Phoenix ! ~ Harry Potter Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaEski ParşömenLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Soylular Kamarasında Bir Bebek

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Ra'asiel B. S. d'Orléans
Slytherin V. Sınıf
Slytherin V. Sınıf
Ra'asiel B. S. d'Orléans


Mesaj Sayısı : 80
Doğum tarihi : 13/08/92
Yaş : 31
Sihirsel Soy : Safkan
Evcil Hayvanı : Karabaş
Kayıt tarihi : 26/07/11

Soylular Kamarasında Bir Bebek Empty
MesajKonu: Soylular Kamarasında Bir Bebek   Soylular Kamarasında Bir Bebek Icon_minitimePtsi Ağus. 15, 2011 12:02 am

Değişirsiniz. Zaman dönüştürür sizi. Damarlarınızda kanınızın hızlı aktığı günlerde, başkaldırmanın şehvetiyle pek de kafa yormadan benimsediğiniz ve hızla ateşli bir savunucusu haline geldiğiniz fikirleri gün gelir terk edersiniz. Belki somut bir tanrıya ihtiyaç duyduğunuzdan, belki bir yerlere, bir şeylere, bir zümreye 'ait olma' ihtiyacının dayanılmaz ağırlığından teslim olduğunuz ve tanrı yerine koyduğunuz bir liderin artık ağızlarda slogan haline gelmiş, getirilmiş, ezberlenmiş, ezberletilmiş sözlerini geçmişte bırakırsınız. Hiç direnmeden ortak 'dava'nız için verilen bütün emirlere riayet ettiğiniz, 'sizin' olmadıkları için ağzınızda eğreti duran sözlerle ve kendine sığamayan genç bedeninizle güce, otoriteye karşı durduğunuz günleri buruk hatta belki acı bir tebessümle anımsarsınız. Değişir, dönüşürsünüz. 'Dönmek'tir bazen bu dönüşümün adı. Size ağır gelir 'döndüğünüzü' duymak başkalarından. Zaman değişir. Koşullar, dengeler değişir ve koşullarlar, dengelerle birlikte 'doğru'lar da değişir. Elle tutulur, gözle görülür bir tanrı sandığınız 'put' yıkılır gün gelir. Kelimeleri düşer dilinizden. Bedeniniz ağırlaşır, aklınız işlemeye başlar. "Ne yaptım?" dersiniz; "Neden yaptım?", "Kim için yaptım?" diye sorarsınız kendinize. Sordukça öfkelenirsiniz. Öfkelendikçe sorarsınız. Verdiğiniz yanıtlar memnun etmez çünkü sizi. Kendinizi fena halde kullanılmış hissedersiniz. Güvendiğiniz kişilerin 'döndüğü' gerçeği ağır gelir size. Duyduğunuz öfke iki yol çıkarır önünüze. Ya artık 'kendi' yolunuza saparsınız; ya da 'intikam' duygusu ile 'karşı taraf'ın putlarına tapar, bir kez daha yanılırsınız.

Ra'asiel de benzer bir durumdaydı kanlı olaylara gebe bu yüzyılda. Ama o ailesinin 'dönek'liği karşısında iki yolu da seçemedi ve bir üçüncü yol aramaya başladı.Kendi yoluna gidemezdi, ailesini asla bırakamazdı ve onlara asla 'karşı' da gelemezdi. Katı kurallarla büyütülmüş bir markizdi Ra'asiel. Ailesinin izni olmadan hiçbir şey yapamaz, d'Orléans ismine asla leke getiremez, kuralların dışına çıkamazdı ve bu durumları bozabilecek istisnalar olmazdı. Tüm üyelerin birbirine mesafeli olduğunu bir aileydi onlarınki. Asla isimle hitap edilmez, resmi bir şekilde 'siz'li konuşmalar yapılırdı. Dışarıdan birisine daha yakın olabilirdi Ra'asiel, eğer ailesinden öğrendiği gibi fazla katı olmasaydı. Bir asil, ancak asillerle muhatap olmalıydı, böyle öğrenmişti o.

