Phoenix ! ~ Harry Potter Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaEski ParşömenLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Alexânder P. Jackson

Aşağa gitmek 
4 posters
YazarMesaj
Jason Carrington

Jason Carrington


Mesaj Sayısı : 397
Doğum tarihi : 08/05/94
Yaş : 30
Mücadele Tarafı : Karanlık
Sihirsel Soy : Melez
Kayıt tarihi : 31/03/10

Bilgiler
Quidditch Mevkiî:
Rpg Puanı:
Alexânder P. Jackson Left_bar_bleue100/100Alexânder P. Jackson Empty_bar_bleue  (100/100)
Düello Gücü:
Alexânder P. Jackson Left_bar_bleue0/0Alexânder P. Jackson Empty_bar_bleue  (0/0)

Alexânder P. Jackson Empty
MesajKonu: Alexânder P. Jackson   Alexânder P. Jackson Icon_minitimeÇarş. Mart 31, 2010 10:46 am

Umutsuzluk tüm ısrarıyla sarmıştı o zayıf vücudunu. Karambole düşmüş bir zavallı gibi inliyordu çığlıkları köşelerde. Tek bir hatanın verdiği bu ceza fazla ağır değil miydi ? Taşımaya bile zorlandığı yüklerin üstüne birde bu yük... Ya pişmanlık ? Var mıydı zalim bedenlerde bir parçacık. Duyuyor muydu peki yaptığı her hatanın sonunda bir vicdan azabı ? Emin değildi. Düşünmeye bile zorlanan beyni artık bunu kaldıramıyordu. Sessizlik hiç olmadığı kadar çoktu boş ve ruhani odada.

...

Sabah kalktığında kendini yerde buldu. Bulanık gözlerini açtı ve etrafın hiç olmadığı kadar dağınık olduğunu gözlemledi. Yatak çarşafları etrafa saçılmış, dolabın içindeki her şey dışarıya fırlamıştı. Anlaşılan pek iyi bir gece geçirememişti. Ama zihni yeni doğmuş bir bebeğin beyni gibi bomboştu. Hatırladığı sadece adıydı. Diğer her şey silinmiş gibiydi. Hatırlamaya çalışsa da nafileydi. Umutsuz bir şekilde yavaşça ayağa kalktı. Kalkar kalkmaz başının içinde mehter takımı varmış gibi beyni sallanmaya başladı. Aşırı derecede başı ağrıyordu. Ağır adımlarla yürümeye başladı. Yavaş yavaş yatağa doğru adımını attı. Yumuşak ve dağınık yatağına yavaşça uzandı. Başını yastığa koyunca her şey gözünün önüne geldi. Yaptıkları, yaşadıkları gerçek olamazdı. İmkansız bir şeydi böyle bir hata. Hatırladığı, hatırladığı sadece arkadaşına o büyülü sözleri söylediğiydi. - Sectum Sempra... Bunu nasıl yapabilirdi. Hemde en yakın arkadaşına. En yakın arkadaşına nasıl asa kaldırabilirdi. Yatağından doğruldu ve kendine hızlı bir tokat attı. Daha sonra kızarmış sol yanağına aynada isteksizce baktı. Bir yanı sinsice gülüyor, bir yanı da masum bir bakış atıyordu. Karar veremiyordu içindeki bu zalimliğe. Peki arkadaşı, arkadaşı neredeydi şimdi ? Beynini çok zorladı ama hala bulamıyordu. Seçemiyordu. Aklına en ummadık hatıralar geliyordu. Peki bu gördükleri bir yanılsama ise ? Ya beyni kendine bir oyun oynuyorsa ? Bunu kaldıramazdı. Hemen minik dolabın üstündeki cep telefonuna uzandı. Büyük bir acele ile Rehberde arkadaşını buldu ve ara tuşuna bastı. 2 Çalma sesinden sonra, - Alo ? Alexânder dostum nerelerdesin ? Kaç günden beri ortalıklarda yoksun. Merak etmeye başlamıştım... Alo ? Alex'in nutku tutulmuştu. Tedirginlik içinde, - Ha, merhaba. İyiyim, hastaydım 2 gündür. Kimseyi de arayıp telaşlandırmak istemedim. Kusura bakma. Sesini duymak için aramıştım. İşin yoksa bugün buluşalım mı ? Canım sıkılıyor. Duyduğu sese inanamıyordu. Bu yüzden yüz yüze görüşmek zorundaydı. - Tabi, nerede buluşacağız ? Dostum bence bir sahil havası yapalım. Kahvaltı ettin mi ? İstiyorsan hemen çık kahvaltı edelim ? Bende tam kahvaltı hazırlıyordum. Bu tam aradığı fırsattı. Uzatmadan hemen görse iyi olacaktı. - Bir saat sonra oradayım. Görüşürüz. - Tamam, bekliyorum. Görüşürüz.

Hayal miydi ? Yoksa gerçek mi ? Karar veremiyordu. Bunu görebilmek için alelacele ayağa kalktı ve dolabını açtı. Rastgele 1 kot ve 1 polar çıkardı ve üstüne giydi Aynanın önünden araba anahtarlarını aldı ve çıkış kapısına doğru yöneldi. Bir yandan gördüklerini bir yandan duyduklarını düşünüyor, delirecek gibi oluyordu.Arabasına atladı ve hemen yola koyuldu. Kafasını dağıtmak için Müzik Çalar'ı açtı ve hareketli bir parça seçti.

...

[Daha fazla uzatmak istemedim. Yeterli olmazsa devamını getirebilirim. ]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Melanie Lawrence
Ravenclaw V. Sınıf
Ravenclaw V. Sınıf
Melanie Lawrence


Mesaj Sayısı : 1654
Mücadele Tarafı : Tarafsız.
Sihirsel Soy : Safkan.
Kayıt tarihi : 11/06/09

Bilgiler
Quidditch Mevkiî:
Rpg Puanı:
Alexânder P. Jackson Left_bar_bleue100/100Alexânder P. Jackson Empty_bar_bleue  (100/100)
Düello Gücü:
Alexânder P. Jackson Left_bar_bleue0/0Alexânder P. Jackson Empty_bar_bleue  (0/0)

Alexânder P. Jackson Empty
MesajKonu: Geri: Alexânder P. Jackson   Alexânder P. Jackson Icon_minitimeÇarş. Mart 31, 2010 5:12 pm

Anlatımın ilk paragraftaki gibi devam etse kesinlikle daha hoş olurdu. Kurgu yarım kalmış gibi hissediyorum. Devamı gelebilir ve bence daha iyisini yazabilirsiniz. Sürekli bi'yerde dolanmaktansa, rp'ye olayın devamıyla ilgili birkaç satır daha ekleyebilirdiniz. Böylece bende daha sonra ne olacak, merakı yaşayabilirdim. Dediğim gibi bence daha hoş şeyler yazabilirsiniz.
Puan: 90.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Adelaide Mondierre

Adelaide Mondierre


Mesaj Sayısı : 432
Doğum tarihi : 03/06/96
Yaş : 27
Mücadele Tarafı : Uğraşmıyor.
Sihirsel Soy : Ela - Gökçe melezi.
Evcil Hayvanı : Adel.
Kayıt tarihi : 16/07/09

Alexânder P. Jackson Empty
MesajKonu: Geri: Alexânder P. Jackson   Alexânder P. Jackson Icon_minitimeSalı Tem. 20, 2010 3:42 pm

RO dersinde gösterdiğiniz başarıdan dolayı başlığınız açılmıştır. Buraya puanlatmak üzere ikinci bir RO koyabilirsiniz.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jason Carrington

Jason Carrington


Mesaj Sayısı : 397
Doğum tarihi : 08/05/94
Yaş : 30
Mücadele Tarafı : Karanlık
Sihirsel Soy : Melez
Kayıt tarihi : 31/03/10

Bilgiler
Quidditch Mevkiî:
Rpg Puanı:
Alexânder P. Jackson Left_bar_bleue100/100Alexânder P. Jackson Empty_bar_bleue  (100/100)
Düello Gücü:
Alexânder P. Jackson Left_bar_bleue0/0Alexânder P. Jackson Empty_bar_bleue  (0/0)

Alexânder P. Jackson Empty
MesajKonu: Geri: Alexânder P. Jackson   Alexânder P. Jackson Icon_minitimeÇarş. Tem. 21, 2010 1:15 pm

Yıldızlı göğün altında geleceğimi düşünürken, bir yandan da lüzumsuz olayları kafamdan arındırmaya çalışıyordum. Gereksiz ve saçmalık içeren bir sürü olay ile karşılaşmıştım. Kişiliğimi bile değiştiren bu olaylar, fark etmeden beni karanlık bir uçurumun kenarına sürüklüyordu. Şimdi tek bir şey soruyordum kendime; yaptıklarımdan ders aldım mı?
Onu sevdiğimi düşünürken, bana yaptığı ihanet… Ya babam? Babamın ihaneti… Herkes arkamı mı kolluyordu diye düşünmeden edemiyordum. Davetsiz düşünceler ile beynimi karıştırırken, bunlarında saçma olduğuna karar vermiştim bir saniyede… Geleceğimi zamana bırakacaktım ve böyle hatalar yapmamaya özen gösterecektim. Yapabilir miydim bilmiyorum ama denemekte yarar olduğunu düşünüyordum. Oturduğum düz zeminden ayağa kalktım. Üstümü başımı silkeledim ve ormanın derinliklerine doğru ilerledim. Hogwarts’a gidip gitmemek konusunda şüpheliydim. Yalnız kalmalı mıyım diye düşünürken, Hogwarts’ın koca göbeğinde gezen yüzlerce kişi arasında da yalnız olduğumu hissettim. Kimse benimle konuşmuyordu. Kimse iki metre yanımda durmuyordu. Herkes de bir korkaklık, bir ürperti vardı. Sonia’dan ayrıldığımdan beri, neredeyse herkes bana soğuktu. Birkaç kişi benim yerime tercih ettiği, iğrenç Gryffindor’luyu duyunca arkamda olduklarını söylüyordu ama boş geliyordu bunlar bana. Önemli olan seçtiği kişinin Gryffindor’lu olması değildi. Beni kimle olursa olsun, aldatabilmesi bana koymuştu sadece. İsterse bir Slytherin’li olsun, yinede kabuğuma çekilirdim ben. Kafamı salladım ve kendime tokat attım. Birden aptallık yaptığımı düşündüm. Kabuğuna çekilmek… Kaçmak… Bunlar bana göre değildi. Düşünüyordum da Sonia beni nede çok değiştirmişti. Onunla mutluyken arkamdan kazdığı kuyuları düşününce, nefsime hâkim olamayıp bir yerleri yumruklama hissiyle doluyordu bedenim. Babama duyduğum nefretten, Sonia’da payını almıştı. Yüzünü bile görmek istemiyordum artık.

Birden ormanın derinliklerinde, bilmediğim bir yere geldiğimi fark ettim. Düşüncelerim o kadar ağırdı ki nereye gittiğimi bile görememiştim. Issız ve ürperti hissiyle, içinizi saracak bir uğultu kol geziyordu etrafta. Ama korkmuyordum. Artık korkmuyordum. Küçük bir çocuktan öte, bu yaşımda yaşadıklarımdan dolayı, olgun bir birey olmuştum. Soğukkanlılığımı koruyup, sessizliğe hükmetmeye çalıştım. Ağır adımlarla, çamura bulanmış ayaklarımı hareket ettiriyordum. Her ihtimale karşı sol elim, cebimde duran asanın yakınında duruyordu. Karşıma neyin çıkacağını bilemezdim. Etrafımda duran ağaçlar, sanki yaşamıyordu. Kasvetli ve bunaltıcı bir hava geliyordu bedenime. İlerledikçe karanlığın arttığını hissettim ve asamı kaldırarak o büyülü sözleri haykırdım. “Lumos!”
Yavaş yavaş ilerlemeye devam ediyordum. En ufak bir seste etrafıma göz gezdiriyor, bastığım bir dal parçasına bile hayretle bakıyordum. Birden gözlerim ileride duran bir kulübeye kenetlendi. İçeride birinin olabileceğini düşünüyor, belki bana nerede olduğumu söyleyebilecek birine rastlayabileceğimi umuyordum. Baktığım yerden bile, eski püskü olduğunu görebiliyordum. Tavanı yarı çöküktü ve dış duvarlarında bazı tahtaların kırılmasıyla, pencere tarzında bir alan oluşturulmuştu. Gözlerimi neredeyse kırpmayarak, yaklaştığım kulübeye göz gezdirdiğimde; uzaktan baktığım eskiliğin bir harabeye dönüştüğünü fark etmiştim. Tavana yakın yerlerde, çoklukla örümcek ağlarıyla kaplanmış, beyaz bir örtü vardı. İçeride birinin yaşadığına ihtimal bile vermiyordum artık. Işıldayan asamı kulübe girişine doğru uzattım ve ellerimle kapıyı itelerken, çıkardığı gıcırtı sesiyle minik bir ürperti yaşadım. Ecelimin geldiğini düşünmeye başlamıştım. Ama soğukkanlılığım, içimdeki ürpertiyi söndürüyordu. Asam önde, içeriye şöyle bir göz gezdirdim. Dağınık ve yayları çıkmış bir yatak, kuzeye bakan duvarda bir ayı postu yer alıyordu. Onun dışında, fareler tarafından kemirildiğini düşündüğüm bir masa yer alıyordu. İç tavanda, dış da ki gibi örümcek ağları vardı. Buradaki tek canlının örümcekler olduğunu düşünüp, arkamı döndüm ve kulübeden dışarıya çıktım. Dışarı çıktığımda bir sürpriz ile karşılaşmıştım.

Başuçları delik bir çift ayakkabının ve yırtık bir kıyafetin içinde, sefil bir adam karşımda duruyordu. Elindekini gördüğümde, sefilliğin yerini azılı bir katil düşüncesi almıştı. Elinde bir asa vardı ve o asa bana doğrultulmuştu. Ne olduğunu anlamadan bir büyülü söz ile sola bir takla atmıştım. “Expelliarmus!”
Yavaş yavaş ayağa doğrulmuş ve kaçmaya başlamıştım. Ama düellodan kaçmak bir ahmaklık olur düşüncesiyle yerimde durmuş, peşimden gelen kişiyi şaşırtmıştım. Sol elimdeki asamı sıkıca kavramış ve ani bir hareketle ona dönmüştüm. En sonunda bir büyü haykırmış ve üzerimde olan cüppeyi yere fırlatmıştım. “Levicorpus!”
Adam korkusuz bir şekilde büyüme “Protego!” büyüsü ile karşılık vermişti. Haline bakan, deli olduğunu düşünürdü ama o aklı başında birine göre büyüler savuruyordu. En sonunda onunla konuşmaya çalışmıştım.
“Benden ne istiyorsun?”
Karşımdaki adam yere bir tükürük atmış ve keskin gözleriyle, gözlerime bakmıştı.
“Kanını istiyorum, Bay Carrington!”
İsmimi biliyordu. En önemlisi, beni öldürmek istiyordu. Azılı bir katilim olduğunu bilmiyordum. Pervasız bir şekilde kahkaha atmaya başladım.
“Seni kim yolladı? Babam mı? Seni yollayan kişi beni tanımıyor herhalde. –karşımda duran adam gibi yere tükürük atarak- Bugüne kadar hiçbir düello kaybetmedim ben, seni ahmak!”
Bana bakarak kahkaha atmaya başlamıştı ve bu sinirimi oldukça bozmuştu. Asamı yeniden sıkıca kavradım ve ölümcül laneti üzerine savurmak için, sol ayağımı öne doğrulttum ve büyülü sözleri haykırarak söyledim. “Crucio!”
Adam yana doğru bir takla atarak, büyümden kurtulmuştu. Kolay bir düello olmayacaktı ama her zaman olduğu gibi kazanmam gerekiyordu. Büyük bir ihtimal, okuldan ceza bile alacaktım ama umursamıyordum. Yavaşça ona yaklaştım ve yüzüne bakarak;
“Fena değilsin. Hem de hiç fena değil. Ama bana karşı bir hiçsin. Petrificus Totalus!”
Büyüm bu sefer isabet etmişti. Adam hareketsiz bir şekilde yere devrilmişti. Ona yaklaşıp, yüzüne şöyle bir bakmıştım. Aklımdan onu öldürmek geçiyordu; onun yaptığı gibi. Ama ben bu değildim. Karanlıkta yer alıyor olabilirdim. Karanlığa hizmet ediyor olabilirdim ama bunu yapmak kolay değildi. En azından şimdilik…
“Bir dahakine seni affetmeyeceğim! Seni yollayana söyle, bir ödlek gibi adam yollayacağına, kendisi çıksın karşıma!”
Asamı cebime koyup, onu öylece bıraktım ve yavaş yavaş oradan uzaklaşmaya başladım. Ama sonra arkamdan gelen bir ses ile ayaklarımın durduğunu hissettim.
“Harika! Kendini iyi eğitmişsin. Tebrikler! “
Arkamı döndüğümde, kirli sakalı ve üzerindeki siyah cüppesiyle karşımda babam duruyordu. Gözlerim hafiften dolmuştu. Ama beni öldürmek istediğini düşününce, gözlerimdeki yaş, kurumuştu. Ona bakıp;
“Annemi öldürdüğün yetmedi mi! Ne istiyorsun?”
Gözlerini benden ayırarak, gönderdiği adama şöyle bir baktı. Sonra asasını ona doğrultarak bir şeyler fısıldadı. Adam çözülmüştü. Aynı şekilde fısıltıyla ona bir şeyler söylemişti. Adamın bana kin dolu bakışından sonra, yavaş yavaş ormanın içine yürüdüğünü fark ettim. Anlaşılan babam benimle teke tek kapışacaktı ve nedense buna çok sevinmiştim. Onun yüzüne birkaç büyü savurmak benim için eğlenceli olacaktı. İçimdeki nefreti savurabilecektim sonunda.
“Hazırsan başlayalım, BABA!”
Baba kelimesini vurgulu bir şekilde söylemiştim. Ona olan kızgınlığıma engel olamıyordum. Birden asasını cebine koyduğunu fark ettim. Neler olduğunu anlamamıştım. Ona garipsemiş bir şekilde baktım.
“Ne yaptığını sanıyorsun sen? Düello yok mu? Birkaç büyü?”
“Hayır, şimdi değil. Buraya okulun bittikten sonra bize katılmanı istemeye geldim. Bir Ölüm Yiyen olarak… Yanımda savaşabilirsin.”
Nutkum tutulmuş, bacaklarım kilitlenmişti. Ne yapacağımı şaşırmıştım. Bana resmen, aramıza katıl diyordu. Onu affetmemi nasıl beklerdi. Nasıl düşünürdü böyle bir şeyi. Kafamı sallayarak, düşüncelerimi yok ettim ve gözlerimi kapattım.
“Daha demin beni öldürmek için yolladığın adam ile savaştım. Madem aranıza katacaktınız, neden öldürmek istedin?!”
“Kendini kanıtlayabilmek içindi. Eğer yenilseydin seni öldürecekti. Yenilmeseydin, aramızda yer alacaktın. Yendiğin için… Aslında bu Karanlık Lord’un emri.”
Gözlerimden akan birkaç damla yaşa engel olamamıştım. Ona olan nefretim, gözyaşlarımla akıyordu bedenimden.
“Bu kadar kolay değil mi? Bir emirle, bir tıklamayla; aileni feda edebilmen… Bu kadar kolay! O Karanlık Efendine söyle, ben sizin gibi kişilerin arasında yer almam. Asil kanımı, bu şekilde mahvetmem! Şimdi defol git buradan. Hemen! Beni de yalnız bırak! Asasız birine büyü uygulamak istemiyorum!”
“Yazık! Annen gibisin. Zayıf ve aptal!”
Arkasını dönüp, siyah bir toz bulutu şeklinde ortadan kaybolmuştu. Bense gözyaşlarıma hâkim olamıyor, hissetmediğim bacaklarıma yenik düşüp, yere çömelmiş; küçük bir çocuk gibi ağlıyordum. Ağlamama, Tanrını bir lütufu olan yağmurda eşlik etmeye başlamıştı. Çiseleyen yağmur, gittikçe artmaya başlamıştı ve ben hala ağlıyordum. Birden ormanın derinliklerinden bir çıtırtı geldiğini hissettim. Gözyaşlarımı silerek, ayağa doğruldum ve asamı kavradım. Karanlığın içinden bir adam bana yaklaşıyordu. Tam bir büyü savuracaktım ki gelen kişinin Hogwarts Bekçisi olduğunu gördüm ve tam o sırada gözlerim karardı ve yere yığıldım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Rheme de Quérinn

Rheme de Quérinn


Mesaj Sayısı : 32
Doğum tarihi : 23/11/95
Yaş : 28
Mücadele Tarafı : Beyin Yiyenler.
Sihirsel Soy : Safkan.
Evcil Hayvanı : Rihanna.
Kayıt tarihi : 20/08/09

Alexânder P. Jackson Empty
MesajKonu: Geri: Alexânder P. Jackson   Alexânder P. Jackson Icon_minitimeÇarş. Tem. 21, 2010 1:38 pm

Gerçekten güzel Rp olmuş. Hiç sıkılmadan okudum. Ruhsal Betimlemelerinizi çok beğendim.

* 100, hakediyorsunuz kesinlikle.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Alexânder P. Jackson
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Alexânder P. Jackson
» Jackson Rathbone
» MİCHAEL JACKSON ÖLDÜ MÜ?
» Alexander Constantıne(Ölü)'nin evi
» Michael Jackson - Billie Jean

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Phoenix ! ~ Harry Potter Rpg ::  ||| Başlangıç :: RPG İçi-
Buraya geçin: