|
| | Metamorfmagus Alımları | |
|
+9Jamie Lea d'Estaign Ysebel Moore Alojz Czekaj Desiree Widmore Aleida Widmore Laxmi Byrion Cecilia Boudlaire Winter Jovia Mystique Oak Cynthia 13 posters | Yazar | Mesaj |
---|
Mystique Oak Cynthia Yönetici & Sihir Bakanı
Mesaj Sayısı : 638 Doğum tarihi : 10/09/91 Yaş : 32 Mücadele Tarafı : Sihir Dünyası Sihirsel Soy : Purebred Kayıt tarihi : 09/11/09
Bilgiler Quidditch Mevkiî: Rpg Puanı: (100/100) Düello Gücü: (50/60)
| Konu: Metamorfmagus Alımları Cuma Mayıs 06, 2011 9:24 am | |
| Karakterin; Adı / Soyadı: Rpg Puanı: Rpg Deneyimi: Kişisel Özellikleri: Aile Geçmişi: Yeteneği almadaki amacı: Dönüşeceği Görünüm: Yetenekle İlgili Örnek Rol Oyunu:
*V. Sınıf ve Üzeri, Yetişkin karakterler sahip olabilir.
| |
| | | Winter Jovia Ravenclaw V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 489 Doğum tarihi : 24/04/97 Yaş : 26 Kayıt tarihi : 03/05/10
Bilgiler Quidditch Mevkiî: Kovalayıcı Rpg Puanı: (100/100) Düello Gücü: (0/0)
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Ptsi Mayıs 09, 2011 12:43 pm | |
| Karakterin; Adı / Soyadı: Myra Devereaux Rpg Puanı: 100. Rpg Deneyimi: bir buçuk yıl kadar. Kişisel Özellikleri: Sessiz bir kız Myra, ayrıca durgun. Çevresindekilerden çok kendisini önemseyen bir yapısı olsa bile, değer verdiklerini kaybetmekten hep korkar. Cesurdur ama bunu aptallıkla karıştırmayacak kadar da zeki. Aile Geçmişi: Henüz belirlemedim. Yeteneği almadaki amacı: Myra'nın kişiliğine uygun olduğunu düşünüyorum bu yeteneğin, sessiz yapısı ve insanlardan kaçması durumunda büyük bir kamuflaj ayrıca ailesi nedeniyle bir kurgu da ayarlamayı düşünüyorum. Dönüşeceği Görünüm: Uzun siyah bukleleri olan, zümrüt yeşili gözlere sahip orta boylarda ve vahşi görünümlü bir kız. Yetenekle İlgili Örnek Rol Oyunu: ... Yapraklar etrafında uçuşuyorlardı, rüzgar öylesine güçlüydü ki sanki tüm evrenin düzenine boyun eğmek istemeyerek gürlüyordu. Sessizlik ormanın derinliklerinden gelen ürkütücü seslerle bölünüyordu ve Myra yüzünde en ufak bir tereddüt olmadan yavaş adımlarla ilerliyordu, zaferine doğru. Yıldızlar, gökyüzünün efendiliğine ulaşmış gecenin boyunduruğu altında kendisine yalvarıyorlardı adeta. Genç kız okyanus mavisi gözlerini odağından ayırmadan ve sürünen pelerinine aldırmadan her bir adımında eziyordu nemli toprağı. Pelerini içerisindeki görkemli, beyaz elbise onu bir peri kızı gibi gösteriyordu adeta. Ay ışığı tenine çarpıyor ve kristal parçacıkları halinde göz kamaştırıyordu. Birkaç adım sonra durduğunda az önceki belirsiz siluetin kendisine özlem dolu bakışlarla baktığını hissedebiliyordu ve oracıkta değişivermişti, göğsünden yayılarak hızlıca bütün bedenini kaplayan sıcaklık yüzüne yansıdığında her bir hücresinin değişmeye başladığını hissedebiliyordu. Karanlık ve sis değişimin belirtilerini gizlerken kendisine bakan genç adam hiçbir şeyin farkında değildi. Güneş ışığıyla yıkanmış sarı saçlar, kömür karası buklelere ve derin mavi gözler yerini zümrüt yeşiline bırakırken ilk kez yüzünde bir duygu belirtisi açığa çıkmıştı. Dudakları orantısız bir biçimde aşağıya doğru sarkarken yanakları titremiş ve yeşile dönmüş gözleri kararmıştı. Küçük bir damla yaş bıraktığı ıslak yolun beraberinde toprağa düşerken pelerinin ardına sakladığı hançeri ince, uzun parmakları arasına gizleyiverdi, bir çırpıda. Kalbi çığlıklar atıyor ve kendi benliğine dair kalan Myra'nın son parçaları hıçkırıkları arasında kendisine yalvarıyordu ancak bir önemi yoktu. Şu an tüm benliğini ele geçirmiş olan başka bir bedendi, Myra değildi o dakika sadece Sylea idi. Acımasız, kibirli, kendine riske atmamak için yoluna çıkabilecek herkesi katledebilecek bir kızdı, o an. Her şeyden çok sevdiği, kaybetmekten en çok korktuğu kişi Andreas'ı bile gözünü kırpmadan öldürebilirdi ve öyle yapacaktı. Sonunda değişmiş bedeni genç adamın karşısında dikildiğinde parmaklarının yanakları üzerinde dolaştığını hissedebiliyordu. Tüm bu hissettiklerin bir yanılsama, Andreas. Sen gerçek beni tanımıyorsun bile, bana aşık değilsin. Senin aşık olduğun kişi Sylea. Sonunda parmaklar dudaklarına ulaştığında sessizce bekledi. Birden göğsündeki sıcaklığın yeniden kendisini su yüzüne çıkardığını hissetti. Hayır, olamaz. Saçları eski sarılığına ve gözleri okyanus maviliğine dönerken Andreas'ın şaşkınlığını görebiliyordu. Gözlerindeki bakışı da öyle. Kalbi ortadan ikiye ayrılırken, metamorfmagus olması dışında bütün sırlarını bilen Andreas'ın artık infazının gelmesi gerektiğini biliyordu. Kim olduğunu bilmeyen genç cadı, görünüşünde kendisi olsa bile ruhunun Sylea'nın elinde olduğunu hissediyordu. Parmakları arasındaki soğuk yüzey hızla yukarı kalkarken bir süre ay ışığının ışıltısı altında parladığını hissetti. Genç adamın gözlerindeki neden sorusu kalbine bir ok misali saplanırken, kararını vermişti. Sylea, Meredith ya da Lisabelle diye biri olmamıştı hiçbir zaman. Myra onların hepsiydi aslında. Yalnızca kendisini biraz olsun yatıştırabilmek için onları üretmişti, asla Sylea kadar cani ya da Meredith kadar duygusal olduğunu düşünememişti fakat onların birleştiği noktada kendisi gün yüzüne çıkıyordu. Düşüncelerin derinliğinden sıyrılırken parmakları arasından süt beyazı bileklerine ilerleyen kanı seyretti. Kan, görmekten zevk aldığı bir şeydi Sylea'nın yani artık kendisinin. Gözleri önüne serilen perdenin kalkmasıyla, ışığının sönmekte olduğu bir çift gözü uzun uzun süzdü. Başı hafifçe eğilirken kanlı dudaklara doğru yaklaştı. Gözlerini kapatmadan uzun bir öpücük bahşetti Andreas'a. Bu içindeki ona aşık tüm parçalardan oluşmuş tutkunun simgesiydi. Elveda. Ardından ayakları altında yatan hareketsiz bedenden ayırdı gözlerini, birkaç adım ötesinden gelen hışırtı sesleri ile. Yanaklarından aşağıya doğru süzülen yaşları hırsla sildikten sonra, ucundan kan damlayan hançeri sanki kendisini kirletiyormuş gibi uzaklara doğru fırlattı. Şimdi dimdik durmuş bedeni, karanlık perdesinin arkasından gelebilecek olanlara karşı hazırda bekliyordu. Az önceki hançerin yerini kendisine sıcacık gelen ve güven veren asası almıştı. Yaprakları sallandıran ve birkaç kuşu harekete geçirmeye yeten yükseklikteki kahkaha kendisine doğru süzülürken ürperdiğini hissediyordu. Uzun bir bekleyişin ardından karşısındaki uzun, görkemli ağacın arkasından çıktı, yılana benzeyen çehresi adamın. ''Sanırım artık, sevgili Myra'mız olgunlaşıyor, ne dersin?'' Kafasını iki yanına sallayarak nefret dolu bakışlarını yöneltti, birlikte çalışmaktan hoşnut olmadığı ancak buna mecbur kaldığı adama. Görevleri önündeki tek engel de kalktığına göre artık tek yapması gereken, onunla birlikte buradan kaçmaktı. Sessizce, kimse duymadan. Artık arkasında özlemini çekebileceği birisi de yoktu. Andreas'ı kendi elleriyle öldürmüştü, acımadan. Geriye dönüp hâlâ sıcak olan kollara sarılmak, süt kahvesi gözlerin aşkıyla erimek istiyordu fakat artık çok geçti. Adımlarını kararlı bir biçimde atarak ormanın çıkışındaki patikaya yöneldiğinde yanındaki adama sert sesiyle karşılık vermeyi ihmal etmedi. ''Kes sesini.'' Sakin ifadesi yüzünden silinmeden, benliğinde uyanan karanlığa doğru yürüdü. Şafağın ışıklarıyla beraber kaybolurken hiçlikte, gözlerinde yalnızca hüzünlü bir ifade vardı.
En son Myra Devereaux tarafından Cuma Mayıs 13, 2011 8:06 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Cecilia Boudlaire Uluslararası Sihirsel İşbirliği Dairesi Başkanı
Mesaj Sayısı : 19 Doğum tarihi : 30/11/95 Yaş : 28 Mücadele Tarafı : Aydınlık Taraf Sihirsel Soy : Melez Evcil Hayvanı : Max adında bir retriver. Kayıt tarihi : 03/03/10
Bilgiler Quidditch Mevkiî: Rpg Puanı: (99/100) Düello Gücü: (0/0)
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Çarş. Mayıs 11, 2011 8:11 pm | |
| Karakterin; Adı / Soyadı: Cecilia Amy Boudlaire Rpg Puanı: 99 Rpg Deneyimi: Bu ayın 30'unda 3 yıl bitecek. Kişisel Özellikleri: Çok içine kapanık ve çok sessiz bir insandır. İnsanlarla konuşurken kendisi gibi olamaz ve doğal davranamaz. Hep, herkesin onun içinde olmadığı, belirli bir düzene uygun hareket ettiğini düşünür. Toplumda yerini bulamamış birisidir. Tamam belki kariyerinin doruk noktalarında bir yerde olabilir. Fakat bu ona psikolojik olarak olumlu bir etki etmiyor. Aksine, işlerin yoğunluğu yüzünden daha da strestli oluyor. Her zaman kederli ve üzgün göründüğünü söylerler. İnsanların yaptıkları her şeyi onu dışlamak için yapıyorlar gibi hisseder. Kendisini tam olarak anlatamadığını düşünür. Kimse nasıl bir duygu seli içinde olduğunun farkında değildir ona göre. Herkes o kadar meşguldür ki kendi işiyle, kimse ona ayıracak vakit bulamıyordur sanki. Kararsız biri değildir. Şu ana kadar yaptığı hiçbir şeyden pişmanlık duymamış olduğunu söyler sürekli. Zaten ilke olarak hiç "keşke" dememeyi hedefler her zaman. Aile Geçmişi: Ailesi ve kan durumu hakkında herhangi bir bilgisi yok. Tek bildiği onu büyüten Muggle ailenin onu bir gece kapının önünde yeşil gözlü yeni doğmuş bir kız bebek buldukları. Yeteneği almadaki amacı: Cecilia bir casus. Bu yüzden sürekli tetikte olması gerek ve yakalanmaması için bu yeteneğe sahip olması onun için muhteşem bir avantaj olacaktır. Dönüşeceği Görünüm: Emma Watson Yetenekle İlgili Örnek Rol Oyunu:
Hayat tam bir sürtüktü! İki gün önce, sadece iki gün önce muhteşem derecede yakışıklı bir Fransız'ın kollarının arasında, Eiffiel'in gölgesinde mutlu dakikalar yaşarken şimdi, o küçük Fransa seyahatinden beri bir köle gibi çalışıyordu. Yirmi sekiz saatti Bakanlık'ta geçirmişti. Önünde yığılmış parşömen ruloları, çenesi düşük bir mesaî arkadaşı ve önüne gelene emirler yağdıran bir amir -aynı zamanda kuzen- ile geçen bir yirmi sekiz saat... Kafein komasına girmediğine şaşırıyordu çünkü herhalde tonlarca sek kahve içmişti ayakta kalabilmek için. Metamorfmagusluğunun bile yüzünün rengini geri getirebileceğinden şüpheliydi. Yine de her zamanki kumral tipini değiştirmek istedi. Öğle yemeğinden -ki bu bir fincan kahve ve bir donuttan ibaretti- döndüğünde saçları beline kadar uzuyordu. Artık bir sarışındı ve gözlerinin yeşili de okyanus mavisine dönmüştü. Fakat enerjisinin küçük bir kısmını bile buna harcadığına pişman olmuştu çünkü bu onun bütün gücünü toplamasını engellemişti. Kasları artık isyan ediyordu. Dün gece eve girer girmez kendisini koridordaki halının üstüne atmıştı. Hiçbir şey yememiş, içmemişti veya yukarı, odasına çıkmaya bile çalışmamıştı. Yorgunluğa ek olarak ona omuz ağrılarını da getirecek bir pozisyonda, yerde yüz üstü uyuyakalmıştı. Sarhoş olmayan biri için "sızmak" kelimesinin kullanılabileceği ender noktalardan birindeydi. Kendini yere çalmıştı ve sert zeminin ona açtığı kollarını memnuniyetle kucaklayarak yaklaşık on dört saatlik bir uykuya dalmıştı.
Uyandığında güneşin pencerelerden içeri süzülüp beyaz betonla yaptığı yansımayı gördü ilk önce. Saat erken olmalıydı. Fakat güneş tepedeydi. Güneş biraz fazla tepedeydi. Kaçtı ki saat? Hemen kolundaki saate davrandı.
"Lanet olsun!!"
Mesaî saatini tam bir buçuk saat farkla kaçırmıştı. Tam ayağa kalkarken Vienetta'nın patronusu göründü. Emrivakî bir toplantıdan bahsediyordu. Toplantıya sadece on dakika kalmıştı ve bu on dakika hiçbir şey için yeterli değildi. Birden zıpladı ve ışık hızıyla yatak odasına koşup gardırobunun kapılarını parçalarcasına açtı ve gözüne ilk ilişen siyah bir gömlekle pembe bir eteği üzerine geçirdi. Aynaya bakmaya bile tenezzül etmeden saçlarını topladı, tabi o sırada ayakkabılarını değiştirmekle meşguldü. Aynı hızla aşağıya indi, merdivenlerden düşmemek için tırabzanlara sıkıca tutunmuştu. Yerde duran evrak çantasıyla yıllar önce onu seçen asayı kaptı ve kapıdan çıktı. Arkasına bakmadan evden çıkarken her zamanki koruyucu büyüleri fısıldadı. Bugün ek önlemlere dikkatini veremezdi, sonuçta evde de devlet sırları gizli değildi yani. Sonra ayaklarının üstünde döndü ve Londra'nın her zamanki sıcak, boğucu havasıyla karşılaşacağını beklerken bulutlu ve serin bir havayla karşılaştı. Beynine oksijen gitmesi için nefesini iyice içine çekti. Koşar adımlarla girişlerden birisine koştu ve nefes nefese kalmışlığı yüzünden ona dik dik bakan Büyücü ve Cadılara aldırmadan koşa koşa basamakları çıktı ve toplantının olacağı salona doğru yönünü değiştirdi. Kordidorda pek fazla kişi yoktu, bu da toplantının başladığını simgeliyordu. Topuklarının bu kadar hıza daha ne kadar dayanabileceğini merak ederek salona yollandı. İçeri girdikten sonra kapıyı kapadı. "Özür dilerim, geciktim. İyi günler." Kızarmış yüzünü de alarak boş üç sandalyeden ortadakine oturdu ve o içeri girerken konuşmakta olan büyücü konuşmasına devam ederken etraftaki tanıdık yüzlere sessizce cevap verip büyücüyü dinlemeye başladı. | |
| | | Laxmi Byrion Slytherin V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 42 Doğum tarihi : 30/08/93 Yaş : 30 Mücadele Tarafı : Karanlık mı işledi içine Sihirsel Soy : Safkan Evcil Hayvanı : Lilith (Yılan) Kayıt tarihi : 26/05/11
Bilgiler Quidditch Mevkiî: Rpg Puanı: (100/100) Düello Gücü: (0/0)
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları C.tesi Mayıs 28, 2011 10:22 am | |
| Myra Devereaux kabul, yeteneğiniz veriliyor. Cecilia Boudlaire reddedildi. Çünkü, rol oyununuzda nasıl dönüşüm geçirdiğinizi anlatmamışsınız bile. | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Paz Tem. 03, 2011 1:58 pm | |
| Örnek Rp Başka Bir Roleplay'de başka bir karakterle yaptığım Rp.
Adı / Soyadı: Rio Milo Rpg Puanı: 80 Rpg Deneyimi: 5 Yıl Kişisel Özellikleri: Sabırlı,güçlü,cesaretli. Aile Geçmişi: Safkan ama melez ve muggle'de barındırıyor. Yeteneği almadaki amacı: Seherbazlık'ta bana yardımcı olabileceğini düşünüyorum. Dönüşeceği Görünüm: Hogwarts Müdürü , Sihir Bakanı tabi izinleriyle birlikte. Yetenekle İlgili Örnek Rol Oyunu:
"Bu saçmalıktan nefret ediyorum!"
Diye bağırdı Tia. Henüz saat sabahın dördüydü ve gözüne tek damla uyku girmemiş gibi duruyordu. Yaklaşık bir saattir kesintisiz tavana bakıyor ve kendi kendine saçmalıyordu. Sonunda buna dayanamayacağını hissetti, tavan her dakika daha çok yaklaşıyordu sanki ona. Ağır ağır nefes almaya başlamıştı, gerçekten kötü bir durum. Buna bir son vermek amacıyla yatağından doğrulmaya çalışırken büyükçe bir kedi yatağa atladı.
"Git başımda Niona"
Diye mırıldandı bu sefer kadın. doğrulamıyordu bile. Kedi santim santim ona yaklaşıyor ve hareketini engelliyordu. Kadın sonunda dayanamayarak yorganın kenarından çıkardı eliyle çevik bir harekette bulunup kediyi boynundan kavradı. Siyam kedisi, buna hiç şaşırmamış gibi kadına dik gözlerle bakmayı sürdürünce Tia, buna da dayanamayarakgözlerini kapatarak kediyi yere koydu yavaşça. Bir şekilde, yatakta doğrulmuştu sonunda. Sinirden ve sıcaktan kızarmış yüzüyle birlikte saçlarınında diplerden kızardığını farketti. Gerçekten, gülünç görünüyor olmalıydı. Buruşuk bir ağızla ellerine baktı, bir kaç saniye içinde. Beyaz elleri, sıcaktan hafifçe şişmişlerdi. Oflayarak -ve bunu pek takmamaya çalışarak- ellerini tarak gibi kullanarak kakülleriyle birlikte bütün saçını geriye doğru attı, tarar gibi yaparak. Şimdiki hali istediği gibi olmuş olmalıydı, simsiyah. Bir miktar düzensiz kalp atışlarının düzelmesini bekledi, yine de çok zaman kaybetmeden ayaklandı. Soğuk mermer zemine çıplak ayaklarını aynı anda değdirdiğinde, bir miktar da olsun ürperdiğini hissetti, fakat soğukluk, onu gerçekten kendine getirmişti. Yüzüne hoş bir tebessüm yayılırken ayaklandı ve odanının diğer ucuna, balkona doğru yürümeye başladı. Siyam kedisi, genç kadının ayakları altında dolanmaktan resmen zevk alıyor çılgınca kendini sağ sola atıyordu, ezilmekten korkmayarak belli ki. Bu sırada Tia' nın yüzündeki gülümsemeyi arttıran soğuk zemin neredeyse sonlanmıştı. Balkonun kapısını örten kalın bordo perdeleri varmasıyla, var gücüyle onları yanlara doğru açması bir oldu. Tam istediği gibiydi. Karanlık, fakat mavi bir karanlık, muhteşem tam ayın aydınlattığı soğuk bir karanlık. Bir süre dışarıyı süzdükten sonrada çok zaman kaybetmeden kapıyı açtı. Balkon kapısının açılmasıyla içeri inanılmaz soğuk bir hava kütlesi girmişti. Tüylerinin diken diken olduğunu hisseden genç kadının uzun düz saçları, uçlarından kıvrılmaya başlamış, dibinden de son hızıyla mavileşiyordu. Elini sırtına atıp bir tutam saç tuttu, gerçekten kıpkıvırcık olmuşlardı. Balkondan dışarı bakarken, gözlerini kısıp kıkırdamaya başladı. Buna alışmış olamsı gerekiyordu fakat, her karşılaştığında gülemeden duramıyordu. Bir kaç dakika dışarıdaki güzelliği süzdükten sonra balkonunda duran eski, üç ayak üstünde suran teleskobuna baktı. Teleskobun, onca yılın verdiği acımasız darbelere nasıl bu kadar iyi dayanabildiğine hala şaşırıyordu. Neyse ki onunla mutluydu, en azından işini çok güzel görüyordu. Yine de ilginç bir şekilde, o an ona bakmak istemediğini düşündü ve arkasını dönerek, tekrar içeriye adım attı. İçeriye girdiğinde kedisi, soğuktan saklandığı yerden fırlamış tekrar ayakları altına dolanmıştı. Yine kediyi takmayarak yoluna devam etmeyi tercih etmişti, doğrusu, kediye bu saatte mama vermeye kalkarsa, her sabah bu saatte tepesine çıkarak onu uyandıracağından korkuyordu. Sessizce küçük odaya bağlı banyosuna doğru seğirtti.
Çok büyük olmayan banyo, küçüklüğünün aksine özenle döşenmişti. Beyaz mermerlerin üstündeki siyah desenlerin banyoya her zaman hoş bir hava kattığını düşünmüştür Tia. Genç kadın hoş banyoya girdiğinde, ışığı yakmak yerine, karanlığa alışan gözleriyle banyoyu hafifçe süzerek küçük pencereye doğru ilerleyerek pencere önündeki perdeyi çekiştirdi. Bir anda içeri dolan ay ışığıyla yüzündeki gülümsemenin artmasıyl, çok zaman kaybetmeden aynaya doğru döndü. Bir aniçinde dehşete kapılacağını düşünmüştü, fakat sonuçtan memnundu. Gözlerinin altı hafifçe morarmıştı, tahmin etmişti aslında fakat, bu onun için pekte sorun değildi. Sadece aynaya bakmaya devam ederek burnuna çevirdi gözlerini. Küçülmüştü, ve gülünçtü. Tek kaşını şaşkınca kaldırıp, gözlerini saçlarına çevirdi. Tam istediği gibiydi. Bir kaç saniye de kaküllerinisüzdükten sonra geriye çakilerek aynadaki portresine baktı. Tam anlamıyla mükemmeldi. Uzun, koyu mavi kaküllü saçları, çekik uzun kirpikli gözleri, makul kalınlıkta kırmızı dudakları ve ince, sivri burnu. İkinci kez kıkırdadı, gerçekten, kendine aşık olabilirdi. Aslında bunları kolayca ve aynaya bakmadan farkedip, yapabileceğini bilmesine rağmen, kendine oyun oynamayı, evin içinde küçük tiyatrolar çevirmeyi seviyordu. Bir süre mükemmel yüzüne şirin bir gülücükle baktıktan sonra aynaya küçük bir öpücük kondurarak geriye kaykıldı, topuklarının üzerinde dönerek kapıya doğru yöneldi. Belki Niona' yı alışmasın diye aç bırakıyordu, fakat kazınmak... Pekte hoşuna gitmiyordu...
|
| | | Aleida Widmore Kemik Torbası Sahibesi & Yönetici
Mesaj Sayısı : 530 Mücadele Tarafı : Widmore. Sihirsel Soy : Safkan. Evcil Hayvanı : Kedi - Ralph. Kayıt tarihi : 22/07/10
Bilgiler Quidditch Mevkiî: Rpg Puanı: (100/100) Düello Gücü: (0/0)
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Ptsi Tem. 04, 2011 4:21 pm | |
| Rio, yazdığınız rp karakterinize ait değil. Anladığım kadarıyla kurgunuzda da özel bir yeri yok. Bu yüzden başvurunuz kabul edilmedi.
Dipnot: "Sihir Bakanı" ya da "Hogwarts Müdürü" diye dönüşülecek kişi modeli yoktur, o bölüm dönüşmek istenilen ünlüyü yazmak için bulunmaktadır. | |
| | | Desiree Widmore Gryffindor V. Sınıf & Sınıf Başkanı
Mesaj Sayısı : 281 Doğum tarihi : 04/01/97 Yaş : 27 Mücadele Tarafı : Bana Widmore'lar para veriyor. Sihirsel Soy : Melez. Kayıt tarihi : 28/07/09
Bilgiler Quidditch Mevkiî: Rpg Puanı: (98/100) Düello Gücü: (0/0)
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Ptsi Tem. 04, 2011 5:02 pm | |
| Karakterin; Adı / Soyadı:Desiree Schult Rpg Puanı:98 Rpg Deneyimi:3 yıl sanırım. Kişisel Özellikleri:Fazlasıyla sakin bir kızdır. Umursamazdır ama hırslıdır. Daima karşısındakinden ilk adımı bekler. Bir Gryffindor öğrencisine göre çok da cesur değildir. Sessizliği sever. Kitap okumaya bayılır. İnsanlarla iletişimi pek iyi olmasa da kolay arkadaş edinir. Kendine benzeyenlerle daima tanışmak için can atar. Huzuru sever. Hafızası iyi değildir. Bazı şeyleri hiç hatırlamaz. Bazen insanları bile unutabilir. Bu bir hastalık olduğundan arkadaşlarıyla sorun yaşamıyor. Yalan söylemekte iyidir fakat aniden yalan söyleyemez. Çünkü heyecanlanır. Dostlarına karşı bir gizlisi yoktur. Duygularını ifade etmekte zorluk çeker. Aile Geçmişi: Babası muggle olduğundan katledilmiş. Soylu bir aileden gelmesine karşın çok zengin değil. Annesiyle yaşıyor sayılabilir. Annesiyle pek iyi anlaşamıyor. Annesi büyücü ama muggle hayatı sürüyor. Üvey babasını gerçek babası gibi seviyor. Üvey babası da büyücü. Annesi metamorfmagus yeteneğine sahip. Babasının da ailesinde bir iki büyücü var ve onlarda metamurfmagus yeteneklerine sahipler. Büyük annesi ise veela yeteneğine sahip. Yeteneği almadaki amacı: Yeteneği ona çok yarayacak çünkü sessizliği seven biri. Tanındığı yerlere kılık değiştirip girebilecek ve annesinden rahatça kaçabilecek. Kimse onu tanımadığında özgür olduğunu düşünür hep. Dönüşeceği Görünüm:Susan Coffey. Yetenekle İlgili Örnek Rol Oyunu:
Gürültüyle uyandığımda artık gitme vakti geldiğini anlamıştım. Hiç bir hazırlığım yoktu. Kimseye haber de vermemiştim. Hizmetçiler yapabilirlerdi tüm işlerimi. Ama onlara emir vermekten hoşlanmıyordum. Onlar da benden hoşlanmıyorlardı zaten. Bu evdeki tek işleri dedikodu. Onlardan nefret ediyorum.
Yavaşça kalktım ve sarı saçlarımı mavi tokam ile tutturdum. Aynadaki görüntüm berbattı. Neredeyse uyumamaktan morarmış göz çevrelerim ve kızarmış gözlerim beni canavar gibi gösteriyordu. Kabarmış saçlarımı saçma bir şekilde toplamıştım. Adete yıllardır yıkanmayan birini andırıyordum. İlk yapmam gereken bir dul almak olacaktı. Üzerimdeki tek şey olan beyaz elbisemi üzerimden attım ve sıcak suların altına kendimi bıraktım. Beyaz vücudumda beyaz ellerimi gezdirirken, rahatladığımı,ve az da olsa uykusuzluğu unutabildiğimi fark ediyordum. Duştan çıktım ve havluya sarıldım. Beyaz mermerlerde ilerlerken, soğuk içime işliyordu. Hemen pencereyi kapattım ve dolabımın önüne dikildim. En üst raftaki beyaz üzerine siyah çiçekler olan çantayı kaptım ve aşağıya attım. Önce iç çamaşırlarımı ardından da bir dar kot ve pembe kalçalarıma kadar uzanan bluzu geçirdim üzerime. Uzun gri hırkamı da giydikten sonra raflarda bulduğum tüm kıyafetleri attım o kocaman beyaz çantaya. Bluzlar, kotlar, elbiseler... Takılarımı ve telefonumu da aldıktan sonra beyaz spor ayakkabılarımı giydim. Beyaz kapıyı sessizce açtım ve merdivenleri indim. Ortalıkta kimsecikler yoktu. Gürültü babamın odasından geliyordu. Hastalığı onu berbat bir hale sokmuştu. Ama şimdi onu düşünecek vaktim yoktu. Kapının kilidini sessizce açmayı becerdikten sonra kendimi dışarıya attım.
Dışarısı penceremden giren rüzgar gibi soğuk değildi. Islak yollarda ayakkabılarım sesler çıkartırken, adeta yankılanıyordu tüm sokakta bu sesler. Hafif hafif yağmur yağsa da ıslatmıyordu. Çimen kokan sokakta yürürken vücudumdaki değişiklikleri fark etmemek elde değildi. Bunu kendi isteğimle yapıyordum ama her yapışımda bana tuhaf geliyordu. Sarı düz saçlarımı kızıl dalgalı hali alması, sonra kolumda çıkan bazı benler ve belimin incelmesi. Tamamıyla farklı biriydim şimdi. Kimse beni tanımıyordu ve özgürlük benimleydi. Değişken bedenimin bana verdiği huzurla yoluma devam ettim ve annemin bu yeteneğimi bilmemesinin keyfini çıkardım. Ondan kurtulmak harikaydı. | |
| | | Aleida Widmore Kemik Torbası Sahibesi & Yönetici
Mesaj Sayısı : 530 Mücadele Tarafı : Widmore. Sihirsel Soy : Safkan. Evcil Hayvanı : Kedi - Ralph. Kayıt tarihi : 22/07/10
Bilgiler Quidditch Mevkiî: Rpg Puanı: (100/100) Düello Gücü: (0/0)
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Salı Tem. 05, 2011 5:05 pm | |
| | |
| | | Alojz Czekaj Ravenclaw VI. Sınıf
Mesaj Sayısı : 95 Evcil Hayvanı : Tembel hayvan, hayvanın peşinden koşarken ve onu beslerken harcadığı zamana acıyan biri olarak en zahmetsiz hayvanı seçmesi doğaldır. Kayıt tarihi : 28/05/11
Bilgiler Quidditch Mevkiî: Rpg Puanı: (90/100) Düello Gücü: (0/0)
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları C.tesi Tem. 09, 2011 8:21 pm | |
| Karakterin; Adı / Soyadı: Alojz Czekaj Rpg Puanı: 90 Rpg Deneyimi: 6 yıldan fazla Kişisel Özellikleri: Büyü dünyasının gizemlerine son radde meraklıdır. Asosyal ve insan ilişkileri konusunda son derece zayıf olmasına rağmen karşıdaki insanları kendi ilgilendiği alanda rahatlıkla çözebilen kıvrak bir zekaya sahiptir. Hemen herkesi bilgi konusunda rakibi olarak görür. O öğrendiğini kullanarak büyü dünyasına büyük bir etki yapacak şeyler yapmaktan ziyade beyninde işleyip çözümlemekle ilgilenmektedir. Ona göre bir şeylere etki etmek, öğrenilenleri ve çözülen gizemleri tepetaklak etmektir. Ancak mecbur kalırsa rastgele olarak aklından bilgi seçer ki bu her ne kadar düello, dersler ve büyücü turnuvası, quidditch gibi etkinliklerde işe yarasa da insan ilişkilerini genelde daha kötüye getirir. Son derece hırslı bir yapısı vardır ve ''boş'' olarak tabir ettiği şeylerle zaman yitirip istediğini almayı geciktirmekten nefret eder. Bu yüzden hayatını ve çevresini ona göre düzenlemiştir. Hatta evcil hayvanını bile. Ve istediklerini almak için her şeyi yapabilir rahatlıkla, yasadışı şeyleri bile. Gene de eğer metamorfmagus olursa bu yaptığı gizem casusluğu konusunda ona büyük katkıları olacaktır ki bunu rpde işleyeceğim. Aile Geçmişi: Ailesi kendisinin aksine sıradan insanlardan oluşmaktadır, amcası Stanko haricinde. Annesi Trina, Slovakya'nın en güzel cadılarından biri olarak bir çok muggle mafyasının ve büyük iş adamlarının dikkatini çekse de bir büyücü Slav olan babası Alojz Miru'nun karşısında hiçbirinin şansı olmamıştır. Bir kaç yıl sonra şaaşalı bir düğünle evlenen slav büyücü bir metamorfmagus olduğunu bildiği bu kadınla beraber dünyaya bir çocuk meydana getirmişlerdir ve hayatlarını İngilitere'de yaşamaya karar vermişlerdir. Ve beklemediği üzere, adını Alojz koydukları bu çocuk, asosyal ve aşırı tuhaf bulduğu kardeşi Stanko'nun huyunu almıştır. Yeteneği almadaki amacı: Karakter kurgusunu güçlendirmek ve renklendirmek Dönüşeceği Görünüm: Jaco van den Hoven Yetenekle İlgili Örnek Rol Oyunu:
Şans, son derece muallakta kalan bir kavram olmuştur şimdiye kadar. Ve insanlar yaşadıkları olayların şans mı yoksa şanssızlık mı olduğunu hiç bir zaman bilmezler. Herkese ''Erken karar verme hastasısınız'' diyen bilgin bir çiftçi ile ilgili bir çin hikayesi de bu konuda iyi bir tartışma alanı açmıştır. -Hani atını krala vermemekte ısrar eden köylü, sonra at yok olur, yerine bir sürü at gelir, oğlu tımar ederken atları düşüp bacağını kırar, sonra savaş olur herkes oğlundan olurken bununki evde kalır acıklıdır biraz- Bu yüzden olayları her olasılığa dair değerlendirmeyi tercih ederdi. Tabi hikayeleri özet geçip de, ana fikirini değerlendirmeye alarak. Yarın ne olacağını bilmek için gerçekten uzak görüşlü ve üstün zekalı olmak gereklidir. Bunlardan yoksun olan olacağı bariz olayları bile göremez ve kehanet gibi muğallakta olan saçma yollara başvurur. Tabi bundan gerçek kahinleri tenzih ediyordu Alojz. Zira tanıdıklarından bir tanesi gerçekten bu konuda iyiydi ve geleceği görmek için aslında bu yeteneğine ihtiyacı yoktu. Bunu ona söylediğinde o kahin bu türk konulara henüz aklının ereceği yaşa gelmediğini iddia etmişti bu çocuğun. Oysa aşırı derecede yanılıyordu.
Plan belliydi. Kütüphanedeki yasak bölüme gidecekti görüntüsünü değiştirerek ve peşine düşecekleri atlatmak için eski haline dönecekti çok zor duruma düşerse. Gerken tüm malzemeleri hazırlamıştı. Gideceği yeri, kitapları saklayacağı bölümü, kıyafetlerini değiştireceği zaman dilimini, kimlerle muhatap olacağını, hepsini, hepsini iyice araştırıp hesaplamıştı. Hatta, bir çok öğrencinin bilmediği güvenlik ayrıntılarını da teorde çözmüştü ama artık bakacaktı duruma göre. Zaten bir kaç gün sonra bu kitaplar yerlerine geri dönecekti. Bu yüzden en ufak vicdan azabı ve telaş hissetmiyordu. Cezaya kalma olasılığı bir tek onu endişelendiriyordu ama metamorfmagus görüntüsünü bilmeyenler neye dayanarak kendisini cezalandırabilirlerdi ki?
Slytherin binasına ait bir üniforma temin etmişti, şu an dersi olmadığından ortak salonda sivil cübbesi ile takılan bir arkadaşından. Onu susturmak için biraz paranın yeterli olduğunu biliyordu. Ona bu üniformayı neden aldığını söyleme salaklığında da elbette bulunmamıştı. Şu anda boş olan bir sınıfa geçti ve kapıyı iyice kapattı. Bereket ki koridorda hiç kimse yoktu. Zaten bu saatte öğrenciler ortak salonda olurlardı. Geç bir vakit değildi ama SBS sonrasıydı ve öğrenciler aşırı çalıştıkları zamanın acısını erkenden dinlenmeye çekilerek çıkarıyorlardı. Dolayısıyla bir iki Ravenclaw dışında kütüphanede bulunacak da kimse yoktu. Kütüphane görevlisine gelince o gün onların iki gıdım öğrencinin başında durma isteği olmayacağını iyi biliyordu. Gerçi ne olur ne olmaz diye de kontrol ettirmişti. Kıyafetlerini değiştirdikten sonra sıra görüntüsünü değiştirmeye gelmişti. Gözlerini kapattı ve odaklanmaya çalıştı. Burnunu, ağzını, gözlerini ve yüzünün geri kalan tüm ayrıntılarını hissetmeye ve hayal etmeye çalıştı. Sonra iyice konsantre olarak onların alacağı görüntüyü teker teker belirledi. Saçlarının şeklinin, boyunun uzunluğunun değişmesi bile önemliydi görev için. Bir süre sonra gözlerini açtığında cebinden hemen aynasını çıkardı ve şok oldu. Oh, tamam daha önce de bu yüzü görmüştü ama çok da sık görmediğinden her defasında şok oluyordu. Koyulaşan saçlarına ve değişen yüz hatlarına dokundu. Bu çocuğun sinsi bakışları bu üniformaya ne kadar da yakışıyordu. Gülümsedi, o yabancı çocuk da gülümsedi. Ardından aynayı cebine koydu ve yapacağı büyülerin listesini yeniden aklından geçirerek yavaş adımlarla sınıfın kapısına doğru ilerledi ve yavaş şekilde kapı kulpunu çevirerek kendine çekti. ''İyi günler.'' dedi karşısına çıkan bir Profesöre. Hayatında ilk defa gördüğü bu öğrenciye çok da dikkat etmeden karşılık vererek yanından geçip gitmişti adam. Bu iş eğlenceli olacaktı doğrusu.
(Önemli olan değişim anı olduğundan sonrasını işlemedim) | |
| | | Aleida Widmore Kemik Torbası Sahibesi & Yönetici
Mesaj Sayısı : 530 Mücadele Tarafı : Widmore. Sihirsel Soy : Safkan. Evcil Hayvanı : Kedi - Ralph. Kayıt tarihi : 22/07/10
Bilgiler Quidditch Mevkiî: Rpg Puanı: (100/100) Düello Gücü: (0/0)
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Ptsi Tem. 11, 2011 12:09 am | |
| Onaylandı. Yeteneğiniz Veriliyor. | |
| | | Ysebel Moore Gryffindor VI. Sınıf
Mesaj Sayısı : 154 Mücadele Tarafı : Sessizlik. Kayıt tarihi : 07/07/10
Bilgiler Quidditch Mevkiî: Rpg Puanı: (100/100) Düello Gücü: (30/60)
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Ptsi Tem. 18, 2011 11:58 am | |
| Adı / Soyadı: Ysebel Moore Rpg Puanı:100. Rpg Deneyimi: 4 sene. Kişisel Özellikleri: Ysebel nefret duygusunu kaybetmiş bir şeytan gibidir. Evet nefret edemez, ancak gerektiğinde nefret edilesi bir cadı olabilir. Karşısındaki kim olursa olsun, ters cevaplar vermekten kaçınmaz. Bakışları ile bile karşısındakini zehirleyebilen bir yılan gibidir. Sevimli kız maskesinin altında yatan gerçekliği göstermekten hiç çekinmez. Acı çektirmeyi çok sever. Kendisiyle uğraşanların hayatlarını cehenneme çevirmeye bayılır. Çabuk sinirlenir. Ailesinin erken vefatı hayatında birçok şeyi değiştirdiği gibi onu da değiştirmiştir. Ölümden korkmayan, pimi çekilmiş bir el bombası gibidir. Bunun dışında sessiz biridir. Bu sessizliği masumluğundan gelmese de, sevimliliği ile etrafındakileri kolayca kandırır. Güven konusunda çok problemleri vardır. Ancak o sıcak gülümsemesi ve sevimliliği etrafındakilerin ona hemen kanmasına neden olur. Kolay güven kazandığı için, yetenekli bir oyuncudur.Yalan söylemekten hiç kaçınmaz. Şımarık değil ama saygı olayına da pek girmez. Aile Geçmişi: Moore ailesi bünyesinde her türlü karanlık cadı ve büyücüleri bulundurmuş bir aile olmasına karşın, Ysebel'in anne tarafı ise oldukça aydınlık yanlısıdır. Tabi taraf tutma yanlısı olmayanlar da vardır. Ysebel'in annesi gibi. Anne tarafında çoğunlukla Veela görülür cadılarda. Büyücülerde ise animagus yeteneği göze çarpar. Baba tarafında pek fazla yetenek sahibi olmasa da Ysebel'in büyükannesi metamorfmagustur. Aile, dış etkiler tarafından değil de, tamamen iç bölünme ile yok olmuştur. Aile içi katliamlar artınca da geriye sadece Ysebel ve teyzesi kalmıştır. Yeteneği almadaki amacı:Ysebel büyükannesinin sanki yeniden doğmuş versiyonu gbidir. Onun gençlik dönemindeki görünüşüne ve kişiliğine sahiptir. Tamamen ona benzemesi için de bu yeteneğe sahip olması gerekiyor. Çünkü kurguma göre büyükannesine olan bu benzerliği peşinde büyük tehlikeleri de getirecektir. Bu yeteneğini kullanarak aslında büyükannesinin ölümünün bir kaza değil de cinayet olduğunu ve onu öldürenlerin şimdi de kendisinin peşinde olduğunu öğrenecek. Tabi sonra bunun sebebini araştırırken de hiçbir şeyin tesadüf eseri olmadığını anlayacak. Şimdilik kurgumun özetinin özeti bu. Rpler ile devamı gelecektir. Dönüşeceği Görünüm: Eliza - Kod:
-
[img]http://img855.imageshack.us/img855/736/94486790.png[/img] - Yetenekle İlgili Örnek Rol Oyunu::
Yağmur damlalarının sakinleştici sesini dinliyordu genç cadı. Evin camından, kapalı gökyüzüne bakarken havanın bu ani değişimi onu ürkütmüştü. Normalde olsa kesinlikle sevinç çığlıkları atarak dışarı atardı kendisini. Ancak son günlerde korku dolu anlara tanık olduğu için, ürperti hissetti. Sanki karanlık günlerin onu beklediğine dair bir işaretti bu. Sabah, gözüne giren o tatlı gün ışığı ile uyanmıştı. Ancak aldığı o telefondan sonra hava birden kapandı. Telefonda ise cevap veren olmamıştı. Kim olduğunu sordukça nefes alma sesi arttı. En sonunda gözleri dolan genç cadı artık burayı aramamsı gerektiğini söyledi yüksek sesle. Telefondaki kişiyi korkutmak istemişse de, sesi daha çok çaresizliğin izlerini taşıyordu. Yüzüne kapanan telefon ise cevabı olmuştu. Bu hafta içerisinde yaklaşık on ikinci telefondu bu. Arayan kişi kim ise Ysebel açtığında konuşmuyor, bir başkası açtığında ise Ysebel'i istiyordu. Genç cadı telefonu açan herkese sesin bir erkek sesi mi yoksa bayan sesi mi olduğunu sorduğunda cevap hep aynı oluyordu. Ne erkek sesi kadar kalın, ne de kadın sesi kadar ince. Sanki cinsiyetsiz gibi. Şimdi ise yağmur damlalarının camdan süzülmesini izlerken korku onu derinlemesine sarıyordu. Başlarda aptal bir telefon şakası sanmıştı. Sonuçta bir muggle mahallesinde yaşarken böyle durumlarla karşılaşma olasılığı oldukça yüksekti. Ancak içindeki o sıkıntıya da engel olmuyordu bu düşünce. Yağmur damlalarını izlemeye o kadar dalmıştı ki, alt kattan gelen tıkırtıları duymamıştı. Yukarı çıkan o sert adımları, hatta odasına giren siyah pelerinli adamı bile. Düşünceleriyle o kadar meşguldü ki, yağmur damlalarına adeta hipnotize olmuş gibi bakıyordu. Bir an arkasındaki hareket ile ensesindeki tüylerin diken diken olduğunu hissetti. Camdan adamın karaltısını fark edince çaktırmadan koltuğunun yanındaki asaya uzandı ve hızla arkasını dönüp; "Distrain" dedi. Asasından fırlayan büyü ile adam bayıldı. Tam koşarak aşağıya inecekti ki, adamın yalnız olmadığını fark etti. Merdivenlerde başka birisiyle karşılaşınca korktu. Arasından en az beş kişi daha geliyordu. Adam daha büyüsünü söyleyemeden Ysebel koşarak odasına döndü ve kapıyı kilitledi. Ne yapacağını bilmiyordu. Korkuyla etrafına baktı. Yerde yatan adam kısa sürede ayaklanırdı. Zaten ona gerek kalmadan merdivendeki büyücüler içeri kolayca girebilirlerdi. Çıkış yolu düşündü ancak kapısının önündeki hareketi fark edince durdu. Kapı kolunun dönmesi ile büyücünün asasını içeri doğrultması bir oldu. Adrenalinin etkisiyle genç cadı kendimi camdan aşağı attı. İkinci kattan çimene düşerken canı acıdı. Ancak yağmur otları yumuşattığı için sadece acıma ile kaldı. Koşarak sıra sıra dizilmiş evlerin önünden geçip, arka sokaklardan birine girdi. Ne yapacağını düşünürken, birden aklına geçen gün tanıştığı adam geldi. Neden olduğunu bilmese de o adama o an güvenmişti. Şimdi de adamın evinin önüne cisimlendi. Oldukça yaşlı bir büyücü olmasına karşın, diğer yaşıtlarından daha genç gösteriyordu bu büyücü. Ayrıca çok daha bakımlıydı, orası kesindi zaten. Bir malikanede yaşıyor olmasından, zengin olduğunu anlamıştı genç cadı. Tabi şimdi bunların hiçbirini düşünecek durumda değildi. Bir sorun vardı evde. Normalden daha karanlık ve eski görünüyordu. Halbuki ilk geldiklerinde göz kamaştıran parlaklığından çok etkilenmişti Ysebel. Yağmurdan yapışan saçları ve kıyafetini umursamadan büyücünün evine doğru ilerledi. Koruma büyüsü yok muydu bu evin? Ysebel endişe ile daha da hızlı hareket ederek içeriye girdiğinde korkusu daha da arttı. Etrafına baktığında yerdeki kırık tahta parçaları, yere düşmüş o elmas avize ve parçalanmış kitaplar ile kaşılaştı genç cadı. Üzüntüsü daha da artarken üst kata çıkan sarmal merdivene ilerledi. Her adımında tahta gıcırtısı daha da artıyor gibiydi. Bu yüzden olabildiğince yavaş çıktı. Burada ne aradığını bilmiyordu. Ancak içinden bir ses yaşlı adama yardım etmesi gerektiğini söylüyordu. Normalde kimseye yardım etmeyi sevmezdi. Yine de ilerlemeye devam etti. Asasını sıkıca önünde tutuyor, herhangi bir saldırı anında hazırlıklı olmak adına bildiği bütün saldırı büyülerini aklından bir kez daha geçiriyordu. Merdivenin sonuna geldiğinde solunda kalan kapının aralık olduğunu fark etti. Yavaşça oraya doğru ilerlediğinde ne ile karşılaşacağını bilmediği için kendisini en kötüsüne hazırladı. Büyücü ölmüş olabilirdi. Vahşice katledilmiş ya da bu bir tuzak bile olabilirdi. Peşindekilerin kim olduğunu bilmiyordu. Son zamanlarda da yanlış olarak sayılacak hiçbir şey yapmamıştı. Adımını odadan içeri attığı anda kapının arkasından çıkan biri tarafından arkadan yakalandı. Boğazına uzatılan asanın korkusu ile kendi asasını düşürdü. "Burada ne işin var?" pek kalın olmasa da bir erkeğe ait olduğunu anlamıştı genç cadı. Son zamanlarda çok ağlıyordu ancak kendini tutamadı yine. Gözlerinden süzülen yaşlar ve boğazının düğümlenmesi ile ilginç bir ses tonu ile; "Neden bunu yapıyorsunuz?" dedi. Aslında böyle bir durumda sorulacak tuhaf sorulardan biriydi bu. Serbest bırakıldığını anladığında hemen asasına uzandı ve arkasını döndü. Genç bir büyücüydü karşısındaki. Az önce evinde ona saldıranlardan oldukça farklıydı. Dağılmış saçları ve ince vücudu ile orantılı uzunluktaki boyu dikkat çekiciydi. Genç büyücü sorun yok dercesine iki elini de kaldırınca genç cadı rahatlamak ile saldırmak arasında kaldı. Bu sırada odaya giren üçüncü bir şahıs ile şaşkına döndü genç cadı. Yardımını istemek için geldiği bu malikanenin sahibi o yaşlı büyücüydü. Ne diyeceğini bilemeyen Ysebel öylece bakakaldı. Asası elinden kaydığında halen büyücüye bakakalmıştı. Öldüğüne emindi halbuki. "Asanı alsan iyi olur, genç cadı Ysebel. Ona ihtiyacın olacak. Yolumuz da uzun. Gel, yolda konuşalım bütün bunları." dedi. Ysebel hemen asasını kaptı ve genç büyücüyle beraber yaşlı adamın peşinden gitti. Adama tutunduğunda nereye gidecekleriyle ilgili en ufak bir fikri yoktu.
Cisimlenme süreci her zaman tuhaf gelmiştir genç cadıya. Ancak şimdi aklında tek bir düşünce vardı, hayatta kalmak. Yaşlı adam onları orman gibi bir yerde bulunan o az önceki malikane gibi oldukça lüks görünen bir eve getirdi. Ev tek katlı olmasına rağmen oldukça genişti. Arkasında ise harika bir göl vardı. İçeri girdiklerinde genç büyücü ve yaşlı adam ortama olan aşinalıklarını belli etmek istercesine içeri girip kendilerine rahat birer köşe buldular. Ortamın büyüsüne kapılan genç cadı ise hayranlıkla etrafına baktı. Bu arada tuhaf bir hızla çay yapmıştı o genç büyücü. Koltuklardan birine yerleşen Ysebel; bütün olanları anlattı. Peşindeki o karanlık büyücüleri ve o tuhaf telefonları. Çayından bir yudum aldığında, bitki çayı olduğunu fark etti. Daha önce hiç içmediği bir bitki çayıydı. Tadını da çok sevmişti. Derin bir nefes alırken, yaşlı adamla göz göze geldi. Onu inceliyor gibiydi. Sonra da söze girdi. " Ysebel, ona o kadar benziyorsun ki. Seni ilk gördüğümde, sanki mezarından çıkıp bana geldi sandım." Kimden bahsettiğini biliyordu genç cadı. Büyükannesi. Ona olan benzerliği herkesin dilindeydi. "Bu adamlar, karanlık büyücüler. Ne olursa olsun onlardan uzak durmalısın Ysebel. Onlar senin peşindeler. Kesinlikle onlardan saklanmalısın. Biz elimizden geldiğince seni onlardan saklayacağız. Ancak herhangi bir saldırı anında lütfen, sadece kaç. Güvenli olduğunu düşündüğün hiçbir yer güvenli değil. Sadece buna benzer yerlerde saklanabilirsin. " dedi. Büyücünün sesindeki korku Ysebel'in tüylerini diken diken etti. "Peki ama neden? Neden benim peşimdeler? Ben ne yaptım ki onlara?" diye sordu çaresizlik dolu ses tonuyla. Yaşlı büyücünün bakışlarını kaçırdığını fark etti. "Sen değil, tatlım. Biz yaptık." Adam bir süre duraksadıktan sonra; "Büyükannen ve ben." dedi tek nefeste. Halen anlamlandıramıyordu genç cadı. Ne yapmış olabilirlerdi, merak ediyordu. Başı öne düşmüş, sanki bir şeyler düşünüyordu. Genç büyücü odaya girdiğinde onun ne zaman odadan çıktığını düşünmeden edemedi genç cadı. Fark etmemişti bile. Yaşlı adam genç büyücüyü yeni fark etmiş gibi başını kaldırdı ve Ysebel'e dönüp; "Ah bu arada, sizi tanıştırayım. Bu benim torunum Charles. Charles, bu genç hanım da Ysebel." dedi. Ysebel başını hafifçe eğdi. Genç büyücü de kızardı. Normalde olsa Ysebel bunu çok şirin bulurdu. Ancak yine söyleneceği üzere, normal bir durum değildi bu. Yaşlı adamın ayaklanması ile Ysebel de ayaklandı. "Ben bir süre buralarda olmayacağım, sana kuru ve temiz kıyafetler verir Charles. Tabi bu arada, Ysebel, senden tek ricam var. Lütfen ben olmadığım zamanlarda yeteneğini kullan ve bu görüntünden uzaklaş. Yeteneğin var değil mi? Çünkü büyükannen, onun da vardı." Ysebel evet anlamında başını salladı ve yaşlı adamın cisimlenmesini izledi. Sonra Charles'ın peşinden odalardan birine girdi. Genç büyücünün gösterdiği kıyafetleri aldı ve başka bir kapının önüne götürüldü. İçeri girdiğinde Charles'ın çoktan gittiğini fark etti. Kapıyı kapatıp kıyafetleri yatağın üzerine koydu. Etrafa baktığında bembeyaz duvar kağıtları, beyaz yatak ve beyaz dolaplardan oluşmuş bir odada bulunduğunu fark etti ve gülümsemeden edemedi. Beyaz rengini severdi. Büyük bir ayna vardı yatağın hemen karşısında. Orada kendisiyle karşılaşınca görüntüsünden utandı. O kadar ıslanmıştı ki saçları yanaklarına yapışmış, kıyafeti ise olduğundan koyu duruyordu. Aynanın hemen yanında birkaç hareketli resim olduğunu gördü. Yaklaşıp resimlere baktığında, şaşkınlıktan neredeyse küçük dilini yutacaktı. Kendisi vardı resimlerde. Dans ediyor, kahkaha atıyor ve tanımadığı ancak oldukça yakışıklı bir adama sarılıyordu. Adam yüzünü döndüğünde refleks olarak bir adım geri çekildi. Bu adam, o yaşlı büyücü. Büyük ihtimalle kadın da kendisi değil, büyükannesiydi. Aralarındaki benzerlikten birçok kişi şaşkınlıkla bahsederken Ysebel hep abartıldığını düşünürdü. Ancak kendi gözleriyle görmüş ve şok olmuştu. Demek ki bu yaşlı adam ile zamanında büyükannesinin bir ilişkisi vardı. Belki de bu yüzden kendisine yardım ediyordu. Sormak istediği o kadar çok soru vardı ki. Ancak beklemeliydi. Aynanın diğer tarafındaki beyaz kapıya baktı. Kapıyı açtığında bir banyo ile karşılaştı. Sevinçle hemen suyu açtı ve üzerindeki ıslak kıyafetlerden kurtulup kendini ılık suya attı. Su bedenine çarptıkça mutluluğu artıyordu adeta. Ancak kısa kesmesi gerektiğini biliyordu. Hemen suyu kapatıp dolaplardan birinden havlu buldu ve kurulandı. Charles'ın verdiği kıyafetleri giyip aynanın önüne geçti. Yaşlı adam ona yeteneğini kullanmasını söylemişti. Bu yüzden Ysebel görünümünü değiştirmeye başladı. Başta saçları değişirken, ten rengi ve vücut şekli aynı kaldı. Aynada bu değişimi izlemeyi çok seviyordu genç cadı. Bir mucize olarak görüyordu bu değişimi. Burun ve ağız şekli de değişirken değişmeyen tek yeri gözlerinin şekli oldu. Göz rengi değişmiş, hatta burnu ve elmacık kemikleri üzerine çiller yerleşmişti. Ancak yine de onu gerçekten tanıyanlar gözünün şeklinden hangi görünüme bürünürse bürünsün onun Ysebel olduğunu anlıyorlardı. Değişim tamamlandıktan sonra saçlarını havluyla kurulayıp ıslak kıyafetleriyle beraber kirli sepetine attı. Böyle bir yerde kirli sepetinin bulmasına şaşırmıştı şaşırmasına. Kapıdan çıktığında nefis bir kokuyla kendine geldi adeta. Charles harika bir yemek yapıyordu. Yüzünde büyük bir gülümseme ile ona doğru ilerledi. Arkasından baktığında o kadar sevimli görünüyordu ki, birkaç dakika onu izledi genç cadı. Çorba benzeri bir şey yapıyor gibiydi. Elinde kepçesi ile arkasına döndüğünde tuhaf bir ses tonuyla çığlık attı. Onun korkusuyla Ysebel de çığlık attı. Kepçesini çorba damlalarını sıçratarak savurduğunda son anda kurtuldu genç cadı. "Charles bekle. Dur! Benim, Ysebel." dedi ellerini teslim anlamında kaldırıp. "Charles ona yaklaşıp şüpheyle gözlerinin içine baktı. Ne gördüğünü bilmiyordu genç cadı. Ancak bir süre sonra Charles'ın sakinleşip yüzünde büyük bir gülümsemeyle kepçeyi masaya bıraktığını gördü. "Az önceki yaşadıklarımızı unutursak sevinirim. Öyle çığlık attığımı birinden duyarsam çok kötü olur. Özellikle büyükbabam. O kesinlikle her seferinde benimle dalga geçmek için kullanır bunu." dedi yapmacık bir tehditkar havayla. Ysebel kahkaha atarak cevap verdi. "Bilemiyorum bana oldukça efsanevi bir an gibi geldi. Bence bunun kayda geçmesi gerek." dedi. İkisi de beraber gülüyorlardı. Yeni tanışmış olmalarına rağmen, oldukça iyi anlaşmaya başlamışlardı. Ysebel farkında değildi, ancak Charles şimdiden onu hayranlıkla izliyordu. Evden yükselen kahkaha sesleri ormanda yükselirken, koruma kalkanının dışında, yaşlı büyücü, biricik sevgilisi Jolaine'in hayatını kurtaramamış olmanın verdiği keder ve hırsla, en azından torununun hayatını kurtarmak adına yollar arıyordu.
| |
| | | Jamie Lea d'Estaign Cadı
Mesaj Sayısı : 532 Doğum tarihi : 13/08/92 Yaş : 31 Evcil Hayvanı : Faruk K Kayıt tarihi : 02/06/11
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Ptsi Tem. 18, 2011 1:51 pm | |
| Kabul edildiniz. Yeteneğiniz veriliyor. | |
| | | Linda Kathleen Evans Gryffindor V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 69 Kayıt tarihi : 13/08/11
Bilgiler Quidditch Mevkiî: Arayıcı Rpg Puanı: (91/100) Düello Gücü: (0/0)
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları C.tesi Ağus. 13, 2011 11:14 pm | |
| Adı / Soyadı: Linda Kathleen Evans Rpg Puanı: Doksan bir Rpg Deneyimi: İki yıl Kişisel Özellikleri: Kibirden uzak olmasına rağmen tam bir Gryffindor olduğu söylenemez. Çok sevdiği kişiler için her şeyi yapabilir ancak sevmediği kişileri de öldürme isteğiyle yanıp tutuştuğu bir gerçektir. Bu gibi durumlarda kavga etmekten de çekinmez. Hiç kimsenin annesi ile ilgili bir şey söylemeye hakkı olmadığını düşünür ki hele de kötü bir şey söylediyse, Godric Gryffindor ile uzaktan yakından alakasını kuramazsınız. Muggleları korur. Onlara bulanık denlmesinden hoşlanmaz ve ev cinlerine karşı çok ayrı bir sempatisi vardır. Onları korumak için çalışmaktadır. Aile Geçmişi: Muggle doğumlu ancak çok sevdiği ve ondan bir yaş büyük kuzeni muggle doğumlu bir büyücüdür ki bundan dolayı büyüden haberdardır ve küçüklüğünde sihri bilmese de çok kullanmıştır ve büyülerde gayet başarılı bir cadıdır. Godric’s Hollow da doğdu ve büyüdü. Annesi, genç cadı daha iki yaşındayken yanlışla yaptığı –kendisi bilmiyor- bir büyü sonucu ölmüş. Babası ölüm nedenini söylememekte kararlığını korumaktadır ve oturdukları yerin yakınında bir pastahanesi var. Annesinden kalmıştır ona da ailesinden ve onada ailesinden kalmadır ve ne kadar bilinmese de nesillerdir Evanslarındır. Eskiden birlikte işletirlermiş. Noel babayı hala seviyor ve inanıyor. Yeteneği almadaki amacı: Muggle olmasına rağmen aldığı bu yetenek merak uyandırmıştır; çünkü kendi de biliyor ki bu genetik bir yetenek ve ailesinde bu yeteneğin olmasında imkan yok. İşte o zaman ailesini sorgulamaya başlıyor -ki gerçekten evlat edinildiğini öğreniyor.- Yani evlatlık olduğunu gösterecek bir yetenek bu ^.^ Dönüşeceği Görünüm: Mona Johannesson Yetenekle İlgili Örnek Rol Oyunu:
- Spoiler:
Kulağını feci şekilde tırmalayan bu sesten kurtulmanın sevinciyle, trenden hızla indi. Eve bir durak daha olmasını takmıyordu. Zorunlu olmasa o eve geri dönmezdi zaten. İstasyondaki değişik tiplere aldırmadan çıkışa doğru adımlarını atmaya başladı yavaş yavaş. Ayakkabısının topuğu olmamasına rağmen çıkardığı topuk sesleri, istasyonun yılların yorgunluğunu üzerinden atmak istercesine soyulmuş duvarlarına çarparak, geri geliyordu. Ne kadar uğraşsa da gözlerini alamıyordu birkaç tane, ırkının ne olduğunu çözemediği, tipsizden. Siyah uzun saçlarıyla köşeye sinmiş, genetiklerinde bozukluk olduğunu tahmin ettiği bir gençten çok uzun süre gözlerini alamadı. Birine o kadar çok benzetiyordu ki gidip kim olduğunu bile sorabilirdi. Neyse ki kendini tutabilmişti. Siyah göz kalemiyle mavi gözlerindeki ışıltıyı ne kadar kapatmaya çalıştıysa o kadar parlamıştı sanki. Tenindeki siyah kaplamayı temizlese gerçekten etkileyici olabilirdi. Bakışlarını zor da olsa önündeki yola dikti.
Çıkışa yaklaştığında yağmur damlalarının seslerini duydu. Yavaş mı daha az ıslanırım, koşarak mı daha az ıslanırım? Bu soru beyninin yıllardır kendiyle tartıştığı ilginç ve saçma bir soruydu. Sanki birkaç hücre ayrı konularda cephe oluşturmuş ve sonu gelmeyen bir savaştaydılar. Tıpkı ruhundaki karanlık ve aydınlık savaşı gibi bir durumdu bu. Koşarsa yağmur damlalarını kendine çekerdi ve ıslanırdı; fakat koşmazsa da yağmur damlalarının istisnasız hedefi olacaktı. “Bunu tartışacağına asanla bir şemsiye yapsan, daha mantıklı olabilir.” Kendi sesini duyduğunda durdu. Soğuktan göğsünde birleştirdiği kollarını indirerek ceketinin iç cebindeki asasını eline aldı. Gözlerini etrafında gezdirdi. İç sesinin, ruhunda yaptığı yankılar delirme belirtisi olabilirdi. Burada kimse yoktu... Tanrım, lanet olsun!, diye düşünerek saçlarını dağıttı ve asasını ceketinin iç cebindeki yerine yerleştirdi. “Hey, ben buradayım.” Kafamı sallayarak lanet sesi susturmaya çalıştı. Fakat ‘Buradayım!’ şeklindeki feryatları yankılanıp duruyordu. Fark etmeden adımlarını hızlandırdı. Yağmur seslerini şimdi daha iyi duyabiliyordu. Pat, pat, pat…
Gözlerinde yaşların biriktiğini hissediyordu. Mavi gözlerini sıkarak onları engelleme çabalarına girişse de çoktan yolun sonunda olan yaşların bazıları yanaklarından süzülmüştü bile. İçinden yükselen feryatların üstesinden gelmek için çığlık dudaklarında kaldı. Ses sonunda gitmişti… Tanrıya şükür dualarını göndererek derin bir nefes aldı ve kuruyan dudaklarımı yaladı. Başını kaldırdığında çıkışı görebildiğini fark etti. Kaşlarını çatarak başını salladı hafifçe. İstasyon çıkışının neden toprak bir zeminde olduğunu anlayamıyordu. Yağmur yağdığında çamur olacağını düşünmüyorlar mıydı?
“Muggleların aklı bu kadar işte Evans. İğrenç yaratıklar.” “KAPA ÇENENİ!” “Haha, önce sen susmalısın.” “Ben-zaten-konuşmuyorum.” “Dün akşam, sarı renkli peruğuyla sürekli öksüren, bulanık meteoroloji sunucusu, bugünün güneşli olacağını söylediğinde ne kadar doğru söylüyorsa sende o kadar konuşmuyorsun, emin ol… Hem sence ben kendim mi konuşuyorum? Bunları sen söylüyorsun Linda Kathleen Evans. Başkası değil.”
Bu kendisi olamazdı. Eğer kendi konuşuyorsa televizyondaki sunucuya bulanık demezdi asla. Kendi de bir muggledı sonuçta. Kendini gerçekten böyle mi nitelendiriyordu? Bulanık… Peki annesi de okuldayken bulanık diye çağrılıyor muydu? Burnunu çekti ve yanaklarından süzülen inci tanelerini elinin tersiyle sildi. Ruhunu parçalayan sebebin saçma olduğunu bilmesi gerekirdi. Omuzlarını dikleştirdi ve dudaklarını hareket ettirdi sessizce. “Ben bulanık değilim.”
Bunları düşünürken çıkışın köşesinde öylece beklediğimi fark etti. “APTAAL… Aptal…” Etrafında yankılanan şarkıyı duyduğunda sinirle nefes aldı ve dışarı adımını attı. PAT. Yapıştığı çamurlu yerde zar zor nefes alıyordu. Üstelik nasıl başardığını bilmediği bir şekilde yüz üstü düşmüştü. Ağzına dolan çamurları tükürdü ve ayağa kalkmaya çalıştı; ancak başarılı olduğu söylenemezdi. Kolunun çekildiğini hissettiğinde yağmur damlalarının ceketinde yarattığı ses dalgalarını işitti. Her bir damla içindeki sinir kazanına misafir oluyordu. Bunun yanında kendi sesinden duyduğu ve yankılanmakta olan şarkının, aptaldan sakara geçiş yapması da ateşe körükle gitmesine neden oluyordu. Dengesini ona çarpan çocuk sayesinde bulduğunda yüzündeki çamurları, sıyırdı. Saçlarına dokunmak bile istemiyordu ki; göz ucuyla çocuğun gülümsediğini gördü ve ellerinin genç cadının gittiğini… “Bu kızıl saçlara çamurlar hiç yakışmıyor bence.” Fısıltı denilebilecek tonlamadaki seslerini işittiğinde çocuktan şaşkınlıkla uzaklaştı. Hızlıca saçlarının uçlarını kavradı ve gözünün önüne getirdi. “KIZIL MI!?” Sesi neredeyse çığlık denilebilecek gibi çıkmıştı. Saçlarını kavrıyor, gözlerinin önüne getiriyor, ağlamaklı bir şekilde mırıldanıyordu. Çocuk yanına gelip kaşlarını çatarak “Sorun nedir?” diye sorduğunda hiçbir şey söylemedi. Sadece derin derin nefesler alıyor. Bu hayalinde ne zaman bitiğini bilmediği sesler gibi uzaklaşmasını istiyordu.
“Aah, tanrıya şükür… Ben hala sarışınım.” Her zaman boşluktan geldiğini hissettiği ses bu sefer tam sağından geliyordu. Başını hızla çevirdiğinde gözleri şaşkınlıkla açıldı. İşte orada duruyordu. Biraz saydam gibiydi ama bu kendisiydi ve sesin sahibiydi. Bir şeyler söylemek, kızmak ve bağırmak için dudaklarını aralıyor ama tekrar kapıyordu. Cisimleşmişti bu lanet ses! Uzun sarı saçları kızıla dönüşmüştü. Masmavi gözleri şimdi yeşildi. Karşısındaki cadı "Olamaz! Çillerin var!" dedi birden aşağılayıcı bir şekilde. Kendisine bakan bakışları şaşkınlıkla açılırken karşısındaki hayaletimsi cadı ona tiksintiyle bakıyordu. “Ne kadar da salaksın… Senin gibi birinin hayali olmaktan utanıyorum! Anlamadın mı? Sende Metamorfmagus yeteneği var.” Bir anda kendini bırakmaya yeltendi. Çamur zemine öylece düşmek istiyordu. Sadece düşmek ve içinde kaybolmak… Karşısında ona omuz silken ve kibirle ve kendini beğenmiş bir edayla gülümseyen kendisine baktı. “İyi de… Ben bir mugglelım. Metamorfmagus OLAMAM!” Sesi yükselmişti ve yanındaki çocukta neler olduğunu öğrenmeye oldukça meraklıydı. Ona ateş saçan gözlerle baktı ve sesini kontrol etmeksizin “Lanet olasıca MUGGLE. GİT BURADAN!” Ne diyordu böyle? Resmen hakaret etmişti. Kaşlarını çattı ve hayaletine –ya da her neyse- döndü. Kendisini aynaya dönüyormuş gibi hissediyordu. Bunu kendi yaratıyorsa bile iyi yaratıyordu… Düşüncelerini uzaklaştırmaya çalışıyordu k karşısındaki cadı konuştu aynı ego pompalanmış sesiyle. “Hey, sen o zaman… İğrenç bir muggle değilsin, evlat falan edinmişlerdir herhalde…” Etrafta yankılanan bir kahkaha atarak devam etti. “Veee bende iğrenç bulanık bir şizofreninin hayali olmuyorum böylece!”
| |
| | | Jamie Lea d'Estaign Cadı
Mesaj Sayısı : 532 Doğum tarihi : 13/08/92 Yaş : 31 Evcil Hayvanı : Faruk K Kayıt tarihi : 02/06/11
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Salı Ağus. 16, 2011 1:14 pm | |
| - Jamie Lea d'Estaign demiş ki:
- Kabul edildiniz. Yeteneğiniz veriliyor.
| |
| | | Catherine Arjuna Pur Karanlık Cadı
Mesaj Sayısı : 63 Kayıt tarihi : 25/05/11
Bilgiler Quidditch Mevkiî: Rpg Puanı: (100/100) Düello Gücü: (0/0)
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Çarş. Ağus. 24, 2011 5:20 pm | |
| Adı / Soyadı: Catherine Arjuna Pur Rpg Puanı: 100 Rpg Deneyimi: 6 sene. Kişisel Özellikleri: Kimse aslında onun tam olarak kişisel özelliklerini algılayamıyor. O kadar dengesiz ki. Ama bir o kadar da acımasız duygu yoksunu bir kadın Arjuna.Çıkarlarına ulaşmak için asla rengini belli etmez. Bulunduğu ortam neyi gerektiriyorsa öyle davranır. Sinsidir,sadisttir ve mazoşisttir. Aile Geçmişi: Arjuna'nın ailesi tamamen safkan ve tamamen karanlık. Eskiden Lord'un en parlak çağlarında her zaman ona en sadık ve en destek olan ailelerden bir tanesi. Karakterim İspanyol ve İspanyollardaki bir gelenek çocuk doğduğunda ailenin en yetkin kişisi ya da en sevilen kişisi çocuğa ismini ve ilerde olması gerektiği kişiliği kulağına fısıldar. Arjuna'nın kulağına bunları fısıldayan Karanlık Lord olduğu için neredeyse bebekliğinden beri ölüm yiyendir diyebiliriz. Yeteneği almadaki amacı:Çıkarlarına ve bulunduğu tarafa çok fazla katkı sağlayacaktır.Bu özellikle her yerde kendini başka biri olarak tanıtabilir , istediği her şeyi rahatlıkla yapabilir. Dönüşeceği Görünüm:Kate Upton Yetenekle İlgili Örnek Rol Oyunu:
- Spoiler:
Yataktan kalkmak benim için neden hep bu kadar zor? Lanet olası çarşaflarla iç içe geçmeyi , elimi yastığın altına sokmayı ve ordaki soğukluğun bütün vücuduma bir anda yayılmasını neden bu kadar seviyorum? Erken kalkma sebebime lanet ederken çıplak ayaklarım beyaz döşemeye değdi. Kızıl , uzun saçlarımla ellerim buluştuktan sonra yavaşça kalktım dünyada sevdiğim yegane şeylerden biri olan yatağımdan. İyi bir duşun iyi geleceğini biliyordum ama önce mutfağa uğramamda bi sakınca görmedim. Masasının üzerinde bulunan çanaktaki yeşil elmayı kırmızı dudaklarımı götürüp düzgün beyaz dişlerimle ısırdıktan sonra yavaşça çiğnemeye başladım. Güneş daha yeni doğmuştu belliydi. Etraf tatlı bir turunculukla aydınlanıyor , insanlar telaş içinde işlerine gitmeye çalışıyorlardı. Peki benim bugünkü işim neydi? Dudaklarım sinsi bir gülümsemeyle suratıma yayıldı. Bugün ben olarak değil , Kate olarak çıkacaktım sokağa ve işimi halletmem de sevgili arkadaşım Kate’in bana bayağı yardımı dokunacaktı.
Elmayı yarısı ısırık şekilde tekrar aldığım çanağa koyup holden banyoya doğru yürümeye başladım. Her adımımda bir kıyafetimi üzerimden bırakıyor , buğdaydan biraz daha açık olan tenimi havayla tamamen buluşması için özgür bırakıyordum. Son olarak çıplak kaldığımda artık duşa adımımı atmıştım. Suyu açtığımda gelen soğukluk bütün tüylerimi diken diken etse de bunu seviyordum. Yavaş yavaş kızıl saçlarımı ıslattım. Boynumdan aşağı kayan su bedenimin derinliklerine iniyor ve daha iyi hissetmemi sağlıyordu. Saçlarımda duyduğum sıcaklıkla kapalı mavi gözlerimi açtım ve duşun tam karşısındaki aynaya çevirdim onları. İşte başlıyordu.. Uzun ve düz saçlarım bir anda kısalıp dalgalandılar. Eski kızıllığımdan eser yoktu şimdi daha çok karamelden biraz daha açık sarıydılar. Saçlarımdaki sıcaklık burnuma ordan da dudaklarıma kaydı. Dudaklarım dolgunlaştı ve dudağımın sol üstünde küçük bir ben belirdi. Göğüslerim yeterince iri gelirdi bana benken,ama dönüşümümde daha da irileştiler. Belim biraz daha incelince dönüşümü tamamlamış olduğumu anladım. Aynada duran Arjuna değildi artık. O Kate’di. Erkeklerin gözdesi Kate..Duştan çıkınca yeni edindiğim ve bu görüntüme yakışacak olan iç çamaşırlarımı giydim. Ardından dolabımdaki sadece ve sadece Kate için ayırmış olduğum tarafı açıp , rengarenk elbise içinden en seksisini giydim.
Son olarak aynaya baktığımda görüntüden memnun bir şekilde gülümsedim Kate’e.Topuklu , kırmızı ayakkabılarımı da giydikten sonra Arjuna’yı evimde bırakarak dışarı ilk adımımı attım.
| |
| | | Aleida Widmore Kemik Torbası Sahibesi & Yönetici
Mesaj Sayısı : 530 Mücadele Tarafı : Widmore. Sihirsel Soy : Safkan. Evcil Hayvanı : Kedi - Ralph. Kayıt tarihi : 22/07/10
Bilgiler Quidditch Mevkiî: Rpg Puanı: (100/100) Düello Gücü: (0/0)
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Perş. Ağus. 25, 2011 12:24 am | |
| | |
| | | Envy Adams Ravenclaw V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 241 Sihirsel Soy : safkan Kayıt tarihi : 26/09/09
Bilgiler Quidditch Mevkiî: Rpg Puanı: (100/100) Düello Gücü: (0/0)
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Ptsi Ağus. 29, 2011 8:57 pm | |
| ;; Envy Adams ;; 100 ;; Beş yıl oldu sanırım. ;; Her zaman oldukça sakin, rahat ve zarif tavırlara sahip. Dünyada dert edinebileceği hiçbir şey yokmuş gibidir, ve bu gerçekten de aynen böyledir. Asla çok uçuk davranmasa da içinden geleni her daim yapar, çünkü yapmaması için yeterli bir sebebin asla olamayacağını düşünür. Her anın tadını çıkarır. Etik kuralları umursamaz. Korkunç derecede keskin bir zekaya sahiptir, ulu orta belli etmekten kaçındığı. Ukalalıktan olabildiğince kaçınsa dâhi yer yer insanları şaşırtabilir; ki bu aslen hoşuna da gider. İlgi çekmeye bayılan, erkek delisi, kusursuz ya da çok eksantrik biri değil, öyleymiş rolü de yapmaz. Aksine, doğallık her koşulda ilk planda gelir onun için. Bu nedenle yalan söylemekten de olabildiğince kaçınır, rol yapmaktan da. Çıkarları söz konusu olduğunda, değer verdiği şeyleri gözünü kırpmadan fedâ edebilecek kadar egoisttir. Kendisini sever, ve dünyasının merkezinde yine kendisi vardır. Kişiliğinin geri kalanı ve düşünceleri ise, bu merkezin etrafında şekillenir. Genellikle alaycılıkla perçinlenmiş sert bir üslubu olsa da, kasten kırıcı olmamaya dikkat eder. Özgürlüğüne düşkün olmasının yanısıra, başkalarının özgürlüğüne de düşkündür; adalet kavramını önemser. Ama kendisine zararı dokunabilecek bir konu varsa, olabildiğince uzak durur. Genellikle duygusallıktan uzak, mantıklı kararlar vermeye çalışır, yine de her şeyi buna bağlı değildir, yani bir robot olmaktan çok çok uzaktır. Yapıcı olanlar dışında, eleştiriler kesinlikle kendisini etkileyemez. Alınganlığı ve incinmeyi zayıf bir karakterle eşdeğer görür, ve o her daim güçlü kalmaya çabalayan bir kızdır. Açık açık kavga etmek ya da tartışmak, kesinlikle ona göre değildir. Eğer birisiyle bir sorunu varsa, bunu gizliden gizliye ve sessizce, bir şekilde halleder. Yapılan bir yanlışı asla affetmez, kin tutabilir. Kesinlikle, tamamen feministtir. Aynı zamanda, kadını her daim ikinci sınıf görmüş olan semavi dinlere inanmayıp, ilahi şeylere inanmaya daha yatkın bir yapısı olsaydı pagan olacağını söyler. İnsanlarla iletişim halinde bulunma konusunda pek iyi değildir. Oldukça çekingen olmasının yanısıra, gerçekten çok çabuk sıkılır. İlgisini canlı tutmak fazlacaa güçtür. Her zaman yeni şeyler arayışındadır. Kitap okuyup bir şeyler öğrenmeyi, Seyahate çıkmayı ve tabii yeni kişiler tanımayı bu nedenle çok sever. Psikoloji ve felsefe hakkında araştırma yapmayı sever, ilerde bu dallarda kariyer yapmayı planlar. İksirler ve Bitkibilim ile arası oldukça iyidir, doğaya bayılan bir kızdan da daha azı beklenemezdi zaten. Titiz, düzenli bir cadı olmasına rağmen fazlaca unutkan oluşu, onu bazen dağınıklığa itebiliyor. Kesinlikle planlı biri değildir, anlık kararlar verir ve hemen bunları uygulamaya koyar. Sabırsız olduğu söylenebilir. ;; 20 Kasım, Atina doğumlu. Annesi ingiliz ve babası yunan, fakat Kanada’da büyüdü. Bu nedenle Fransızca, İngilizce ve Yunanca biliyor. Aşırı ünlü, aşırı zengin ya da soylu bir ailesi yok, anne tarafının Morgan le Fay'e dayandığı söylentileri dışında pek ilgi çekici de değiller. Üst gelir grubuna ait, mutlu ve küçük bir aile onlarınkisi. Annesi Chloe bir Bitkibilimci, bu nedenle Envy doğayla iç içe bir çocukluk geçirdi. Babası ise daha çok Muggle dünyasında nam salmış bir işadamı, yerel bir medya şirketinin patronu. ;; Karakter kurgusuyla alakalı. Envy Adams bir film karakteri aslen, ve benim yarattığım Envy'nin bir müzik grubu olacak, genelde Muggle dünyasında bilinen. İki ayrı kişilik gibi olacak yani, müzikle uğraşan Envy ve normal, öğrenci Envy. Müzisyen Envy için, filmdeki görüntüleri kullanacağım. ;; Brie Larson
- Spoiler:
Dolgun, gül kurusu renkli dudaklarının arasından havaya karışan dumanlara bir kez daha bakakaldı genç kadın. Onların ince ve zarif kıvrımlarının önce yükselişini, sonra teker teker solarak havayla bir oluşları, onu her zaman cezbetmişti. Şu anki gibi bir çatışmanın ortasında bile. İzmariti sıkılgan bir tavırla yere fırlatıp deri çizmesinin topuğuyla ezdi, daha önemli işleri varken birkaç adamın kanını dökmek onun ilgisini çekmese de, kaçıp gidemezdi ya da elindeki bu fırsatı değerlendirmeden onları bırakamazdı. Kazanacağı neydi? Bir çeşit... deşarj. Tabii ki alacağı para, onun bu zahmete gitmesindeki en büyük etkendi fakat nefret ettiği bir şey yapmazdı asla, zevk aldığı da söylenebilirdi bu yüzden. Şizofren bir katil ya da dünyayı kurtardığını sanan meleklerden değildi. Sadece, eh, istediğini yapan bir kadın. Rocìo her zaman için, ne bundan fazlası oldu, ne de azı. Bu olağanlığın getirdiği soğukkanlı, sakin bir tavırla saklandığı harap olmuş duvarın ardından çıktı, gösterişli bir girişe gerek yoktu. Dudaklarının arasına bir sigara daha yerleştirirken sert bir ses tonuyla mırıldandı, çocuğuna kızan bir annenin sözleri. "Abrams, o gördüğüm bir Browning mi? Cidden mi? Aah, hem de altın kaplama. Koleksiyonumda güzel duracak desene, bence saçlarımla da uyumlu olur. Kibriti parmağının ucuyla söndürüp yere attı, omzuna astığı Steyr SPP onun durumda pek de kullanışlı sayılmasa da -fazla adam, az zaman ve büyük silah- Browning gibi basit bir tabancanın yanında çok daha fazla şansı vardı. Çevikliği ve insan gücünü unutun; Rocìo bir çatışmada tanrıları boşverip silahlara tapardı. Onu ölümden koruyacak olup, diğerlerini köprünün öbür tarafına yollayan güç neydi? Tanrı mı? Komik. Gözünün önüne düşen altın rengi bir saç tutamını kulağının arkasına sıkıştırıp kolunu ileri doğru uzattı, en ufak bir titreme yoktu. Gerisi genç kadının kahkahaları ve yerde yatan delik deşik cesetlerden ibaretti, omzundan aldığı yaranın bir önemi yoktu ya da fazla oyalanmasıyla. İşini temiz yapmak istiyordu belki, bu anlayışla karşılanabilirdi fakat bir bedenin ölümünün gerçekleşmesi için kafadan tek bir kurşun yeterdi çoğu zaman. Rocìo'nun beş kurşunu daha ziyan etmesine ne gerek vardı? Daha fazla eğlence belki. Bundan cidden hoşlanıyordu, ah. Tehlikeli olan buydu zaten, yaptığı şey eğer bir memurun günlük çalışmasına dönüşüp de rutin bir hal alırsa onun kısırlaştırılmış bir kediden farkı kalmazdı belki. Altın Browning'i alıp, omzundaki yaraya atkısını sardı gelişigüzel. Can acısına alışmış olması hoştu.
Önce saçları, gece mavisi rengini giderek kaybetmişti ve soluk, güzel bir altın sarısı şeklinde bukle bukle dökülmüştü omuzlarından. Omuzlarına anca değen, gelişigüzel kesilmiş, dalgalı mavi saçlarının yerini bir anda almış olan bu gösterişli şey, her seferinde korkutuyordu onu. Damarlarında akan büyülü kanın farkına, böyle anlar dışında çok az varırdı Rocìo. Bir metamorfmagus olmak, ailesinden miras aldığı yegane şeydi, ve gurur duyduğu tek şey aynı zamanda. Bal rengi gözleri koyu, derin bir turkuaza dönüşmüştü şimdi de kısa sürede, aslında korkunç bir hızla. Bu gücü nasıl kontrol edeceğini öğrenmesi için ona çok fazla pratik imkanı tanımıştı mesleği. Dudakları inceldi, burnu biraz büyüdü ve vücudu, artık o kırılgan küçük erkek çocuğu havasından kurtulup yuvarlak, daha kadınsı hatlara sahip olmuştu. Gözlerini açıp, minik el aynasındaki yansımasına ürkek bir şekilde gülümsedi. Kendi bakışlarını bile tanımak, gün geçtikçe zorlaşıyordu. "Çok komiksin Jankovics. Ben bir dişiyim seni gerizekalı, elbise giyemeyeceğimi mi sandın?" Birlikte çalıştığı adama şımarık bir ifadeyle dil çıkarıp, aynı anda da ayağındaki çamurlu çizmeleri çıkarmaya uğraşarak ortalıkta zıplıyordu. Takdir edersiniz ki Rocìo yetenekli bir kız; çok yönlü. Bu adamla ilk tanıştığında birileri tarafından dayak yiyordu. Faust, rastlantı eseri olanları görüp onları gebertmese belki de Rocìo bir et parçası haline gelene kadar dövülüp, sonra toprağın altına atılacaktı. Bu yüzden ona minnettardı fakat borçlu hissettmiyordu, Faust bir devlet kaçağı olduğu için Rocìo ona gerekli olan her belgeyi sağlamıştı. Yeni kimlik, ehliyet, pasaport ve niceleri. Yeni bir yaşam. O andan beri bir antikacı dükkanı işletmelerinin yanısıra, etrafın işleriyle ilgileniyorlar. Bir mafya çetesi borçlarını alamadı mı? Yoksa zengin ailenin kızı, fidye için mi kaçırıldı? Yok etme işi onlarındı, Roma'da saygı gören tipler olmasalar bile korkulan tiplerdi. Ve böylesi çok daha eğlenceliydi. Birkaç dakika içinde ince, siyah bir elbise ile lekeli, antik bir aynanın önünde dönüp duruyordu. İnce ve hoş bir fiziği olduğu inkar edilemezdi fakat fazla kırılgan, fazla eğreti gözüküyordu bu şekilde. O sıkı deri pantalonlara, gömleklere ve sade bluzlara alışık bir kızdı. Altın Browning karşılığında aldığı şık, zarif, kenarları soluk yeşil dantellerle bezeli kısacık elbiselere değil, kesinlikle değil. Yüzünü buruşturup, karşıda bir koltuğa kurmuş oturan ve kendisini düşünceli gözlerle izleyen adama baktı, soru sorduğunu belli eden kocaman açılmış ela gözleri düşüncelerini dile getirmesi için zorluyordu onu. "İyi ama... Rocìo, ne bileyim, çok tuhafsın." Ah, hayır. Bu partiye gitmek istiyordu ama ucube bir kadın gibi görünecekse burada oturup katanalarına bakım yapardı, daha iyi. Katanaların her an bir yere batma ihtimali dolayısıyla onlardan nefret ettiğini söylemeye gerek bile yok. "Vay anasını, sanki kadınmışsın gibi. Çok güzel. Muhteşem. Niye bunu bize daha önce söylemedin tatlım?" Faust kendi kendine gülme krizine girerken Rocìo sadece kıkırdayıp adamın karnına bir yumruk indirmekle yetinmişti, şüphelerinin yersiz çıkması hoştu doğrusu. Saçlarını ensesinde zarif bir topuz şeklinde topladı, ki özensiz ve kibar bir görünüme kavuşmuş bu şekil onun beş dakikasını bile almamıştı. Bir parti için travesti gibi dolanacak hali yoktu ya? Oldukça yüksek topuklu, bilekten bağcıklı soluk yeşil ayakkabılarını da giymesiyle fazlasıyla hazır gibi gözüküyordu bu etkinliğe. İyi, hoş. Farkettiği kadarıyla son derece rahatsız ve muhteşem ayakkabılara bir zaafı vardı onun da, demek Faust haklıydı. Gülerek dükkandakileri öptü; iki üç arkadaşı ve bir de kuzeni. Güneş Roma'nın abartılı bir süs ve zerafet içinde dizayn edilmiş krem rengi eski binalarının üstünde kaybolurken yıpranmış tahta kapıyı ardından çekti. Şu anda sadece omzu kirli beyaz bir sargı beziliyle sarılı, sade siyah elbisesi içerisinde yavaş adımlarla ormanlık alana doğru yürüyen ince ve zarif bir kadındı Rocìo. Tuhaf.
Ailesinden rica ettiği takdirde ona gönderilen jete adım atar atmaz tüm benliğini kaplayan kusma isteği, parti alanına gelince geçmeye yüz tutmuştu bile. Aynı zamanda, pilotun kendisini tanıması için kimliğini göstermesi ve yaklaşık yarım saatini alan bir açıklama yapması gerekmişti. Salak bir Kofti, ah, akıllı olsa en azından büyü dünyasının ilginç yönleri hakkında bir şeyler öğrenmeye çalışırdı ve Rocìo ona metamorfmagus olmanın bir hastalık olmadığını anlatmak zorunda kalmazdı. Bej rengi deri koltuğa çöküp, yaptığı ikiyüzlülüğü düşünmemeye çalışarak yeni, ateşli saçının bir tutamını parmağına doladı. Ailesinden nefret ediyordu; bayıcı kibarlıklarından ve ah-ne-müthiş-safkanlıklarından ve üç kuruş para için ruhlarını nasıl satabileceklerinden. Gidin bakanlığın kıçını öpün, evet, sizi moronlar. Yine de işi düştüğünde onlardan bir şey istemeye çekinmezdi, çıkarları için yaşayan biriydi sonuçta ve onları tümden reddedecek kadar salak değildi. Kısa süre sonra, parti alanının çok yakınına iniş yapmayı başarmışlardı, ve Rocìo hâlâ kusma isteğiyle mücadele ediyordu. İngiltere'de çalıştığı sırada edindiği arkadaşlardan bazılarını görünce gülümsemesine engel olamadı, her zaman takındığı o umursamaz ve alaycı maskesinin altında ne kadar de özlemişti onları aslında. Koşup sarılabilirdi ya da kendine bir içki alıp başıyla etrafa mütevazi selamlar dağıtabilirdi. İkinci şık her zaman daha cazip gelecekti genç kadına, şimdi olduğu gibi. Marv, Adras. Onun kızları. Belki biraz sonra gidip yine eskisi gibi onlarla eğlenebilirdi, ama henüz değil. Çok soğuk ve yabancıydı burası ona, elinin altında bir silah bulunmadığı zaman baş gösteren huzursuzluğu, küçük deri portföyünü tutan beyaz ellerinin titremesiyle kendisini Rocìo'ya farkettirip, kısık sesli bir küfür yemişti. Ortamın kusursuz ihtişamını görmezden geldi ve hayatı parlak ışıklarla yaldızların arasında geçmişçesine rahat bir edayla kendisine martini aldı, bir süre etrafta amaçsızca dolaşıp eve mi gidecekti peki? Amacı bu muydu tam olarak? Değişiminden sonra bile küçük sayılan göğüsleri sayesinde sürekli aşağı kayıp duran askısız elbiseyi bir kez daha yukarı doğru çekiştirdi, tam olarak sayısını bilmiyordu fakat 28472. kez falandı galiba. Tamam, belki de asosyal kabuğunu kırıp çevre edinmesi gerekirdi. Rocìo alanı dolduran şu salak parti kızlarından biri değildi ne de olsa, kahkaha atıp herkesin yanağına hafif bir öpücük konduracak tiplerden olmak da ancak gelecek hayatında, öldürdüğü adamlar yüzünden ona verilecek bir ceza olurdu. Gözleri siyah kumaş parçalarıyla kapanmış iki bayan gördüğü zaman, sürpriz partinin kurbanları olduğunu anlaması uzun sürmedi, acıması mı sevinmesi mi gerektiğine karar veremeyip çözümü diğerleri gibi gülüp alkışlamakta buldu kısaca. Onları tebrik edecekti. Fakat ilk planı Marv'ın yanına gidip, Ell konusunda kızdırmaktı. Gerçi Rocìo'nun salak dalga geçmelerine alışık olan kadın, onu takar mıydı, bilemiyordu. Denemeye değer. Saçma sapan mimikler ve onda sadece komik görünen flörtöz tavırlarla Marv'a yanaştı, risk alıyordu fakat kime ne? Yabancı biriydi şu anda o, herkes için. Biraz eğlenmek de muhtemelen okkalı bir büyü yemesine sebep olamazdı. Yani, değil mi? "Heey şeker şey. Bir içki içmeye ne dersin? Boş musun?"
| |
| | | Ra'asiel B. S. d'Orléans Slytherin V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 80 Doğum tarihi : 13/08/92 Yaş : 31 Sihirsel Soy : Safkan Evcil Hayvanı : Karabaş Kayıt tarihi : 26/07/11
| Konu: Geri: Metamorfmagus Alımları Çarş. Ağus. 31, 2011 12:08 am | |
| Yeteneğiniz verilecektir. | |
| | | | Metamorfmagus Alımları | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|