Şimdi, sabah saatlerinde annesi ve ablası ile birlikte, malikanenin salonunda mücevher bakıyorlardı. Annesinin eve çağırttığı mücevhercinin kendilerine gösterdiği pahalı takımları deniyorlardı. Kızkardeşi yakut taşlarla süslü bir gerdanlığı kestirmişti gözüne. Annesi ise daha sade ama dikkat çekici bir şeyler arıyordu. Ra'asiel ise fazla gsterişli olmayan, tek bir zümrüt taştan oluşan kolyelere yahut duru görünen broşlara bakıyordu. En son kartanesi şeklinde olan ve ortasında küçük bir pırlanta olan kolyeyi denedi. Kendisine uzatılan aynaya bakmaya çalıştı. Lakin arada rahatsız bir biçimde pencereye dönüyordu. Bunun anlamı da olsa olsa, yavaş yavaş yükselen güneşin aydınlığını yüzüne vurarak, görüşünü engellemesiydi. Yanlarında duran genç hizmetkara baktı ardından ve sert bir sesle emrini verdi. "Flippo, şu güneşliği indiriniz, rica ederim." Mugglelar arasında yaşadıkları için ev cinleri yoktu. Evde sihirli neredeyse hiçbir şey yoktu. Bu arada da kolyeyi, tam bakmasa bile boynundan çıkarmak için kollarını kadırdı, ve ensesindeki klipsi çıkararak, kolyeyi boynundan çıkardı. Masanın üzerinde, zarif elleriyle adama doğru iterken kolyeyi "Evet, oldukça zarif bir parça lakin pek bana göre olduğunu söyleyemem." dedi ve aynı zamanda hizmetkarın hal ve hareketini takip etti. Soğuk bir eda ile, "Hayır, o güneşlik değil, büyük pencereninki!" dedi ve bu halden yorulmuş gibi bir iç çekti. Genç hizmetkar geniş başını büsbütün, özür dileme makamında eğdi. Gergin bacaklarıyla halının üstünde kayarak öbür pencereye koştu, güneşlikleri hanımına hiç güneş gelmeyecek şekilde indirdi. Fakat Ra'asiel bunda da bir noksanlık buldu ve ablasının mücevherler ve duruluk arasındaki benzerlik hakkındaki değerlendirmeleri keserek adamcağızı yeniden eleştirdi. Genç hamalın gözlerinden bir an için bir şimşek geçti, içinden "Senin ne istediğini yalnız iblisler bulabilir!" dedi; yahut genç markiz orada, o anda bu düşünceyi onun gözlerinden okudu ve adama öyle sert bir ifade ile baktı ki, hamal yeniden toparlanmış, kendini zayıf efendisinin arzusunu tamamlamaya vermişti. Lakin biliyordu, misafir gittikten sonra sıkı bir azar, ceza yiyecekti. Başının ufak bir hareketi ile çıkmasını işaret etti ona. Onu biraz daha görmeye tahammül edebileceğini sanmıyordu. Annesi ve ablası ise onun bu hallerine karışmamayı tercih ettiler. Ra'asiel de aradığını bulamamanın verdiği asabiyetle izin isteyerek salondan ayrıldı ve odasına çıktı. Canının sıkıldığını hissetti açık açık ve oyuncağının burada olmasını diledi. Gerçi o da tuhaflaşmıştı, hele o savaş esnasındaki tavırları... Kendisini ciddi ciddi sevgilisi sanmaya başlamış olamazdı elbet ama öyle davranıyordu ve bu tavırlarını insanların öyle düşündüklerine dayıyordu. Halbuki eskiden bu durumu bu kadar abartmazdı. "Ne hali varsa görsün, sözde asil." dedi kendi kendine ve dolabından kıyafetlerini çıkartarak hazırlanmaya başladı. Dün yemekte pek sevgili babası Marki d'Orléans'dan bugün büyü dünyasına gitmek için izin istemişti ve bu izni almıştı. Şimdi bunun için hazırlanması gerekiyordu.

Bir kaç saat sonra hazırdı ve Hog's Head'de kendisi gibi büyücü ve muggle dünyasında soyluluk ünvanı sahibi bir erkekle buluşabilirdi. Çocuk her ne kadar Ra'asiel'den iki yaş büyük ve İsveçli olsa da en azından kızı anlayabiliyordu. Hem büyücülük dünyasında yaşamaya adapte olmak hem de mugglelar arasında her şeyi gizleyerek yaşamak... Hem de birer soylu olarak herkesin gözü önünde... Acımasızlık gibiydi. Annesine bahsetmişti bir şekilde. Üstün körü ve gene mesafeyi koruyarak. Elbette annesinin hoşuna gitmişti bu, kızının soylularla arkadaşlık etmesini, hem de kendileri gibi büyücü de olunca, her daim istiyordu ve bunun için zorluyordu bugüne dek Ra'asiel'i. Hog's Head'e girdiklerinde, yüzünde ancak soylularda olabilecek, kibirli bir gülümseme vardı ve ansızın o gülümseme dondu. Yüzünde asılı kaldı önce ve sonra yavaş yavaş silindi. Fakat renk vermeden derin bir nefes alarak yeni arkadaşı ile bir yere oturdular. Aslında oyuncağını özlemişti, onunla uğraşmak zevkliydi. Ama burada ve şimdi? Hayır, mümkünatı yoktu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Aidan Wandhunt
Slytherin V. Sınıf
Slytherin V. Sınıf
Aidan Wandhunt


Mesaj Sayısı : 109
Mücadele Tarafı : Karanlık gibi görünüyor, amma velakin öyle değil, sadece çıkış noktası arıyor
Evcil Hayvanı : Patlar uçlu keleker, adını ''Hıh'' koymuştur. (Blast-ended skrewts)
Kayıt tarihi : 22/07/11

Bilgiler
Quidditch Mevkiî:
Rpg Puanı:
Soylular Kamarasında Bir Bebek Left_bar_bleue90/100Soylular Kamarasında Bir Bebek Empty_bar_bleue  (90/100)
Düello Gücü:
Soylular Kamarasında Bir Bebek Left_bar_bleue0/0Soylular Kamarasında Bir Bebek Empty_bar_bleue  (0/0)

Soylular Kamarasında Bir Bebek Empty
MesajKonu: Geri: Soylular Kamarasında Bir Bebek   Soylular Kamarasında Bir Bebek Icon_minitimePtsi Ağus. 15, 2011 3:10 am

Bu yaz kötü geçecekti, kesinlikle en kötü yaz bu yaz olacaktı. Şimdiye kadar babası onu şirketin başına getirmeye kalkmamıştı. Sinir bozucuydu bu durum, şimdiye kadar sihirli güvenlik ve bu paravan şirketin iç yüzü ile zerre kadar ilgilenmemişti. Fakat babası savaştan sonra birden kendisine düşmüş olmalı ki eğitimini hızlandırmıştı. Karanlık sanatlar eğitimine bir de bu katılmıştı. Sihir dünyasının güvenlik açıklarını tespit edeceklerdi, hatta bu güvenlik açıklarını kullanabilecekleri gizli ve sadece kendilerinin bulacakları yenisiyle değiştireceklerdi. Bu kadar basitti işte, babası eğer isterse bütün büyü dünyasını yerle bir edecek kudreti elde ediyordu. Ne kadar güven, o kadar büyük güç, ne kadar güç, o kadar güven. Buraya kadar iyiydi, güzeldi, sorun Aidan'ın bu olaya dahil olmasında başlıyordu işte. Bir kere bu konuda çok yeniydi çocuk ve babası ondan, sanki yıllardır bu şirkette çalışıyormuşcasına, özveri ve beceri bekliyordu. Bu ise Aidan'ı deli ediyordu. Büyü bilgisi, özellikle karanlık sanatlar alanındaki bilgisi, pek çok yaşıtından biraz daha fazla olabilirdi. Ancak babasının hesap etmediği bir şey daha vardı, Aidan, daha on beşindeydi. Gençti ve daha çaylaktı. Bu baskı onu daha da delirtiyordu. Zaten Hogwarts savaşının yüzünden ağır travma geçirmişti. Dışarı çıktığında bir çok arkadaşının cesedini görmüştü. Ra'asiel'e belli etmese bile pişman olmuştu o savaşa katılmadığına. Eğer gerçekten amacı sığınağı korumak olsaydı biraz içi rahatlardı ama öyle değildi. Lanet olası, acınası, hatta kusulası korkaklığı yüzünden saklanmıştı işte. Eğer babası duysaydı ölmekten beter ederdi kendisini. Gerçi şu anda da ediyordu ya. Of ki ne of, bu ailede doğmak için daha doğmadan bir suç işlemiş, Tanrı'yı kızdırmış olmalıydı. Bu fikrini bir ara Jesus ile paylaşabilirdi. Jesus demişken, ah, onu unutuyordu az daha. Babası o çocuğa geçmişinden kaynaklı olsa gerek saygı duyardı. Eğer Jesus ya da Judas beni çağırırsa, bu babamın hoşuna giderdi ve anında bunu kabul ederdi. En iyisi bir hile yapmaktı.

