Phoenix ! ~ Harry Potter Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaEski ParşömenLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Bu benim trajedim.

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
Ysebel Moore
Gryffindor VI. Sınıf
Gryffindor VI. Sınıf
Ysebel Moore


Mesaj Sayısı : 154
Mücadele Tarafı : Sessizlik.
Kayıt tarihi : 07/07/10

Bilgiler
Quidditch Mevkiî:
Rpg Puanı:
Bu benim trajedim. Left_bar_bleue100/100Bu benim trajedim. Empty_bar_bleue  (100/100)
Düello Gücü:
Bu benim trajedim. Left_bar_bleue30/60Bu benim trajedim. Empty_bar_bleue  (30/60)

Bu benim trajedim. Empty
MesajKonu: Bu benim trajedim.   Bu benim trajedim. Icon_minitimeÇarş. Tem. 06, 2011 5:18 pm

    Ysebel Moore & Eugene Malistaire
    Akşam üzeri, hava kapalı, hava soğuk ve başlarda çiseleyen yağmur gittikçe şiddetini arttırıyor.

    Korku bütün bedenini sarmıştı genç cadının. Mutluluğa olan inancını seneler öncesinden yitirmiş olmasına rağmen, hayal kırıklıklarıyla dolu bir gün yaşamıştı. Gözlerinden süzülen yaşlar, geçmişin acısının asla unutulamayacağının kanıtıydı. Gözlerini ne zaman kapatsa annesinin acı dolu çığlıkları ve babasının yüzündeki o korkunç gülümseme geliyordu gözleri önüne. O gece, sanki annesi olacaklardan haberi varmış gibi saklanmasını söylemişti küçük Ysebel'e. Her zamanki saklambaç oyunlarından biriymiş gibi düşünmesini, ancak sobelemenin yasak olduğunu söylemişti. O zamanlar minik kalbinin temizliği ile kabul etmişti ve hemen saklanmıştı yatağının altına. Sonra alt kattan annesinin bağırışları, babasının söylediği pek hoş olmayan sözler, ona anlamsız geliyordu. Kırılma sesleri geldiğinde yavaş yavaş endişelenmeye başlamıştı minik bedeni. Alt kattan yukarıya çıkan birilerinin seslerini duydu. "Nerede o? Onu da başkasından peydahladın değil mi seni lanet olası sürtük." diye bağırarak içeri girmişti babası. Annesinin yalvarmasına tanık olmuştu. Yine de iyice saklandı minik cadı. Tek düşünebildiği babasının her zamanki korkutma şakalarından birini yaptığıydı. Annesinin yere düştüğünü gördü. Şaşkın gözlerle onu izledi. Yanağında kocaman bir kırmızı el izi ile ağlaması şiddetlenmişti. Minik cadı hareketlenince annesi olumsuz anlamda başını salladı. Sonrası ise Ysebel'in hatırlamak istemediği korkunç ayrıntılardı. Annesinin her darbeyle sarsılan bedeni geliyordu gözleri önüne. Yine böyle yağmurlu bir günde olmuştu bu lanetli olay. Annesi güzel bir cadıydı. Ysebel ile ne zaman Londra'nın sokaklarında dolaşsalar herkes annesine bakardı. Güzelliğinin de farkındaydı annesi. Babası ise annesinin anlattığına göre gençken çok yakışıklıymış. Zaman geçip, annesi güzelliğini koruyup babası kaybedince, sorunlar da ortaya çıkmış tabi. Annesinin arkadaşı olarak gösterdiği kişilerin neredeyse hepsinin erkek olması ve birçok gece bu arkadaşlarında kalması Ysebel'in o zamanlarda anlayamayacağı şeylerdi. O gece ise, annesinin o güzel bayandan, çığlıklar atarak acıyla yardım dilenen kurbana dönüşmesini izledi masum gözleriyle. Babasının zevk dolu kahkahalarını duyabiliyordu. Yine de o masum düşünceleriyle babasından korktuğu için kendi ağzını kapattı sıkıca. Çünkü artık o da ağlamaya başlamıştı. Annesinin gözleri boşluğa daldı bir an. Yüzündeki bütün kaslar gevşedi. Sonrasında ise büyük bir patlama sesi duydu minik Ysebel. Babasının da kanlar içinde yere düştüğünü gördü. Anlamamıştı ne olduğunu. Babasının kalkmasından korkup saatlerce yatağının altında, ağzı kapalı bir şekilde ağladı minik Ysebel. Sonra kanların yatağın altına kadar ulaşmasıyla, sürünerek oradan çıktı. Her yeri kan olmuştu. Ağlayarak annesinin yanına gitti. Hemen yanına yatıp kolunu kendi üzerine çekti ve ağlamaya devam etti. İçerideki koku kötüleşmeye başlamıştı ancak umursamadı Ysebel. Annesinin bedeni soğuyana kadar orada ağlamaya devam etti.

    Birinin ona seslendiğini duyduğunda ağlamaya devam ediyordu minik cadı. Ses dışarıdan geliyordu. Alt kattan teyzesinin ona seslendiğini fark etti. Ancak minik bedeni bunca acıya dayanamadığından, bayıldı. Bütün bunlar Ysebel'in birkaç sene önceki bugüne ait anılarıydı. Şimdi ise annesi ve onun katili olan babasının ölüm yıldönümleriydi. En sonunda dayanamayıp dışarıya çıkmaya karar verdi. Ortak salonu koşarak terk ettiğinde çarptığı öğrencileri umursamıyordu. Tek istediği bu lanet olası hayattan kurtulmaktı. Kimsesi kalmamıştı. Tabi kendini düşünen teyzesi dışında. Nereye gideceğine karar vermemişti. Merdivenlerden inerken birkaç kez düştü de. En sonunda yağmuru teninde hissettiğinde gözyaşlarının yeniden farkında varabildi. Kalabalık olmayan bir yol seçip oradan gitmeye başladı. Nereye çıkacağını bilmiyordu, bunu umursamıyordu da. Tek yapabildiği o gece hissettiklerini saçma bir deja vu ile hissetmekti. Aynı korkuyu, hatta daha fazlasını hissetmekti. Güveneceği kimsesi yokmuş gibi hissediyordu. Korkuyordu. Yalnızlık iliklerine kadar işlemişti. Her adımda içindeki karanlık büyüyor gibiydi. Gözyaşları onu dinlemiyordu. Yağmurun ıslattığı saçları yüzüne yapışmış ve yağmur damlaları yüzünden görüşü bulanıklaşmıştı. Ağaçların arasından hızla geçerken kolunu çizen dalları umursamıyordu. Hissetmiyordu bile. Tek hissettiği kalbindeki acıydı. Yolun sonuna geldiğini karşısına çıkan devasa göl ile anladı. İşte o an bir düşünce ile acılarının sonlanacağını aldı. Gerçekten böylesine acı verici bir hayattı yaşamak istiyor muydu? Cevap vermesi gereken tek soru, sonrası ise acıların yok olduğu büyük bir karanlık. Burada sevdiği insanlar vardı. Ancak etrafına baktığında kimseyi göremedi. Hak ettiği sevgiyi gösteren yoktu ona. Belki de böyle bir sevgiyi hak etmiyordu. Yine de yalnızlığının farkındaydı. Bu dünyada da yaşamak için sebebi kalmamıştı. Tutunacak mutlu bir hatırası bile yoktu. Zaten böylesine trajik bir hayatın trajik sonunun olması gerekirdi. Gözyaşlarını sildi genç cadı. Yavaş yavaş göle doğru ilerledi. Suyun üzerine değen yağmur damlalarını görebiliyordu. Yağmurlu bir havada göle girmek zaten tek hayaliydi. Bu hayalini de gerçekleştirirken ölecek olmak üzüntüsünü biraz azaltmıştı. Suya girdiğinde kotunun paçalarından yukarıya doğru ilerledi ıslaklık. İlerledikçe ağlaması şiddetlendi. Elveda. diye düşündü. İlerledikçe su derinleşiyor ve ölüme yaklaşıyordu genç cadı. Elveda hayat.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Eugene Malistaire
Gryffindor V. Sınıf
Gryffindor V. Sınıf
Eugene Malistaire


Mesaj Sayısı : 24
Mücadele Tarafı : Aydınlık.
Sihirsel Soy : Melez.
Kayıt tarihi : 12/05/11

Bilgiler
Quidditch Mevkiî:
Rpg Puanı:
Bu benim trajedim. Left_bar_bleue100/100Bu benim trajedim. Empty_bar_bleue  (100/100)
Düello Gücü:
Bu benim trajedim. Left_bar_bleue0/0Bu benim trajedim. Empty_bar_bleue  (0/0)

Bu benim trajedim. Empty
MesajKonu: Geri: Bu benim trajedim.   Bu benim trajedim. Icon_minitimePerş. Tem. 07, 2011 12:13 am

    Geç saatlere kadar ikiziyle ortak salonda ders çalışmışlardı. Öyleki akşam vakti dahi neredeyse gelmiş bunu ancak Quinn'in seslenmesi ile fark edebilmişti Eugene. Bir hafta sonu neredeyse bütün gününü önündeki parşömenlere yumularak geçirmişti. Hava kapalı olduğu için doğru düzgün kimsenin dışarı da çıkmaması gerekirken nedense bugün ortak salonda sadece ikisi kalmışlardı. Quinn yorgun argın yatakhanesine dönerken Eugene'i de erken yatması konusunda uyarmıştı yine her zamanki gibi. Ama hayır. Daha fazla çalışması ve yarına yetiştirmesi gerekiyordu Eugene'in. Quinn'e bir şeyler geveleyip geçiştirse de onun gitmesinin ardından kıpırdamamıştı bile yerinden. Önündeki bir kaç parça parşömene gömüldü yine. Sadece uzun ders çalışmalarında kullandığı siyah çerçeveli gözlükleri gözündeydi. Ki bu anlar çok sık olmadığı için gözlüklü anları da pek sık olmuyordu. Ders çalışmak ne bir eğlenceydi onun için ne de bir gereklilik. Tek önemsediği notlardı. Her öğrenci de bunu umursamıyor muydu zaten. Bir tek Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersinde eğleniyordu. Burası sanki tek bu ders için var olmalıydı ona göre. Zaten amaçları her zaman karanlık büyücülere karşı savaş vermek olan bu ikizler Seherbaz olmayı planlıyorlardı ileride. Quinn belki kendisi kadar istekli görünmüyordu, fakar Eugene damarlarına kadar hissediyordu bunu. Ölmüş ebeveynlerinin intikamını mutlaka alacağına inanıyordu.

    O bir şekilde önündekilere gömülmüşken ortak salondan hızla birinin koşarak çıktığını fark etmesi geç olmamıştı. Sanki saçlarından tanıyacak gibi olmuştu bu kızı. Ama akşamüzeri nereye gidebilirdi, bu havada üstelik. Dışarı çıkmıyor olabilirdi belki. Anında kardeşini karşısında buldu. Nefes nefeseydi Quinn. Tekrar ve bu kadar çabuk gelebilmesine şaşırmıştı doğrusu. “Ysebel. Onu tanıyor musun?” diye sormuştu ikizi. “Evet. Noldu?” diye sordu şaşkınlıkla Eugene. ”Daha demin koşarak yatakhaneden çıktı. Sanırım canına kıyabilir.” Bütün bunları nerden bildiğini soracaktı ki, bir anda aklına gelen başka bir düşünceyle yerinden doğruldu Eugene. Gene onun gizlice zaman döndürücüyü kullanabileceğine hiç şaşırmadı. Ama bunun ne kadar tehlikeli olabileceğinin artık farkına varması gerekiyordu. Tam ona bu konu hakkında bir şeyler söyleyecekken Quinn onun lafını ağzına tıkamasını iyi bilmişti. “Tamam ne diyeceğini tahmin edebiliyorum. Ama bu sefer çok önemli bir şey için kullandım bunu. Her neyse, şimdi Ysebel’in ardından koş. Ben dışarıya çıkarsam yakalanabilirim biliyorsun.” Eugene hiç düşünmeden ortak salondan fırladı. Nefes nefese dışarıya kadar koşmuştu. Merdivenlerden inişini dahi hatırlamıyordu. Bahçeye adımını atar atmaz Ysebel’in siluetini uzaktan da olsa fark etti. Ona doğru koştukça gözlüğünün hala gözünde olduğunu anımsadı. Umursamadan koşmaya devam etti. Yalnız.. Kara göle doğru gidiyordu. Gerçekten Quinn’in de dediği gibi. Ardından bağırdı ama belli ki artık kafası da suyun içine girdiğinden onu duyamamıştı Ysebel. Tamam, diyerek hiç düşünmeden suya atladı. Saçları suda dalgalanan bu bedenin yanına doğru derinlere kadar yüzdü ve yüzdü. Ne kadar da çabuk iniyordu bedenler suya.. Hiçbir çaba göstermeyince, ölüm insanı işte böyle içine çekiyordu. Ama kurtulacaktı, kurtulmalıydı. Düşüş pozisyonuna geçen Ysebel’in belini kavradığı gibi göl kıyısına doğru yüzmeye başladı. Çok şükür ki çok uzaklaşmadıkları için kıyıya ulaşmak da güç olmamıştı. Onun cansız gibi duran bedenini yavaşça yere bıraktı. Hiçbir ses yoktu. Nefes almadığını anladığında ise kalp masajının yetersiz olacağını düşündü. Telaşla asasını bile almadan yola koyulan bu genç bir süre ne yapabileceğini düşündü. Hayat öpücüğü.. Bundan başka çare kalmamıştı. Burnunu kapattığı genç kızın ağzına dudaklarını yaklaştırdı ve nefes vermeye başladı. Öksürük seslerinin ardından kız yavaş yavaş kendine geliyordu. Hiç düşünmeden söylenmeye başladı hemen. ”Sen ne yapıyorsun? Aklını mı kaybettin?” Elleri bir an alnını kavramışken gözlüğünün gözünde olmadığını fark etti. Göle düşmüş olmalıydı. Önemli değil, diye düşündü. Şuan daha büyük bir problem vardı çünkü. Çözülmesi gereken..

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Archill Thomas Caliente
░Emekli Hogwarts Müdürü ░
░Emekli Hogwarts Müdürü ░
Archill Thomas Caliente


Mesaj Sayısı : 2864
Doğum tarihi : 24/12/90
Yaş : 33
Mücadele Tarafı : Aydınlık~
Sihirsel Soy : Safkan~
Kayıt tarihi : 23/04/09

Bilgiler
Quidditch Mevkiî:
Rpg Puanı:
Bu benim trajedim. Left_bar_bleue100/100Bu benim trajedim. Empty_bar_bleue  (100/100)
Düello Gücü:
Bu benim trajedim. Left_bar_bleue50/60Bu benim trajedim. Empty_bar_bleue  (50/60)

Bu benim trajedim. Empty
MesajKonu: Geri: Bu benim trajedim.   Bu benim trajedim. Icon_minitimeC.tesi Tem. 09, 2011 11:21 am

Out: Gryffindor'a 10 Puan! Bu benim trajedim. 146178
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://phoenix-ro.yetkin-forum.com
 
Bu benim trajedim.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Phoenix ! ~ Harry Potter Rpg ::  ||| Başlangıç :: RPG İçi-
Buraya geçin: