belli bir dönemine kadar kişiliğime ateşli bir hastalık edasıyla nüfuz etmişti. Tanrı’yı kalbime kabul etmem için dayak yediğim on üç senenin ardından Orléans’ı terk ettiğimde, kadın tüccarlarının yanında Paris’e gidiyordum. “Je ne vous ai jamais oublie.” Üç sene süresince yaşadığım anlar, yüz otuz iki senedir atlattığım dolunay geceleri kadar vahşi ve bulanık sayılabilir. Ayyaşlar, pudralı şişman kadınlar, içki; hepsi ayrılmaz bir bütündü genelevde ve en gençleriydim. Bana dans edip bedenimi satmayı çok çabuk öğretmişlerdi. O zamanlar Paris varoşlarında öldürücü bir buhar gibi gezinen hastalıkların göbeğinde bunu yapmak eziyet verici olabilirdi ama bir dakika dahi sadist rahibeleri özlediğimi hatırlamıyorum. Gasp olunan bekaretimin üzerinden üç sene geçmişti ki Charles Jaloux’nun yirminci doğum gününde yürüdüğüm şeridin tamamen dışına çıkacağım minik bir zaman dilimine adım attım. Onu üst katın korkuluğundan ilk gördüğümde Madame Marlene Jaloux olabileceğim aklımın ucundan geçmezdi. Benden üç yaş büyük, ciddi görünümlü bir Fransız asilzadesiydi. Böyle yerlere asla gelmediğiyse her halinden belliydi. Sıkıntıdan gömleğinin dantelli yeniyle oynuyor, dans eden fahişelere üstün körü bakışlar atıyor ve ona bu sıra dışı doğum gününü bahşeden arkadaşlarının sohbetine katılmıyordu. Gözüme ilişmemesi imkansızdı. Sarı saçları, mum ışığının kırık yumuşaklığında altın teller gibi parlıyordu. Gözlerinin maviliğini metrelerce öteden seçmek mümkündü. Zihnime zorla kazınmaya çalışılan Kutsal İncil’in tasvir ettiği meleklerden biriydi. Oturuşunda, ucuz şarabı koklayışında, etrafta dolaştırdığı sıkkın bakışlarda daha evvel hiç rastlamadığım bir şeylere vardı. Başkalarının dokunduğu kadınları ilginç bulmadığı her halinden anlaşılabiliyordu. Ellerim parmaklıklara yapışmış, aşağı bakarken otuzlu yaşlarındaki Jorget’ın işaretiyle aşağı istendiğimi anlamıştım ve Charles’ın bana karşı ilgisiz olacağından emindim. Olayların tasarladığım doğrultuda olmaması sonucu üç senenin ardından, evlilik törenim için, kiliseye girmek zorunda kalmıştım. Karakterinde beni sürükleyen hiçbir şey yoktu. Çok ölçülü, zarif, iyi eğitimliydi. Ben değildim ama ona ayak uydurmak konusunda zorluk çekmeyişim beklendik de değildi. Karakterimin en harika yönlerinde birini o yaşımda keşfetmiştim; istediğim role bürünebiliyordum. Benimle evlenme kararına rağmen Charles’ın çağın devrimci romantiklerinden olmadığı kesindi ve benim de ona aşık olmadığım kesindi. Yine de ona tutulmadığımı asla söyleyemem. Charles’ı çok sevmiştim. Lanetle kutsanan sonsuz bir yaşamı bana bahşeden o gecenin yaşanacağını bilseydim, Paris’e bir gün mesafedeki çiftliği kontrole gidecek olan kocamın yanına düşer miydim? Yıllarca bu soruyu kendime sorup durdum. Gittiğimizde köleler çıldırmış gibiydi, dolunayda gelen ölümler, cesetlerin nadiren bulunması gibi bir sürü zırvalık etrafta dolaşıyordu. Charles, hiç görmediğim kadar asabi ve yıpranmıştı. Dolunay gecesi, o zarif kollarına hiç yakışmayan av tüfeğiyle ormana fırladığında peşinden koşmamı sağlayan bağlılık mıydı, bilmiyorum. O zamanlar evliliğin tek çekici yönünün aldatmayı iki taraf için de kesinlikle gerekli kıldığına inandırmamıştım kendimi henüz. Ormanlık alana girdiğine onu yakalayabilmiştim. Tartışmanın sonunda elinden tüfeği çekip alışımı ve birden beliren o yabanıl yaratığı anımsayabiliyorum; sonradan Kurtadam olduğunu anlayacağım yaratık. Charles, tüfek bende olduğu halde önüme atlamıştı. Sonra, sonrası o güne değin rastlamadığım bollukta kan ve omzumda yakıcı bir acı.
“Bone nuit.” Charles ölmüştü. Kendime nasıl geldiğimi ya da çiftlik arazisinden nasıl çıktığımı hatırlamıyorum ama uzun bir süre Paris’e dönmedim. Charles’ın hayaletinden kaçma arzusu beni her şeyden uzak tutuyordu, bir de omzumdaki zehirli ısırığın getirilerini tek başıma öğrenmek zorunda olduğum gerçeği vardı ki en sancılı kısım sanırım o olmuştu. İçimde büyüyen iblisi tanıma süreci zordu. Gençken –ki teknik olarak hâlâ öyleyim- başa çıkması güçtü. Komik ama önceleri saçma bulduğum kara kaplı kitaplarda kendimi keşfetmiştim. Dönüşümlerimi hasarsız geçirmeyi istediğimden ıssız yerlere gidiyordum. Artık Marlene olamazdım. Yeni yarattığım Roxanne Bernard, Charles’dan ve Fransa’dan kaçabilmek için ideal bir kişiydi. Güçlenen ve esnekleşen kaslarımın da yardımıyla sirk kumpanyasına katılarak İngiltere’ye gitmiştim. Aslında harika bir cambazdım. Yazık ki sirk kariyerime devam etmek yerine kendimi sahnelere atmıştım. Artık genelev müptelalarına değil, izlemek isteyen herkese dansımı sergiliyordum. Roxanne olarak en düzgün geçirdiğim zaman dilimi de buydu. Fransa’da ahlaksızlıktan alınan haz artmaktayken Victorian İngiltere gittikçe ciddiyete gömülüyordu. Sanırım beni dürten şey bu olmuştu; tiyatro kumpanyalarına katılarak ülke ülke dolaşmaya başladım. Ev uzak, dünya büyüktü ve ben özgürdüm. Heveslerim durmak yönünde değildi. Bu açık saçık düşlerden, parlak zevklerden kopamayacağımı o zamanlar keşfetmiştim. Yirmi yılın ardından döndüğüm Paris, Absinthe kadehinin içinde yüzüyordu. Herkes hayalperest, acıklı, bohemiandı. Gördüğüm halüsinasyonlarsa kesinlikle bu hain, yeşil içkiden kaynaklı değildi. Parasızlık, çelimsiz havasıyla üzerime çöktüğü vakit ressamlara çıplak pozlar vermeye başlamıştım. Kimse aşağılanmıyordu. Eski genelevlerin yeriniyse büyük eğlence salonları almıştı, ben o salonların Roxanne Bernard’ıydım. Üst kademe monseurlerinin rüyası, elmas ve pırlanta içinde yüzen kadın olmayı nasıl başardığımı bilmiyorum ama başarmıştım. Paris’e yeniden dönmek vicdanımın katili olmak demekti. Göz alıcı, insanın kanına giren, vahşi bir katildim. Kimse yıllar önce dönüştüğüm yaratığın bilincinde değildi. Etrafımdaki kırmızı ışıkların böyle çabucak sönmesi, insanların günah yuvalarından uzaklaşmaları yeniden farklılaşmayı getirmişti. Birinci Dünya Savaşı biterken, İtalyan bir tiyatro topluluğuyla okyanusu aşarak Amerika’ya gitmekteydim ve bu sefer adım Jolene Benoit’ydı. Chicago rüya gibiydi. İçinde sanatsallık ya da acı bulunmayan kişilerin arasındaydım. Kimse mutlu değildi ama hepsinin kısacık saçları ve siyah takımları vardı. Müzikhollerde, jazz klüplerinde sahne alıyordum. Değişen dünyanın, değişen tutkularını tatmaya yönelik bitmeyen bir iştahım vardı. Kırkların ortasında, Avrupa’ya dönüp sakinleşme kararı aldığımda, heyecanlardan kafamı kaldırıp yıllardır arama merakı gütmediğim türdeşlerim hakkında bilgi sahibi olma ihtiyacı duymuştum. Aslında yıllar evvel ulaştığım bilgilerden klanlar ve sürülerin olduğunu biliyordum. Elbette asla katılmayı düşünmemiştim. İnsanların arasına karışarak yaşayabiliyordum. Bir süre sonra tek tuhaf türün bana mahsus olmadığını öğrenmiştim. Asalı ve cüppeli tipleri tesadüfen keşfetmiştim, normal insanların aksine türüm hakkında bilgi sahibiydiler, en azından sahip oldukları bilgiler hurafelerden ibaret değildi. Yaşadığım sürece savaşlar, krizler, devrimler gördüm. Belki de yaşamak benim gibi biri için fazlasıyla sürprizlerle dolu ve hummalı bir yolculuktu. “C’est trés cher.” Karakterimin gizli yönlerini her zaman için o derin köşede tutmak alışkanlığım olmuştur. Bu gizlilikler modern yaşamı bizim için daha gizemli ve harika yapan şeyler benim gözümde. Gizli tuttuğunda en sıradan şey bile daha çekici hale geliyor. Büründüğüm roller, giyindiğim kostümler hiç bitmeyen heveslerimin göstergesiydi. Sadık eş, taverna dansçısı, fahişe, şarkıcı, aktris, tuval üzerindeki kız; hepsi paha biçilmez merakların ürünüydü benim için. Çağımın hastalıklılarından Wilde’ın dediği gibi, inanılmaz olan her şeye inanabilirim. Yıllar evvel yaşattığım Marlene Jaloux’nun aksine son doksan senedir sadık biri değilim. Aşkın önemsiz yanını keşfedenlere mahsus bir vefayı yaşamaktansa, trajedileri yaşayan vefasız olmayı tercih ediyorum. Ölümsüz yaşamımın her günün yeni hazlar peşinde geçirişim kendi açımdan mantıklı bir eylemdi. Değerli vakitlerini sıkıcı kişilerle uğraşarak, hastaları iyileştirip, cahilleri ve umutsuzları adam etmeye çalışarak çarçur edenler gözüme mantıksız görünür. Sahte ideallerim yok. Varolan her güzün şeyin ardında gizlenen trajediler gibi bir yaşamım var. Çocuk veya ergen olamadan kadın oluvermiştim. Duruşumu değiştiren şey bu olmalı, dolunayda dönüştüğüm yaratığa inat zarif ve kadınsı bir mizacım var. Gözünüze birlikte olunmak için servet ödenen ama asla sahip olunamayan, hep paylaşılmak zorunda kalınan dişilerden biri gibi de görünebilirim; barda viski şişesinin dibini yalamaya çalışan biri gibi de. Bu da benim gizim. Genelevlerden uzak durmaya çalışıyorum fakat bu sade vatandaş izlenimi yaratabilmem için yeterli olmuyor. Benim için para kazanmanın her daim uçuk yolları olmuştur. Hareketlerimin anlamsızlığı bir yana, insanları koklamak dışında –ki kimileri lezizdir- taciz çerçevesinde değerlendirilebilecek bir davranışım yoktur. Sizlerin muggle dediği insan topluluklarına şarkı söyleyip, dans ederek şu sıralar para kazanıyorum. Bana yüksek fiyat biçen güzel erkekleri reddedememe alışkanlığımın kaynağına inecek vaktim olamadı henüz.
En son Jolene Benoit tarafından Salı Ekim 06, 2009 9:16 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 5 kere değiştirildi | |
| | | Jolene Benoit
Mesaj Sayısı : 68 Doğum tarihi : 12/01/92 Yaş : 32 Mücadele Tarafı : Hazlarla dolu düş dünyası. Sihirsel Soy : Kurtadam. Kayıt tarihi : 25/09/09
| Konu: Geri: Jolene Benoit Ptsi Eyl. 28, 2009 9:38 pm | |
| Bir icon ve kurgumsu/ilişki türü ile başvurabilirsiniz.Iconlarİlişkiler
Jaska Ilmarinen Sana şöyle bir bakmam yetmişti. On dokuz yaşındaki bedenimden pek fazla genç değildin belki ama yüzün melek-çocuk tasvirlerine mahsus bir zariflikle ışıldıyordu. Orada gördüğüm şey, pek fazla sevdiğim deneyimsizlikti. Erkekliğe adım atmamış bir erkek oluşun belki de beni cezp etti. Ah, şu takıntılar. Absinthe’in zihnimi bulandırmadığına eminim, uzun zaman sonra Fransa’ya yeniden geldiğimde, uzun zaman sonra uğradığım o barın masasında oturduğumda seni gördüm. Kadın kokusuna pek alışık olmadığından genç heveslerini cezbettim galiba. Tatlı Hermes’lerimden birisin, şikayetin varmış gibi de durmuyor.
Jewelle Letona Varlığının derininden fışkıran bir narsizm ve kendini oldukça belli eden ilgi çekme arzusu ilk bakışta çözebildiğim şeylerdi. Belki bunlar olağandışı değildi, beni ilgilendirmiyordu gerçekten. Senin şahit olamadığın Victoria Çağı’na mahsus bir asalete sahip olan yüzünün ardındaki karakter, bu hoş örtüyle bağdaşmıyor olsa da bakılmaya değer olabilirdi. Sonra bakışlarını fark ettim. Bu bakışlar öyle tanıdık, öylesine derinden geliyordu ki. Kocalarını zevk için çaldığım kadınların, Bohemian Paris’te Roxanne adıyla genelevin en değerlisiyken benim yüzümden kenara itilme kaderini paylaşan diğer fahişelerin ve daha nice dişinin gözlerinde yakaladığım o pek tanıdık bakışlarla bakıyordun bana. Dolunayda dönüştüğüm şeyi bilseydin böylesine yırtıcı bir kıskançlıkla beni süzer miydin, merak ediyorum doğrusu.
Rochelle Lawrence Onlarca adam, sigara dumanı, alkol kokusu ve geceyi birlikte geçirmek isteyen iştahlı gözler. Sıkıntımın sonsuz boyuta ulaştığı bir gecede –eski günleri anmak adına- denizcileri andıran bu genç erkek topluluğuna dans ediyordum. Pek beklendik olarak gözlerim salonu dolaştı, dolaşırken fiziksel olarak kadınlığa henüz adım atmış bir kıza rastladı. Yanında ona eşlik eden bir erkek bile yoktu, etraftaki erkeklere de ilgi gösteriyormuş gibi durmuyordu. Sadece bana bakıyordu. O geceyi bahşedeceğim zengin genci birkaç dakika bekleterek benimle konuşma fırsatı bekleyen küçük bu kızın yanına gittiğimde sadece burada ne yaptığını sormuştum. Sanırım o anı unutmadın, Rochelle. “Bilmiyorum.” diye yanıtlarken yüzüme yönelttiğin hoş bakışlar hâlâ aklımda.
Tomas Milan Dryje İngiltere'nin insanın damarlarını donduran berbat havası, Fransa'nın güneşi emdiği yazın altın günlerinde kendisini göstermeye başlamıştı. Üşümek -o gecenin haricinde- hoştu. Kendimi oldukça basit, ayyaşlarla dolu olan bara da sırf o an üşümüyor olabilmek için atmıştım. İki cinsiyetin de umutsuzları vardı, alt tabaka yaratıklarıyla karşı karşıyaydım. Benim için fevkalâde ilginç olan bu bira ve sigara dumanıyla dolu hava değildi; tam orada parlayan kızıl saçlardı. On yedi, belki de on sekizindeydin. Daha doğrusu on sekiz olduğunu söylemiştin. İçinde buradan çıkma isteği uyandırmayı başarabilmem harikaydı. O geceye dair hatırladıklarım gittikçe bulanıklaşıyor. Yağmur, Frank Sinatra, belki biraz dans. Sana genç erkeklere yaklaştığım gibi şefkatle yaklaşmıştım önce. Gecenin Victoria döneminden kalma eski bir otelde sonlanacağıysa başından beri zihnimde belirlenen gerçeklerdendi, kehanetim yine doğrulanmıştı. Altı senenin ardından durgun, karanlık bakışlarının ve birden masumlaşabilen yüzünün değişip değişmediği merakı beni sardı. Sıradışı.
Jason Xavier Quixie Geniş bir çene, çıkık elmacık kemikleri, masumluğunda şehvet gizli olan bakışlar. Küçük bir Grek tanrısı olduğuna inanabilirdim. Karşıma -çok fazla olmakla birlikte- tam olarak kaç kez çıktığını hatırlamıyorum. Bazen dumanaltı salonun en köşesinde, bazen sokak lambasının altında duruyor oluyorsun. Cennetin zevklerini tatmamış olan genç erkekleri yoldan çıkarmak konusundaki başarım ve bundan duyduğum tarifsiz haz ne yazık ki senin üzerinde etkili olamayacak. Yine de deneyimsiz olmadığının aşikârlığı hissettiğim gibi, yüz otuz senedir erkekleri baştan çıkarmayı zevk edinen lanetli bir dişiyle hiç temas kurmamış olduğun gerçeği de hissedilebildim.
Candace Brkich Londra'nın berbat havası altında ezilen Diagon Yolu'nda dolaşıyordum. Sizin topluluğunuza fazlaca karışmam aslında, can sıkıntısı diyelim. Minik gezintimin ağustos sonuna rastlaması kendi açımdan kötüydü; etraf Hogwarts öğrencilerinden oluşan bir gölete dönüşmüştü. Sinir bozucu kalabalık buharlı dükkanlardan taşıyordu. Aralarındaki tek asasız bendim sanırım. Durumun iç bunaltıcılığını kürklü etekliğime değip duran metal bir nesne pekiştirmeye başlamıştı. Kalabalıkta ilerlerken tam arkamda, elindeki yeni aldığı kazanı zaptedmeye çalışan oldukça hoş bir kız vardı. On beşini geçmemiş olmana rağmen o vakitlerde çok hoş gözükmüştün gözüme, Candace. Sana kimliğimi asla açık etmemiş ve geçmişimden söz etmemiş olsam da bir kahve molası ayırabiliyordum. İnsanlarla irtibatta bulunma huyum olmadığından mıdır bilmiyorum, sonraları sadece bir kaç defa gördüm seni. Şu sıralar yirmili yaşlarında olmalısın. Beş sene önce rastladığın kadının hiç değişmeyen bedeni belki de seni korkuttuğundan artık benden uzak durman gerektiğini kavradın.
Irıs Rose Davis Bana yönelik olan asabi tavırlarını anlamlandıramadığım gibi üzerinde de durmamayı tercih ediyordum. Dolunay gecelerimin birinde, basit ve zorluksuz avlardan olabilirsin; elbette farkında değilsin. Seyircilerin arasında ne vakit denk gelsen, gözlerin bir çift nefret düğümü gibi. Çoğu dişiden görmeye alıştığım tepkiler bunlar nitekim kıskançlık sezemiyorum. Daha farklı bir şey bu. Bana zarar veremeyeceğin, yeltensen bile başaramayacağın âşikar vaziyette. Sadece kendinle savaşıyorsun, umrumdaymış gibi.
En son Jolene Benoit tarafından Ptsi Kas. 23, 2009 6:13 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 14 kere değiştirildi | |
| | | Kevin Marquéz Büyüceşura Hâkimi
Mesaj Sayısı : 263 Mücadele Tarafı : Aydınlık Sihirsel Soy : Safkan Kayıt tarihi : 14/07/09
Bilgiler Quidditch Mevkiî: Rpg Puanı: (100/100) Düello Gücü: (0/0)
| | | | Jolene Benoit
Mesaj Sayısı : 68 Doğum tarihi : 12/01/92 Yaş : 32 Mücadele Tarafı : Hazlarla dolu düş dünyası. Sihirsel Soy : Kurtadam. Kayıt tarihi : 25/09/09
| Konu: Geri: Jolene Benoit Ptsi Eyl. 28, 2009 10:36 pm | |
| | |
| | | Jolene Benoit
Mesaj Sayısı : 68 Doğum tarihi : 12/01/92 Yaş : 32 Mücadele Tarafı : Hazlarla dolu düş dünyası. Sihirsel Soy : Kurtadam. Kayıt tarihi : 25/09/09
| Konu: Geri: Jolene Benoit C.tesi Ekim 03, 2009 10:33 pm | |
| | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Jolene Benoit Salı Ekim 06, 2009 4:16 pm | |
| |
| | | Jolene Benoit
Mesaj Sayısı : 68 Doğum tarihi : 12/01/92 Yaş : 32 Mücadele Tarafı : Hazlarla dolu düş dünyası. Sihirsel Soy : Kurtadam. Kayıt tarihi : 25/09/09
| Konu: Geri: Jolene Benoit Salı Ekim 06, 2009 6:50 pm | |
| | |
| | | Adelaide Mondierre
Mesaj Sayısı : 432 Doğum tarihi : 03/06/96 Yaş : 27 Mücadele Tarafı : Uğraşmıyor. Sihirsel Soy : Ela - Gökçe melezi. Evcil Hayvanı : Adel. Kayıt tarihi : 16/07/09
| | | | Melanie Lawrence Ravenclaw V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 1654 Mücadele Tarafı : Tarafsız. Sihirsel Soy : Safkan. Kayıt tarihi : 11/06/09
Bilgiler Quidditch Mevkiî: Rpg Puanı: (100/100) Düello Gücü: (0/0)
| | | | Jolene Benoit
Mesaj Sayısı : 68 Doğum tarihi : 12/01/92 Yaş : 32 Mücadele Tarafı : Hazlarla dolu düş dünyası. Sihirsel Soy : Kurtadam. Kayıt tarihi : 25/09/09
| Konu: Geri: Jolene Benoit Salı Ekim 06, 2009 7:58 pm | |
| | |
| | | Robert Autumn Lola Boutique Hotel Sahibi
Mesaj Sayısı : 88 Doğum tarihi : 05/09/91 Yaş : 32 Mücadele Tarafı : Orası burası. Sihirsel Soy : Safkan. Evcil Hayvanı : Tavşan. Kayıt tarihi : 26/09/09
Bilgiler Quidditch Mevkiî: Rpg Puanı: (100/100) Düello Gücü: (0/0)
| Konu: Geri: Jolene Benoit Paz Ekim 11, 2009 2:45 pm | |
| | |
| | | Jolene Benoit
Mesaj Sayısı : 68 Doğum tarihi : 12/01/92 Yaş : 32 Mücadele Tarafı : Hazlarla dolu düş dünyası. Sihirsel Soy : Kurtadam. Kayıt tarihi : 25/09/09
| Konu: Geri: Jolene Benoit Ptsi Ekim 12, 2009 5:57 pm | |
| | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Jolene Benoit Cuma Ekim 16, 2009 5:18 pm | |
| |
| | | Jolene Benoit
Mesaj Sayısı : 68 Doğum tarihi : 12/01/92 Yaş : 32 Mücadele Tarafı : Hazlarla dolu düş dünyası. Sihirsel Soy : Kurtadam. Kayıt tarihi : 25/09/09
| Konu: Geri: Jolene Benoit Cuma Ekim 16, 2009 6:11 pm | |
| | |
| | | Candace Brkich
Mesaj Sayısı : 28 Mücadele Tarafı : Tarafsız. Sihirsel Soy : Safkan. Kayıt tarihi : 21/09/09
| | | | Jolene Benoit
Mesaj Sayısı : 68 Doğum tarihi : 12/01/92 Yaş : 32 Mücadele Tarafı : Hazlarla dolu düş dünyası. Sihirsel Soy : Kurtadam. Kayıt tarihi : 25/09/09
| Konu: Geri: Jolene Benoit C.tesi Ekim 17, 2009 8:24 pm | |
| Hmm. Eski arkadaş olmaları imkansız gibi çünkü Jolene teknik olarak Candace'den yüz otuz yaş falan büyük aynı zamanda da yaşıtı. Candace onu on beş - on altı yaşındayken falan tanımış olabilir. Bir de Jolene'de arkadaş kavramı yok. Yani insanları fazlaca muhattaba alan bir tip değil. Bu doğrultuda bir kurgu yazacağım bir ara, kabul edersen. | |
| | | Candace Brkich
Mesaj Sayısı : 28 Mücadele Tarafı : Tarafsız. Sihirsel Soy : Safkan. Kayıt tarihi : 21/09/09
| Konu: Geri: Jolene Benoit C.tesi Ekim 17, 2009 8:25 pm | |
| Eski arkadaştan kastım oydu zaten =* Gerisi sana kalmış zaten | |
| | | Jolene Benoit
Mesaj Sayısı : 68 Doğum tarihi : 12/01/92 Yaş : 32 Mücadele Tarafı : Hazlarla dolu düş dünyası. Sihirsel Soy : Kurtadam. Kayıt tarihi : 25/09/09
| Konu: Geri: Jolene Benoit Paz Ekim 18, 2009 1:16 pm | |
| | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Jolene Benoit Paz Kas. 08, 2009 3:08 pm | |
| Venus'ü silin. Tamamen değişti. |
| | | Iris Rose Davis
Mesaj Sayısı : 60 Doğum tarihi : 30/05/95 Yaş : 28 Kayıt tarihi : 30/08/09
| Konu: Geri: Jolene Benoit Cuma Kas. 13, 2009 8:29 pm | |
| | |
| | | Jolene Benoit
Mesaj Sayısı : 68 Doğum tarihi : 12/01/92 Yaş : 32 Mücadele Tarafı : Hazlarla dolu düş dünyası. Sihirsel Soy : Kurtadam. Kayıt tarihi : 25/09/09
| Konu: Geri: Jolene Benoit Ptsi Kas. 23, 2009 6:14 pm | |
| | |
| | | Steve D.Strong
Mesaj Sayısı : 764 Mücadele Tarafı : O an kim haklı geliyorsa ondan... Sihirsel Soy : Safkan Evcil Hayvanı : Rascal (Sözlüğü aç bak bakalım,ne demekmiş...) Kayıt tarihi : 09/05/09
| Konu: Geri: Jolene Benoit Salı Kas. 24, 2009 1:13 pm | |
| | |
| | | | Jolene Benoit | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|