Aklına gelen bir fikirle ofisin baykuşhanesine koşturdu. İş haberleşmelerinde kullanılan baykuşlardan birini aldı, alelacele bir kağıt doldurarak kuşun bacağına doladı. ''Bana, beni çağırdığına dair bir mektup yollayabilir misin Jesus ya da Judas? Öldüreceğim kendimi burada, yakında.'' yazıyordu mektupta. Kuşa adresi söyledikten sonra onu havaya salıyorum. Bir kaç dakika sonra pencereden çıkıp gökyüzünde kayboldu kahverengi baykuş. İçini çekti Aidan, hava sıcaktı, hem de çok sıcaktı ve şirket politikası gereği bu şık ama rahatsız, aynı zamanda fena halde terleten takım cübbe giymek zorundaydı. Ofisine doğru gitti, az evvel Gringots'da elde ettiği verilerin bir özetini çıkarmalıydı, sonra uygun büyü örnekleri denemeliydi. Rezalet bir durumdu ve yasal değildi. Yaşıtlarının genelde Hogwarts dışında büyü yapması yasakken, bir de kendisi çok ciddi ve ağır büyüler yapıyordu. ''Pörsümüş domatesler aşkına, bunları bana Hogwarts'da bile öğretmediler.'' diye söylendi. Ve bu söylediğine pişman oldu. Masaya inan bir tokatla yerinde sıçradı. ''Sana okulda hiç bir şey öğretmezler genç adam!'' diye bir ses gürledi. Gözlerini iri iri açarak sesin sahibine baktı,''Ta...tamam, baba.'' dedi Aidan. Sonra kravatını oynattı, tansiyonu yükselmişti resmen. ''Ne korkak evlat yetiştirmişim ben. Her neyse, biz bu işleri çırak-usta yöntemiyle öğrendik. Biz de okul okuduk ama asıl işleri burada, bu şirkette öğrendik. Okul, boş, hatta saygınlığın için gerekli olmasa seni oraya göndermezdim bile.'' dedi yaşlı büyücü heyecanla şişinerek. Adam daha da konuşacaktı ama bir baykuşun kanat çırpışıyla sustu. Aidan, rahatlamış halde nefes aldı. Jesus mektubu yollamıştı anlaşılan. Ancak mektubu babası aldı direk, sonra baykuşu bıraktı. Kağıdı okudu dikkatle. ''Hımm, Hog's Head'de bir sorun varmış, oraya gideceksin.'' Off, gene mi iş gelmişti. Ayağa kalktı memnuniyetsiz ifadeyle Aidan. Babası devam etti.''Arkadaşın Jesus Judas öyle diyor.''

Jesus burada değildi. Gene de, umurunda değildi bu. Gülümseyen bir ifadeyle içeri girdi Hog's Head'dan içeri. Üzerindeki takım cübbe pek buraya uyumlu olmasa da gelmişti işte. Hem de bir anahtarla, tek başına. En güzel yanı da buydu, tek başınaydı. ''Son günlerde tek olmak bir nimet.'' diye mırıldandı. Garson ona şüpheli şüpheli bakarken içeri girdi ve bir masa aramaya başladı. Ah, kimdi o, sürpriz: Ra'asiel. Off, babasından kurtulmuşken bir de onu çekemezdi. Zaten savaş esnasında yeterince sinirini bozmuştu bu sözde asil. Onun da kendi hakkında aynısını düşündüğünü bilmeden arkasını döndü, gitmek için adımlarını hızlandırdı. Umuyordu ki ona yakalanmadan çıkardı buradan. Fakat ansızın durmak zorunda kaldı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://phoenix-ro.yetkin-forum.com/t7561-yedisibirarada#171933
Ra'asiel B. S. d'Orléans
Slytherin V. Sınıf
Slytherin V. Sınıf
Ra'asiel B. S. d'Orléans


Mesaj Sayısı : 80
Doğum tarihi : 13/08/92
Yaş : 31
Sihirsel Soy : Safkan
Evcil Hayvanı : Karabaş
Kayıt tarihi : 26/07/11

Soylular Kamarasında Bir Bebek Empty
MesajKonu: Geri: Soylular Kamarasında Bir Bebek   Soylular Kamarasında Bir Bebek Icon_minitimeSalı Ağus. 16, 2011 2:45 am

Bazen kendi kaderine hükmedemediğini düşünür insan. Sislerin arasından birdenbire çıkıveren büyük, siyah bayraklı bir korsan gemisi gibi beliriverir hayatımızın orta yerinde kasırgalar, felaketler, savaşlar... Kasırgalar bizi önüne katıp sürüklemeye başladığında güvenli bir yere ulaşmaya çalışsak da başarılı olamayız çoğu kez. Çünkü felaketler, kolaylıkla alt edilemeyecek kadar güçlüdür. Felaketleri alt edebilmek için elimizden de hiçbir şey gelmez. Tuhaftır aslında tam da böyle düşünüldüğü zamanda kahramanlık hikayeleri çıkar karşımıza. Efsaneler bunun örneğidir. Gerçi tüm bunların benimle pek bir ilgisi yok, tek bir şey hariç; 'kaderime hükmedemediğimi' düşünmek. Merhaba, önümde reverans yapmanıza gerek yok. Bir markiz olabilirim, ama cidden sizin reverans yapmanıza gerek yok. Ben en iyisi konumuza döneyim. Neden böyle düşündüğüme... Şu ileride duran çocuk, Aidan Wandhunt; bunun tek nedeni o. Gittiğim her yerde karşıma çıkmak zorunda sanki. Onun hakkında size söylemem gereken şeyler var, ama sakın size benim söylediğimi söylemeyin. Bir kere bu çocuk kesinlikle taşıdığı 'soylu' ünvanını ve 'safkan'lığı hak etmiyor. Kanı safkan olabilir ama ruhu kesinlikle adi bir bulanık. Ben mi? Ben de onun tersiyim. Hanedanlığımızın akrabası olan diğer hanedanlar muggle olabilirler, ama d'Orléans Hanedanlığı safkandır. Ayrıca buna rağmen ondan daha çok safkanım ben. O ise insanları kandıran bir yalancı. Üstelik her yerde ona Wandhunt olduğu için saygı gösteriyorlar. Bense bu ailenin gerçek bir soylu olduğundan bile şüpheliyim, oğullarına baksanıza. Eh, onun bu durumu gözümden kaçmadı elbette! Ben de bunu kullandım, aslında karşılıklı bir anlaşmaydı. Hayır efendim, şantaj falan yapmadım ben. Bir doylu olaraki hele hele kraliyetten bir soylu olarak, asil Markiz d'Orléans, ki aslında Düşes d'Orléans olacaktı, adını kullanarak böyle pis şeyler yapmam ben. Bu soyluluğun tüm nezaket kurallarını hiçe saymak olur. Benim gibi soylu bir hanım böyle bir şeyi asla yapmaz. Biz buna karşılıklı iş yapmak diyelim. Onun bunu saklaması gerekiyordu, ben de saklıyorum işte. Sadece karşılığında ondan hizmetkarım olmasını istedi. Mugglelar arasında yaşadığımız için büyük d'Orléans şatosunda ev cinimiz yok ve ben okula muggle hizmetkarlarımdan birini getiremem, bunun yanında okulda evcinlerine de izin yok. Halbuki benim gibiler yanına evcini alabilmeli. Aidan ile anlaşana kadar saçımı bile kendim yapıyordum, düşünsenize ne rezalet! Her neyse, sonunda Aidan'ı buldum ama. Binamdaki kızlar ona tapıyorlar, onların sıradanlıktan başka hiçbir özellikleri yok. Tek dertleri 'kendileri' gibi soylu olanlarla evlenmek okul biter bitmez. Ne boş bir hayat! Aidan okuldaki çoğu kızın gözünde mezun olduktan sonra evlenilmek istenenler listesinin başlarında geliyor. Akılları bunlara çalışacağına biraz Karanlık Sanatlar öğrenselerdi savaşta o kadar ağır ölümler olmazdı. Gerçi ben de sığınakta saklanıyordum ama hepsi Aidan korkağı yüzündendi. Aptal! Kendi korkaklığı yetmemiş gibi bir de beni sürüklemiş ve konumunu unutarak benim üstümde otoritesini hissettirmeye çalışmıştı. Neymiş efendim, herkes bizi sevgili sanıyormuş. Galiba bunu o kadar çok duydu ki o da öyle sanmaya başladı. Yine de... Bilmiyorum, emin değilim pek, ama bana çekici geliyor bazen. Kavga etmediğimizde, sadece konuşmadan otururken... Tanrı'nın sevgili melekleri aşkına! Neler düşünüyorum? Yanımda ondan çok daha iyi birisi var, sanırım flört de ediyoruz, bu çok hoş. Hem ben Aidan'dan hoşlanamam, onu, ondan nefret bile edemeyecek kadar önemsemiyorum. Neyse neyse, beni görünce geri döndü zaten, rahat olabilirim. Fakat o da ne? Yanımda oturan soylu genç ona sesleniyor bu defa. Sonra bana dönüyor. "Wandhuntların küçük oğlu Aidan değil mi o? Babam eğer onu görürsem onunla aramı iyi tutmamı söylemişti. Hem siz ikinizin de arkadaş olduğunuzu sanıyordum." Wandhuntlar nasıl bir aile acabaki gerçekten soylu bir ailenin tek oğlunu bile büyüleyebiliyor? ÜStelik son sınıflardan bulmuştum bu çocuğu, daha aklı başındadır diye. Ona sadece gülümsüyorum. Başka ne yapabilirim zaten? Aidan'ı çağırıyor o ayağa kalkıp onun yanına giderek. Bir süre sonra masada üç kişi oturuyoruz. İki asil ve bir böcek. "Annem seni ve aileni yemeğe davet etmemi istedi benden. Ne dersin? Ailenle gelebilir misin yarın akşam?" diyorum Aidan ile muhatap olmakla meşgul olan çocuğa. Benden çok onunla randevuya gelmiş gibi sanki. Fakat duyduğum şu sözlerle resmen kaynar kazana düşmüş gibi oluyorum. "Ah, olabilir! Aidan, neden sen de aileni ikna edip gelmiyorsunuz? d'Orléanslar bağlantıları en az sizinki kadar kuvvetli bir ailedir, hem sonunda ailelerimiz tanışmış da olur. Ayrıca annenin sanata meraklı olduğunu duymuştum, söylenenlere göre d'Orléans şatosunda tarihi bir çok sanat eseri de bulunuyormuş. Sen ne dersin Ra'asiel? Güzel olmaz mı?" Kesinlikle listeden çıkarıldı. Sözde asillerden biri işte, tek derdi güçlü aileler ile tanıştırıp ailesinin yanına müttefik seçmek. Ama yine de sesimi çıkartamam. Sadece en kibar gülümsememi takınıyorum. "Evet, çok seviniriz." diyorum. Aidan kabul etmeyecektir muhtemelen, bu yüzden rahatım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Soylular Kamarasında Bir Bebek
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Phoenix ! ~ Harry Potter Rpg ::  ||| Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu :: HOGSMEADE :: Hog's Head-
Buraya geçin: