John gözünü çoktan açmıştı fakat başından geçenleri bir türlü unutamıyordu.
''Yaşadığı eski kulübeyi kötü kalpli büyücüler yağmalanmış ve ailesi öldürülmüştü''
Jonh ormanın içinde ağlayarak ilerliyordu. Büyücülerin peşinde oldugunu unutmuştu sanki biraz ilerde büyük bir ağaç görmüştü ilk önce biraz bekledi ve etrafa iyice baktı herhangi bir tehlike olmadıgını anlayınca ağacın yanına oturdu ve ağlamaya devam etti. ağacın yanı başında bir kutu vardı kutuyu merak etmişti John ellerini kutunun üzerine doğru uzattı ve kutuyu açtı kutunun içinde bir çok güzel bir asa vardı.Asayı eline aldı ardından John'nun kafası bir tahta parçası gelir ve john bayılır. John'a tahtayı atan bir büyücüydü. Aradan bir kaç saat geçtikten sonra Jonh kendine geldi bir odanın içindeydi etrafı iyice kolaçan etti ve kapıyı açmaya çalıştı fakat kapı kilitdi. Cebindeki asıyı çıkardı John bu asa ormanda bulduğu asaydı kapıyı açmak için bir büyü yaptı bir kaç deneme sonrasında kapı açıldı. King's Cross Tren İstasyonun daydı John . Etrafta bi takım çocuklar ve velileri vardı kendi arasında konuşuyordu herkez. Birden bire önlerinde duvardan teker teker içeri girmeye başladı çocuklar. John çocukları şaşkınlıkla izliyordu yanına güzel görünümlü bir bayan geldi ve
-Sen neden bekliyorsun neden hogwarst'a gitmek için karşıya geçmiyorsun?
- Ben daha birinci sınıf olduğum için biraz kaygılıyım efendim.
-İstersen beraber geçebiliriz karşı tarafa ne dersin?-Tabi lütfen bayan
Der ve Jonhn'un elinden tutup büyülü tarafa geçerler karşı tarafta güzel bayan John 20 numaralı kompartmana yerleştirir ve hızla uzaklaşır.John kendi kendine ''Aman tanrım ben naptım şimdi bu durumdan nasıl kurtulacagım''der ve yanında duran bardaktaki suyu kana kana içer ve bardağı yere fırlatır.Ardından yanına 5. sınıf ögrencisi bir genç bir erkek gelir ve-Merhaba ben James -Merhaba bende John
-Tanışdıgımıza Memnun oldum
-Bende
Bu şekilde sohpet başlar ve saatler boyu konuşurlar John Jamas'e başından geçenleri anlatır akşam olmuştu James uyumuştu bile John da dışarıyı izliyordu. Hava kararmış, güneş dağların arasından karanlığa gömülmüştü. Tren o kadar hızlı ilerliyordiki dışarıyı görmek bile zorlanıyordı. John'un gözleri kapanmak üzereydi ama trenin koridorlarından korkunç bir ses yükseldi. John büyük bir korkuyla koridora çıktı ve etrafa bakındı. Koridorun başında annesini görmüş gibi oldu ve hızla oraya ilerlerdi ama orada kimse yoktu.
John birdenbire yere düştü ve ellerini yüzüne götürerek ağlamaya başladı.
Birden bire annesi geldi ve John'un elini tutarak kendilerini trenden attılar