Phoenix ! ~ Harry Potter Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaEski ParşömenLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Geri Dönüş!

Aşağa gitmek 
+4
Draco Malfoy
Lucius Malfoy
Verisimo Carré
Lord Voldemort
8 posters
YazarMesaj
Lord Voldemort

Lord Voldemort


Mesaj Sayısı : 85
Kayıt tarihi : 12/09/09

Geri Dönüş! Empty
MesajKonu: Geri Dönüş!   Geri Dönüş! Icon_minitimeÇarş. Eyl. 16, 2009 6:51 pm

Yaklaşık on yedi senedir yaptığım aptalca bir hata nedeniyle ruhum bedenimden ayrıydı. En güvendiğim hizmetkârım bana kehaneti söylediğinde tek düşündüğüm o bebeği bulup öldürmekti. Evlerine gittiğimde tüm aile uykuya dalmış bir vaziyette adeta ölmeyi bekliyordu. İçeriye ilk adımımı attım. Dumbledore her zamanki hızlılığını burada gösterememişti. İçeride beni bekliyor olabileceğini düşünmüştüm fakat Snape'in bana bilgi sızdırdığını düşünemiyordu yaşlı budala. Düzenli muggle eşyalarıyla donatılmış mutfaktan yatak odasına geçerken asamı elime aldım. Her zamanki gibi bedenimde mutlak bir güç belirdi. Adımlarım hızlı fakat tedbirliydi. Odaya girdiğimde James uyanmış ve asasına uzanıyordu. Daha sonrasında duyulan tek şey yere düştüğünü belirten tok ses olmuştu. Bununla beraber güzel karısı Lilly aniden uyandı. Bir şeylerin ters gittiğinin farkında gibiydi. Beni görünce yüzünde bana keyif veren dehşet verici ifade belirmişti. Fakat ben onu daha sonra temizleyecektim. Önümde duran küçük bebek hıçkırıklarla ağlıyordu. O zaman ''Bu sızlayan yaratık mı beni yok edecekmiş'' diye gülmüştüm. Ardından Lilly Harry'nin önüne geçti. Haykırarak bir şeyler söylüyordu ama ben gene de onu takmıyordum. Canımı sıkmaya başlamıştı. Asamı havaya doğrultuşumla onun bedeninin yere yığılışı bir oldu. Ardından küçük çocuğun anlına asamı dayayıp lanetli sözcükleri fısıldadım. Oldukça parlak bir ışık patlaması gözlerimi kısmama neden oldu. Bir şeyler ters gidiyor olmalıydı. Canım son derece yanıyordu...

İşte o geceden bu güne on altı sene geçti. Artık kehaneti daha çok umursuyorum. Dumbledore Harry'i korumak için elinden geleni yapsada karanlık oldukça güçleniyor. İnsanlarda tam bir korku havası hakim. Zümrüdüanka Yoldaşlığının en önemli üyelerinden biri sadık hizmetkârım Bella tarafından öldürüldü. Bunun ödülünü fazlasıyla alacak. Ondan önce çok önemli işlerimiz var. Artık sadece büyücülerle değil muggle'larla da yakından ilgileniyoruz.

Düşüncelerimden sıyrılarak bulutların kapattığı gökyüzüne baktım. Hava oldukça karanlık ve zevk verici bir edayla bana bakıyordu. Mezarlıkta yürürken çıkarttığım ses kulaklarıma çalınsada canlı varlıkların böle sesler çıkartmasından nefret ediyorum. Bu gecenin oldukça lanetli olacağından keyfim yerinde aslında. Mezarlığın ortasına geldiğimi fark edince durdum. İki sene önceki olaylar gözümün önünden hafifçe akıp geçti. Harry sayesinde tekrar bedenime kavuşmama rağmen onu yenememiştim. Nasıl olduğunu hala anlıyamıyorum doğrusu. Artık daha güçlü olduğumdan böyle ayrıntılara takılmıyorum. Parmaklarımın ucunda duran bembeyaz asamı havaya kaldırıp çevirdim. Birkaç saniye sonra asamın ucundan simsiyah bir duman gökyüzünü daha da karanlığa boyadı. Oluşan kuru kafanın ağzından çıkan yılan gelen Ölüm Yiyenlerin habercisiydi. Ardından tek tek çevreme inmeye başladı karanlık işareti taşıyanlar. Hepsi de bana eğilerek selam verdikten sonra talimatlarımı dinlemek için kulak kesildiler...

NOT: TÜM ÖLÜM YİYENLER BURAYA RO BIRAKMAK ZORUNDADIR!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Verisimo Carré

Verisimo Carré


Mesaj Sayısı : 21
Mücadele Tarafı : Karanlık
Sihirsel Soy : Safkan
Kayıt tarihi : 17/09/09

Geri Dönüş! Empty
MesajKonu: Geri: Geri Dönüş!   Geri Dönüş! Icon_minitimePerş. Eyl. 17, 2009 1:49 pm

Karanlık.. Sihir Dünyasına yavaşça yayılmaya başlayacaktı. Bizim görevimiz buydu. Yönetimi ele geçirmek ve muggle'larla aramızdaki dostluğu bitirmek. İğrenç kanı bozukları safkan ailelerimize sokmayı engeleyecektik. Ve bu yeşil mavi dünya'da büyücü soyunun en değerli ve en yüce şey olduğunu ispatlayacaktık. Azkabanda geçirdiğim onca yılın ardından tekrar bu savaşın içinde olmaktan gurur duyuyordum. Tekrar karanlığı yaymak ve Sihir Dünyasının kontrolünü elimize almak için çalışmaktan gurur duyuyordum. Kafamda o kadar düşünce ve intikam alınacak listem vardı ki içinde birisi girse kendini kaybedebilirdi. Ama orada en net şekilde bir şeyi görebilirdi. Ölümü.. Yaymak üzere olduğumuz şer ve ölümü getirecek hareketlerimizin anıları tek tek gözümün önünde duruyordu. Elimden kaçırdığım bazı fırsatları tekrar gerçekleştirmek istiyorum. Özellikle de Karanlık Lord'a gereği ile hizmet etmek istiyordum. Onun bana emir vermesi ve onu yerine getirmeyi seviyordum. Çünkü o görevle eğleniyordum. Her zaman birilerini öldürmek ya da kafayı yedirtmek hoşuma gidiyordu. Özellikle acı çektirmek tam bana göre bir şeydi. Yüzümde gülümseme hatlarını sağlayan nadir şeylerden biriydi. Sol kolumdaki hafif yanmayı hissediyordum. Karanlık Lord'un dönüşünden beri yanma hissi bu kolumdaydı. Onu gururla taşıyordum. Çünkü o bize ve bana bahşedilmiş en büyük bir ödüldü. Karanlık Lord'un hizmetkarı olduğumuz bildiren bir ödül..

İşte siyah buharımsı rengin arasından mezarlığa inmiştim. Yüzümdeki maskenin ardındaki gözlerimle karşımdaki bedene bakıyordum. Yılımsı bir burun bembeyaz bir ten ve kıpkırmızı gözler.. İşte Karanlık Lord karşımdaydı. Bir kaç yıl veya ay sonra Sihir Dünyası olacak lider karşımdaydı. Etrafa başka dostlarım da gelmişti. Ama ben onlara bakmadan Karanlık Lord'a eğilerek selam vermiştim. Siyah yıpranmış cübbemin eskiyen yerlerini görebiliyordum. Ama başımı kaldırdım ve karşımdaki Karanlık Lord'a baktım. Kulaklarım sanki etraftaki sesleri kulaklarımdan içeriye almıyordu. Etraftaki esintiyi,kasvetli sert ve ağır bir bozuk notayı kulaklarımdan içeriye almıyordu. Kulaklarım,gözlerim hatta bedenim Karanlık Lord'a odaklanmıştı. Talimatlarını ve bundan sonra ne yapacağımızı öğrenmeyi merakla bekliyordum. Burun deliklerimden giren kasvetli havayı daha da derin bir şekilde çekerek bekliyordum.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lucius Malfoy

Lucius Malfoy


Mesaj Sayısı : 12
Doğum tarihi : 10/12/93
Yaş : 30
Mücadele Tarafı : Dark Side
Sihirsel Soy : Thoroughbred(Safkan)
Evcil Hayvanı : Luci
Kayıt tarihi : 18/09/09

Geri Dönüş! Empty
MesajKonu: Geri: Geri Dönüş!   Geri Dönüş! Icon_minitimeC.tesi Eyl. 19, 2009 10:21 am

Kötülük bütün sihirli dünyaya yavaş yavaş yayılıyordu, bunu hızlandırmakta bizim görevimizdi. Ağır adımlarla yürürken mezarlıkta kötülüğün simgesini gökyüzünde gördüm bir an önce oraya gitmeliydim hemen yönümü mezarlığa doğru çevirdim. Adımlarım içimdeki heyecanı bastırmak ve ertelemek istercesine, kararlı ve sertti. Fazla yoğundu duygularım. İçimden akıp gitmeyecek kadar yoğundular. Göğsümde bir yerlerde tıkanıp, nefes almamı engelliyorlardı sanki. Görkemli ve bir o kadar kasvetli malikâneye yaklaştığımı hissettikçe artıyordu nefessizliğim. Bütün duygularımı bastırmaya çalışırcasına derin bir nefes aldım malikânenin kapısın gelince. Paslanmış çift kollu kapıyı iteledim iki elimle sertçe ve kulağıma dolan gıcırtıyla içerdeydim bende. Birkaç büyük adımda da Lord’un karşısındaydım. Solgun beyaz cildine, kırmızı gözlerine derin bir saygıyla baktım önce. Sonra eğilerek selamımı sundum. “Lordum.” Başımı yavaşça kaldırdım ve etrafıma bakındım.

Beklemenin getirdiği sessizlik, beni düşüncelerime döndürmüştü tekrar. Zafere bir adım kaldı yalnızca. Bir adımlık uzaktayız yeni ve muhteşem sihir dünyasına. Yalnızca sihrin egemen olduğu güçlü ve soylu bir dünya. Düşüncelerimi bir yana bırakıp bu dünyanın liderine baktım yüzümdeki maskenin ardından. Diğer yandaşlarımda geliyorlardı herkes Lord Voldemort'a selam verip onu dinlemeye başlıyorlardı, bende diğerleri gibi selamımı verdikten sonra Lord'umuzu dinlemeye başladım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Draco Malfoy

Draco Malfoy


Mesaj Sayısı : 5
Mücadele Tarafı : Karanlık
Sihirsel Soy : Safkan
Kayıt tarihi : 15/09/09

Geri Dönüş! Empty
MesajKonu: Geri: Geri Dönüş!   Geri Dönüş! Icon_minitimeC.tesi Eyl. 19, 2009 2:09 pm

Karanlık tarafta olmanın verdiği zevki hiç birşeyle değişmezdim.Kötülük, kanımda akan en çok madde idi.Bende babam gibi bir ölüm yiyen olup, Lord Voldemort'a hizmet edecektim.Bu beni hiç olmadığım kadar memnun ediyordu.Kolumdaki işaretin verdiği sızıntı beni hiç rahatsız etmiyor, tam tersine bu zevki tattığım için memnun oluyordum.Ölümden biraz olsun korktuğum gerçeği hiçbir şeyi değiştirmeyecekti.Kararlıydım.Lord'uma hizmet edecektim.Onunla iyiliği yok etmek için savaşacak, tüm baskınlarına katılacaktım.Heyecanımı bastırarak Malikanenin önüne geldim.Ağır ve paslı kapıyı tüm gücümle iterek, karanlık gecede tek gördüğüm ışığa doğru ilerlemeye başladım.Loş ışıkta, odanın ortasında duran siyah bir silüetin bana doğru ağır hareketlerle döndüğünü gördüm.Şimdi Karanlık Lord'umun karşısında onun kıpkırmızı öldürücü gözleriyle karşı karşıyaydım.Donuk ve beyaz teni kara silüetinin içinde dikkat çekmekle birlikte onu dahada korkutucu yapıyordu.Kalbimin heyecanlı atışlarını aldırmayarak eğildim ve Lord'uma selam verdim.''Lordum.''
Heyecanım hala dinmemişti.Etrafımdaki ölüm yiyenlere göz ucuyla kısa bir bakış attım.Babamda dahil olmak üzere birçoğu burada Lord'a hizmet etmek için gelmişlerdi.Kötülükte bir adım daha ilerlemek için buluştuğumuz bu karanlık gecede Lord'umun anlattıklarını dinlemeye hazırlandım ve gecenin sessizliğinde Karanlık Lord'un ürkütücü, kötülük dolu ve sinsi sesinden başka hiçbir şeye odaklanmamak için zihnimi boşalttım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Elswouth Carvellion
Büyüceşura Hâkimi
Büyüceşura Hâkimi
Elswouth Carvellion


Mesaj Sayısı : 23
Mücadele Tarafı : Rüşvet.
Sihirsel Soy : Safkan.
Kayıt tarihi : 13/09/09

Bilgiler
Quidditch Mevkiî:
Rpg Puanı:
Geri Dönüş! Left_bar_bleue100/100Geri Dönüş! Empty_bar_bleue  (100/100)
Düello Gücü:
Geri Dönüş! Left_bar_bleue0/0Geri Dönüş! Empty_bar_bleue  (0/0)

Geri Dönüş! Empty
MesajKonu: Geri: Geri Dönüş!   Geri Dönüş! Icon_minitimeC.tesi Eyl. 19, 2009 4:54 pm

Ayın bütün kasvetiyle salındığı semâ, sanki olacakların habercisiymiş gibi kıpırtısızdı. Tek bir bulutun, bir yıldızın dahî görülmediği gökyüzü, bütün ışığını eskiden görkemli bir yapı olan Lestrange Malikânesi'ne yansıtırken, çevresindeki muggle'ların yüzyıllardır bir çeşit harabe olarak gördüğü baraka sahibini uzun bir aradan sonra ağırlıyordu. Üzerine kefen beyazı çarşafların örtüldüğü mobilyaların arasında sadece şömineye bakan koltuk özgürdü. Alevlerin arasından yükselen çıtırtıların eşliğinde, güçsüz bir ışıkla aydınlanan kusursuz çehre, yılların verdiği yorgunluğu sezdiriyordu etrafına. Son zamanlarda sorguladığım bu davanın uğruna, ömrümün yitip gittiği yıllar Azkaban'dan kaçışa kadar sürmüş olsa da, Karanlık Lord'a olan bağlılığım engelliyordu sadece ihanetimi... Uzunca bir süre dinlendiğinden, artık parmaklarının arasında duran kadehi bile tutmakta zorlanan ellerime aldırmadan, tekrar götürdüm dudaklarıma. Boğazımdan dökülen sihirli sıvının yakıcı têsirini bile özlemiştim. Sanki bir ayrıntıyı yakalamak istercesine, etrafına yılan motiflerinden kabartmaların işlendiği şöminenin ortasında dalgalanan alevlere diktiğim yeşil gözlerim; aslında bir yığın düşünceye yön verebilmek için sadece sakinlik arıyordu. Bella'yı neredeyse iki haftadır görmemiştim ve Rabastan'da irtibata geçmiyordu. Ailemin gözlerimin önünde dağılmasına göz yumamazdım! Son yıllarda karımı benden çok gören Antonin'e ve diğerlerine olan kızgınlığımı dile getirememe nedenim şüphesiz Lord'a olan sadakatim olsa da, son noktaya gelindiğimde hepsi öfkemi tadacak! Bu öfke patlamasıyla uyuşan zihnimin aradığı ilâcı, cebimden çıkardığım sigarayı dudaklarımın arasına kıstırarak bir nebze olsun dindirebilmiştim. Hafif ve estetik bir asa hamlesiyle ateşlenen tütünden çektiğim nefes ile, ciğerlerime üşüşen dumanın saldığı nikotin aynı anda gerçekleşti. Bu alternatifsiz ve zarurî ihtiyacını gören bedenim, kendi tepkisini vererek göz kapaklarımı düşürdü ve bedenimdeki uyuşukluğu yapay olan ile bastırdı... O anda hissettiğim şey ile bütün bu fiziksel olaylardan koparak, zihnimin kendini zorladığı gerçekliğe gömüldüm. Karanlık İşaret, kıpırdanarak bedenimi yakıyordu. Kadeh son kez dudaklarımla buluştuğunda bütün ateş viskisi boğazıma hücum etti. Koltukta oturan silüet gece kadar siyah bir duman eforuna dönüşerek hiçliğe karışırken, geride bıraktığı ateş sanki hiç varolmamış gibi yok olmuş; koltuk da diğer mobilyalar gibi kefeni olan beyaz çarşafa örtünmüştü...

Mezarlığın üzerindeki Karanlık İşaret'ten doğan duman, kuru kafanın ağzından çıkan yılan sembolünden ayrılarak hızla kukuletalıların yuvarlak oluşturduğu alanda kendine ayrılan yere düştü. Yer ile temas ettiğinde, dumanın içinde kusursuz bir silüet belirmişti. Az önceki düşünceli hâli yerine sert bir ifade hakimdi çehresine... Etrafı tehditkâr bir edâ ile süzen yeşil gözlerim ile buluşan Ölüm Yiyen'ler, aynı şiddette karşılık verirken; Lucius'da sabitlenen bakışlarımda belirgin bir alay mevcuttu. Yanındaki yeniyetme oğlanda, hatalarını telafi etmek için sunduğu bir ödüldü sadece! "Lord'um..." Bütün ihtişamıyla duran Karanlık Lord'a başımla selam verirken bir anlık da olsa, gözlerim Malfoy'lardan ayrılmıştı. Biz Azkaban'da iken dışarıda lüks ve sefa içerisinde yaşayan, hatta Lord'un çağrısına bile cevap vermemelerine rağmen burada bulunabilen bu aile, Bella dışında Lestrange'ların antipatisini kazanmış durumdaydı. "Fenrir, her zamanki gibi hırçın görünüyorsun dostum!" Yanımdaki Greyback'e fısıltım, bir çeşit hırıltıyla cevap bulurken gözlerimin aradığı mükemmel kadın profili ortalarda görünmüyordu. Bella yine Lord'un en önemli vazifelerinden birini görmek üzere buradan ayrılmış olmalıydı... Karanlık Lord'u benden çok sevmesinin sebeplerini anlasam bile, yine de buna bir anlam veremiyordum. Zihinfend ustası kırmızı gözler ile buluşmadan önce, bu tür 'aykırı' düşüncelerden ayırdığım zihnimi ona sundum. Her seferinde olduğu gibi göz göze geldiğimizde istemeden de olsa irkilmiştim...


En son Rodolphus Lestrange tarafından Paz Eyl. 20, 2009 1:02 am tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Fenrir Greyback

Fenrir Greyback


Mesaj Sayısı : 3
Doğum tarihi : 08/08/90
Yaş : 33
Mücadele Tarafı : Ölüm Yiyen!
Sihirsel Soy : Safkan!
Kayıt tarihi : 15/09/09

Geri Dönüş! Empty
MesajKonu: Geri: Geri Dönüş!   Geri Dönüş! Icon_minitimeC.tesi Eyl. 19, 2009 5:27 pm

Gecenin karanlığını, ona ayak uydurarak yaran üç silüet... Daha doğrusu havada hızla yol alan üç siyah gölge. Her eri yıkarak ilerlediğimiz yollarda muggle'larda artık bizim ne olduğumuzu çözmeye çalışıyor. Unutturma karargâhına zam yapar belki bu yıl bakanlık. ' Fenrir ! Biz burada ayrılıyoruz. ' Adını bile bilmediğim bir ölüm yiyenden işittiğim bu söze sadece hırıltıyla cevap verip yoluma devam etmiştim. Karanlığın içine, ağır vücudumla daldıktan sonra hafif adımlarla ilerlemeye başlamıştım. Gecenin karanlığını bir parça rahatlatan ay ışığı, tüm ihtişamıyla tepemde yankılanıyordu adeta. Sarımtrak tüylerin fışkırdığı sol kolumda hafif bir acı hissetmiştim. Bu acı, bana her seferinde eskileri hatırlatıyordu. Dövmenin kolumda ilk belirişi ve ilk çektiğim acı o kadar büyüktü ki... Şimdilerde ve yaşadıklarımın katkısıyla bu acı bana hiç bir şey gibi geliyordu. Eski anılardan çıkıp, karanlığın içinde duraksadım bir süre. Tüm ihtişamıyla gökyüzünde duran ay ışığının kasvetinin yanına bir de; " Morsmorde ! " diye haykırdıktan sonra 'Puf' sesiyle Olduğum yerden çok uzaklara cisimlenmiştim...

Geldiğim yer az öncekinden daha da kasvetli ve daha da karanlıktı. İlk başlarda karanlık işaret ayın ışığını mı kapattı diye düşündüysem de bu sonradan çok saçma gelmişti. Rodolphus'un yanında yerime aldıktan sonra sırasıyla herkesin selam vermesini izledim. Bu hayatta boyun eğdiğim tek kişi Lord Voldemort'tu. Başkası için değil boyun eğmek, kılımı kıpırdatmazdım. Herkes selam verirken Rodolphus'un sesi kulaklarımda belirmişti. Ama bu Lord'a değil bana gelen bi sözdü."Fenrir, her zamanki gibi hırçın görünüyorsun dostum!" Gülümsemem belirli bir tonda artmıştı. Rodolphus ve Bella'dan başka ölüm yiyenle iş bitirmezdim. Tabi zoraki olmadığı sürece.. " Sen de her zamanki gibi çok çekicisin dostum." dedikten sonra Lord'a selam vermiştim. Ay ışığı hala belirsizliğini korurken mezarlıkta burnuma gelen sayısız kokuya katlanmak bana acı vermeye başlamıştı.


En son Fenrir Greyback tarafından Paz Eyl. 20, 2009 2:21 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




Geri Dönüş! Empty
MesajKonu: Geri: Geri Dönüş!   Geri Dönüş! Icon_minitimePaz Eyl. 20, 2009 12:38 am

“Arzular vardır bilirsin anlatılamaz…”
Aniden duyduğum o tanıdık ve keskin acı, sağ elimde tuttuğum şiir kitabının elimden kaymasına ve dudaklarımın arasından çıkan tiz bir iniltinin kütüphanede yankılanmasına sebep olmuştu. Bana dehşetle bakan ve isminin Gerald olduğunu sandığım birkaç masa sağımdaki yaşlı adam, aynı zamanda meraklı bakışlarla beni ve sızlanarak tuttuğum sağ kolumu süzmeye başlamış, zaten gergin olan beni iyice sinirlendirmişti. Bu acının sebebini bilmeme rağmen; bilmemiş ve asla öğrenmemiş olmayı her zamankinden çok istiyordum. Nereden düşmüştüm bu bataklığa? Aklım neredeydi, hayatımın zehir olacağını bile bile o işareti kolumda taşımaya karar verdiğimde? Fakat bu, geri dönüşü olmayan bir şeydi. Artık, ömrüm boyunca Karanlık Lord’a hizmet etmek zorundaydım. O soğuk bakışları, bembeyaz teni ve kıpkırmızı gözleri hatırlayınca, elimde olmadan ürperdim. Nasıl bir işe bulaştığımı fark ettiğim ilk yıllarda, kâbuslarımı süsleyen o bembeyaz yüz, ince dudaklar… Ama hayır. Bunları düşünerek kendimi daha da sıkıyor, zorluyordum. Sızlanarak hiçbir yere varamazdım. Tek umut; Harry Potter denen veledin, Lord’u sonsuz bir boşluğa göndererek, bir daha gelmemesini garantilemesiydi. Bunun olacağı günü dört gözle bekliyor, Lord’dan kurtulacağım için seviniyordum. Bu sevinç, belki asla olmayacak bir şey içindi. Belki de umutlarım, neredeyse tüm büyü camiasının umutları boşa çıkacaktı. Ama benim olmasını istediğim, her ne kadar Aydınlık ile pek aram olmasa da, Potter’ın kazanması ve Lord’u geldiği b*k çukuruna geri göndermesiydi. Kendi kendime sırıttım. Lordun yanında gitmeden önce bu düşüncelerden kurtulmam gerekiyordu. Yoksa, sözü geçen o b*k çukurunu, O’ndan önce ben boylardım. Karşımda hâlâ merakla dikilmekte olan yaşlı adama, yüzüme sahte bir gülümseme oturtarak cevap verdim. “Keyfinize bakın Bay Gerald. Küçük bir yara işte.” Yaşlı, pek tatmin olmuşa benzemiyor olsa bile, beni rahatsız ettiğini anlamış olacak ki, gözlerini tekrardan önünde duran eski püskü kitaba çevirdi. Bense, hızlıca sandalyenin arkasına astığım paltomu alarak, yüksek topuklu ayakkabılarımdan çıkan tok sesler eşliğinde kapıya doğru ilerledim ve ağır kapıyı ittirerek kendimi karanlık sokağa attım. Artık, Lordun çağrısına karşılık vermenin vakti gelmişti. Paltomun geniş cebinden, asamı çıkardım ve zarif hareketlerle etrafımda oluşturduğum kıvılcımların beni ürkütücü bir yolculuğa sürüklemesine izin verdim. Pof!

Bilindik simalar, bilindik isimler. Antonin, Rudolphus, Fenrir, Lucius… Fakat bu sene aralarında, yeni bir yüz vardı. Neredeyse beyaz denilebilecek bir tonda olan sarı saçları, donuk bakışları ve buz mavisi gözleriyle, Draco Malfoy. Buna bir anlam verememiştim. Yani, asasını nasıl kullanacağını bile bilmeyen yeni yetme bir ölüm yiyene… Anlaşılan gündemden baya bir uzak kalmıştım. Çok umurumdaydı sanki de… Omuzlarımı silktim ve uzun zamandır göremediğim, o bembeyaz yüzün karşısında eğilerek O’na selam verdim.


En son Oriana Delores tarafından Ptsi Eyl. 21, 2009 9:12 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Bellatrix Lestrange

Bellatrix Lestrange


Mesaj Sayısı : 6
Sihirsel Soy : Toujours Pur
Kayıt tarihi : 21/09/09

Geri Dönüş! Empty
MesajKonu: Geri: Geri Dönüş!   Geri Dönüş! Icon_minitimePtsi Eyl. 21, 2009 2:27 am

"Mr. Lestrange beni mahzene kadar izlemek zorundasınız aksi hald-"

Gözlerim sabit bir noktaya kilitlenmişti. Kahrolası sürtük tam da sırası, neden Rodolphus'u götürmeme izin vermiyorsun? Azkabanda ahlak dersi ha? Sadece nefes alıp veriyorken kulağıma kendi tiz kahkaham çalındı. Aslında bir de sıçtığımın dalga sesleri. Karanlık gölgeler de artık titreşmiyordu, kendi karanlığım içinde sadece ben vardım. Arada bir bu karanlığa zayıf, bana lanet okumak için dönmüş birkaç ruh yansımasının da dahil olduğunu biliyordum. Ah ciğerini yediğimin karanlığı. Herşey onun için değil miydi, şikayet eden kim. Kaç yıl olmuştu bir ziyaretçi ağırlamayalı? Yada son boktan bakan kimdi? Evet, evet gerçekten de hafızam artık pürüzsüz vücudumun hayvan leşini andıran arpa lapasına en azından hayatta kalmak için muhtaç olduğu gibi onu canlı tutacak bir eroine ihtiyaç duyuyordu. Sadece bana özel olan, damarlarımı yakıp geçerek bedenime dağılacak olan. İki hecelik kelime tıslar gibi dişlerim arasından çıkmıştı. Nefret! Zihnimin arka kapıları aralanıyordu. Bir kez daha neden burada olduğumu anlamıştım, çok uzun sürmeyecekti, beş dakika sonrasında kendimi malikanenin mahzeninde bulacak, Rodolphus'un çevresinde avına ilk pençeyi geçirmek için çıldıran bir yırtıcı gibi dönüyor olacaktım. Ama hayır zihnim açıktı. Belki de ilk kez üzerimdeki paçavrayı kemirmeye başlayan sıçanı elimle ezerken aynı zamanda gümüş kadehimi havaya kaldırmıyordum. Sıçan leşini uzun kuyruğundan tutup yüzüme yaklaştırdım. Beş para etmez bedenlerdeki ruhları serbest bırakmak... "Kılkuyruğu tanıyorsun değil mi?" Cevap bekliyordum ve beklediğim cevap gelmedikçe sinirleniyordum. Sıçanı kirden belli olmayan taş zemine vurdum. Tekrar burnumun ucuna kadar yaklaştırdığımda eksik olan sol ayağını farkettim. "Hadi ama farecik, Peter desem?" Tüm vücudumu sarsan öfke nöbetiyle sıçanı duvara fırlattım. Ufak bedeninin duvara yapıştığını farketmemiştim. Bileğime kelepçelenen zincirlerin ağırlığına aldırmadan tırnaklarımı bacağıma sapladım. Bu acıyı istiyordum. Acı çekmezsen, acı çektiremezdin. Beyaz bacağım kan toplamışken tırnaklarımı saplandığı yerden kaldırmadan kendime doğru çekmeye başladım. Korkunç çığlıklarla karışık kahkaha atıyordum. " İşte bunu istiyorum." Tatmin olduğumda bacağımdan beş kırmızı şerit vardı. Ruh emicilerin artık buraya uğramaması ne kadar da üzüntü vericiydi. Boğazımda düğümlenen koca yumak nefretin sadece ilk tohumuydu. Zincirleri gürültüyle şıngırdatarak kalkmaya çalıştım, arkamda demir karyola buna yardım etmişti, ben onun var olduğunu bile bilmezken. Tüm bedenim sarsılırken dudaklarım, buradan kurtulana dek dökülecek olan tek nakarat için ilk kez aralanmıştı.

"Lord bugün buraya ge-le-cek!
Saklan seni pis ö-rüm-cek! "

Bileğim yıllardır hissetmek için kudurduğum acı ile dağlanmıştı. Dudaklarım yukarı kıvrılırken cüppemin kolunu sıyırdım. Sadece hissetmek yeterli değildi, görmek hatta dokunmak gerekiyordu. Asla tek bir his beni idare edememişti. Kolumdaki işaret ruhum kadar karanlık, öfkem kadar kabarıktı. Parmaklarımı tenimde gezdirirken gözlerimi kapadım, bu anı biraz daha yaşayacaktım. Azkabanda geçen onca sene... Ama hayır gözümün önünden geçen bunlar değildi. Sirius'un yüzündeki anlamsız Mutlu Noeller ifadesi beynime kazınmıştı. Evet Lord'un huzuruna çıkmadan önce çakırkeyf olmalıydım. Gitmeye karar verdiğimde ne kadar süredir orada olduğum hakkında fikrim yoktu, umursamıyordum da. Lord kendimden geçtiğim bir-iki dakikanın hesabını yapmazdı ben onun için yıllarımı gümüş tepside sunmuşken. Lordun etrafını saran kusursuz çemberdeki yerimi almak için cisimlendim. Gözlerim ilk olarak kan kırmızısı gözlerle birleşti. Yavaşça başımı eğdim ve hareketimi Rodolphus'a dönerek tamamladım. Herzamanki yerimdeydim. Mr. Lestrange tam olarak sol yanımdaydı.


En son Bellatrix Lestrange tarafından Ptsi Eyl. 21, 2009 2:37 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Narcissa Black Malfoy

Narcissa Black Malfoy


Mesaj Sayısı : 1
Evcil Hayvanı : Cissy.
Kayıt tarihi : 16/09/09

Geri Dönüş! Empty
MesajKonu: Geri: Geri Dönüş!   Geri Dönüş! Icon_minitimePtsi Eyl. 21, 2009 2:35 am



Son olarak adlandırdığımız şey aslında başlangıç olmuştu bizim için. Lord’a her zaman bağlılığımız tamdı. Yani benim tamdı. Geldiğim ailede hepimiz Lord’a hizmet ediyorduk ve bundan hiçbir zaman şüphe duymamıştık. Aramızda tek bir tane bile kanı bozuk yoktu. Sirius... Onu aileden saymak ne kadar doğru olabilirdi ki? Safkan ailelerin bulunduğu o soyağacında adının yazılmaması gereken kişiydi. Kardeşimin ve benim adımın yanına yakışmayan biriydi o. Aramızda bulunan kan bağı benim için çoktan kaybolmuştu. O pis muggle’lardan bir farkı yoktu benim için. Ailemize yapılan en büyük hataydı onun doğması. Hiçbir zaman bizden biri olmamıştı ve olamazdı da. Seçim sadece bir kere yapılırdı çünkü. Onun yaptığı ise büyük bir hataydı. Hatta yapılmaması gereken hatalardandı. Onun yok olması bana acı vermez, daha çok güç kazandırırdı. Adımızı, kanımızı lekeleyen birine ihtiyaç yoktu bu ailede. Gerçi artık umurumda değildi. Çoktan ölmüştü yani bu da demek oluyordu ki artık Black ailesi öz benliğine kavuşmuştu.

Elimde tuttuğum bardakla cama doğru yürüdüm. Beklediğimiz günün çok yaklaştığını hissedebiliyorum. Kolumdaki o acı bana daha çok destek oluyor gibiydi. Bu hayata dayanabilmeme yarayan bir iksir gibiydi. O’nun varlığını hissetmek, yeniden eskisi gibi güçlendiğini fark etmek… Bunu sadece bizler anlayabilirdik. Sonsuz bir bağdı O’na karşı hissettiklerim. Bu hayatta istediği her şeyi yapabilirdim. Buna canımı vermekte dahildi. Ama kocam -yani Lucius- benim gibi hissetmiyordu O’na karşı. Bir şey yapmaktan çekinen ödleğin tekiydi. Benden tamamen farklıydı. Lord’a olan bağı benimki kadar güçlü değildi hatta O’na olan bağı tartışılabilirdi. Onun hissettikleri benimkiyle kıyaslanamazdı. Daha gözlerinin içine bakamıyordu. Ve bende bu konuda bir Malfoy olmanın verdiği en zor şeyi kabullenmek zorunda kalıyordum. Malfoy’lar Lord’a olan bağlılıklarını gösterememişlerdi. Onun gidişinde diğerlerinin çektiği acılardan hiçbirini çekmemişlerdi. Ve bunları yapanlar Malfoy’lardı. Bir Malfoy olmanın en güç yanı buydu işte. Lucius gibi korkak biri değildim, olamazdım da. Benim damarlarımda asil ve Lord’a bağlı Black ailesinin kanı dolanıyordu ve bunu kimse değiştiremezdi. Bir Malfoy olarak etiketlenmiş olsam da Lucius’un yapamadığı çoğu şeyi yapmıştım. Eğer o gece Lord’un çağrısına cevap vermiş olsaydı bizde diğerleri gibi Azkabana tıkılmış olacaktık. Bunun için değer miydi? Yıkılışını gözlerinizle gördüğünüz biri için değer miydi ya da? Bence kesinlikle değerdi. Ama yapamamıştım. Malfoy ailesi korkak ve ikiyüzlüydü sanki. Diğerlerinin Azkabanda geçirdiği süre zarfında biz hayatımıza devam etmiştik. Ödlek Lucius yaptığı hiçbir şeyden pişman değilmiş gibi görünmeye çalışıyordu fakat bunu beceremiyordu. Şimdi yaptığı bütün yanlışlıkları ve hataları düzeltmek için oğlumu kullanıyordu. Onun gibi küçük bir çocuktan çok şey bekliyorlardı. Fakat Draco babası gibi korkak olmamalıydı. Lord’a o sonsuz bağ ile bağlanmış olmalıydı. Aynı benim gibi olmalıydı kısacası. Ne yazık ki Draco’da babasına çekmişti. Aynı onun gibi yüzüne yerleştirdiği maske ile oyuna devam ediyordu. Oysa o maskenin altındaki gerçek yüzü oyunun kurallarına uymuyordu. Elimde tuttuğum ateş viskisinden büyük bir yudum aldım. Boğazımdaki yanma hissi kolumdakinin yanında hiçbir şeydi. Bardağı geniş sehpanın üzerine bırakıp kolumu sıyırdım. Zamanı gelmiş olmalıydı. Yeniden Lord’umuza kavuşacaktık ve O bu sefer her şeyiyle, her şeye hazırdı. Uzun ince parmaklarımı kolumdaki iz üzerinde gezindirirken aklımda sadece Lord vardı. Ona olan bağım bir aşk ya da sevgiden daha da öteydi. Daha çok ona tapıyor gibiydim. Derin bir nefes alıp camın önündeki yarısı yırtılmış kirli perdeyi kaldırdım. Gökyüzü olacaklardan habersiz derin bir sessizlikte gibi görünüyordu. Kıpkırmızı ruj sürülmüş dudaklarım yukarıya doğru kıvrıldı. Artık tek istediğim oraya gidip Lord’un gözlerine bakmaktı. Camdan uzaklaşarak az önce sehpaya bıraktığım ateş viskisini kafama diktim. İşte şimdi çok daha iyi hissediyordum. Koltuğun üzerine bıraktığım cübbemi üzerime geçirip aynanın karşısına geçtim. Bileğimdeki acı gitgide artarken dudaklarım memnuniyetle büzülüyordu. Ayaklarımın altındaki zemin giderek yok olurken mezarlığın soğuk havasını hissetmeye başlamıştım bile. Toprak zemine ayaklarım tam olarak değdiğinde geldiğimi anladım. Başımı kaldırıp gökyüzündeki kurukafaya baktım ve diğerlerine doğru yürümeye başladım. Benliğim şu an sadece Lord’u arıyordu. Adımlarımı hızlandırarak Lucius’la Draco’nun arasına girdim ve bir adım öne çıkıp uzun süredir beklediğim o kırmızı gözlere baktım. Başımı yere doğru eğip yeniden kaldırdım. O’nu yeniden hissedebiliyordum. Ve bu hissettiğim eskilere hiçte benzemiyordu. Lord, tüm benliği ve gücü ile geri dönmüştü. Gözlerimi gözlerinden ayırmayarak yeniden yerime geçtim. Etrafa bakarken Bella’yı görünce başımı hafifçe yukarı kaldırdım. Draco’yu yana doğru ittirdim ve Lord’a doğru döndüm. Yakında her şey gerçek olacaktı ve biz o Harry adlı yeniyetmende kurtulacaktık. Karanlık yeniden tek hâkim haline gelecekti. Hissedebiliyordum, çok yakında olacaktı.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lord Voldemort

Lord Voldemort


Mesaj Sayısı : 85
Kayıt tarihi : 12/09/09

Geri Dönüş! Empty
MesajKonu: Geri: Geri Dönüş!   Geri Dönüş! Icon_minitimePtsi Eyl. 21, 2009 11:29 am

Eski gücümü tamamiyle toplamış bir biçimde ayaktaydım. Bir ruh olarak tam on beş yıl bekledikten sonra beni yanlız bırakmayanlara ödüller sunmak , unutanlara ise cehennemi tattırmak için döndüm. Hiçbir işe yaramayan muggleların kontrolünü sağlamak , o kanı bozuk lanet bulanıkların soylarını kurutmak için döndüm. Aklımda şimdiden bir çok plan belirmişti. Geçen seneki bakanlık baskınından sonra döndüğüme inanmayanlar istifalarını vermişlerdi. Aslında bu biraz işime yaramıştı. Eğer bakan Dumbledore'a inansaydı aptal Harry'i koruyabilirlerdi. Ama o kadar zayıf ki hepsi. Bizim karşımızda nasıl ayakta durabilirler ? Nasıl buna inanabilirler ? Düşünceler o anki zevkimi bastırmasına rağmen sinirimi bastıramıyordu. Geçen seneki bakanlık baskınındaki bir takım başarısızlıklar aklımı kurcalıyordu.

Bir an için kendime geldim ve etrafımda sıralanmış müridlerime teker teker baktım. Antonin bana sadık kalanlardandı. Geçen sene oldukça işime yaradı doğrusu. Rodolphus da beni bekleyenler arasındaydı. Hiçbir zaman verdiğim bir emire sorgulayarak bakmamıştı. Diğer kişiyi hemen anlamıştım. Fenrir... Gerçektende en önemli müridlerim arasında. Bir kurt adam ve kurt adamların en önemlisi. Eskiden ordumu kurarken kurt adamların çoğunun yanımızda yer almasını o sağladı. Şimdi ise içindeki öldürme tutkusu benim gözümde oldukça iyi yerlere gelmesini sağlıyor. Oriana.. Sadakatinin olmadığını bildiğim birisi. Bunu nasıl benden saklayabileceğini düşünüyor ? Zihinfend çok nadir büyücülerin kullanabildiği bir güçtür. Kolayca öğrenilemez ve uygulanamaz. Dünyada bunu kullanabilen üç kişi tanıyorum. Birisi o yaşlı bunak. Birisi şuanda burada olmayan Snape. En güçlüsü ise ben! Bedenim karanlıkla bütünleştiği sıralarda insanları kilometrelerce uzaktan bu gücüm sayesinde delirtiyordum. Olmayan şeyleri görüyorlardı , benim tek gördüğüm ise tüm yaşadıkları şeyler ve yaşayacakları acıydı.. Bakışlarımı diğer müridime çevirdiğimde Bellayı gördüm. Bana olan sonsuz bağı beni hep etkilemişti. Bir on yıl daha gelmiycek olsam beni bekleyeceğini adım gibi biliyordum. Diğer tarafta Narcissa kukuletasının arkasından bana bakıyordu. Gözlerimde kocasınınki gibi bir bakış yerine kendinden emin birisi vardı. Evet tüm aileleri ölüm yiyendi ve şuanda buradalardı. Malfoy hakkında tek düşüncem güvenilmez ama hırslı olduğuydu. Ve Lucius! Ona olan öfkem şuanda tavana vurmuş durumdaydı. Hızlı adımlarla yanına gittim.

-- ''Bakanlıkta bir çocuğu zaptedemedin! Eğer ben gelmesem Bella ölüyordu!.. Güçlüce nefes alıp verirken suratımdaki yılanımsı ifade parıldamıştı. Etraftakilerden bazıları korkmuş bazıları ise büyük bir zevkle beni izliyordu. Onları umursamayarak konuşmama devam ettim. Eğer... Eğer bir daha hata yapıcak olursan ya da bir daha verdiğim emirleri sorgulayacak olursan ölürsün! Şimdi Grimmauld meydanında nöbet tut. Sakın bir hata yapma. SAKIN!''

Bakışlarım şimdi Lucius'un oğlundaydı. Gözlerimi gözler4ine odakladığımda beynini kolaylıkla görebiliyordum. Tüm düşünceleri bulanıktı ve orada karanlığı bastıran bir şeyler vardı. Gene de fikirlerimi onla uygulamalıydım. Bunu yapabileceğine inanıyorum. Sonunda ölüm varsa bir Malfoy her şeyi yapar.

-- Draco... Hogwarts'daki Slytherin ve Ravenclaw'lardan küçük bir ordu kurmanı istiyorum. Sana yakın olanları al. Güvenmediğin kimseye şans tanıma. Oraya geldiğimizde yardımınız gerekecek.

Sözlerim bittikten sonra eski durduğum yere yöneldim. Adımlarımı atarken bir yandan konuşuyordum. ''Antonin sen Hogsmade'de nöbet tutucaksın. Orada takılan birkaç kişiyi İmperius lanetiyle emrine al. İleride işimize yarayacaklardır.Fenrir ve Rodolphus... İkiniz Londra'da biraz ortalığı karıştırdıktan sonra Diagon Yoluna gidin. Şuanda oldukça korumasız bir durumda. Birkaç dükkanı harabeye çevirip sahiplerine istediğinizi yapın. Oriana'da sizinle gelsin. Bella , Narcissa ve ben bakanlığa gidicez. Fenrir sen Rodolphus'la beraber Diagon yolundaki işleriniz bitince bize katılıcaksınız.''

Herkese gerekli bilgileri vermiştim. Artık eylemlerimizi yerine getirebilirdik. ''HERKES KARANLIĞIN NE KADAR GÜÇLÜ OLDUĞUNU ANLYACAK!''
Haykırışım gücüme güç katmıştı adeta. Müridlerim bu güçlü halimi görmeyi özlemiş gibiydi. Artık harekete geçerek hep beraber yöneteceğimiz dünyayı bulanıklardan temizlemenin vakti gelmişti...

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Verisimo Carré

Verisimo Carré


Mesaj Sayısı : 21
Mücadele Tarafı : Karanlık
Sihirsel Soy : Safkan
Kayıt tarihi : 17/09/09

Geri Dönüş! Empty
MesajKonu: Geri: Geri Dönüş!   Geri Dönüş! Icon_minitimePtsi Eyl. 21, 2009 12:11 pm

Karanlık Lord'un yüzüne bakarken bir anlık eski düşüncelerime daldım. Azkabandaki yaşadıklarımı düşünmeye başladım. Ama bu sadece bir anlık olmuştu. O anıları önemsememeye çalıştım. Çünkü şu anda orada değildim. Ve artık oraya bir daha dönmeyecektim. Burun deliklerimden içeriye giren hava ciğerlerime ulaşırken Karanlık Lord hızlı adımlarla Lucius'un yanına gidiyordu. Yüzündeki yılanımsı ifadesi öfkeyle kasılmıştı. Bunu zevkle seyrediyordum. Çünkü Lucius geçen sene bütün işi mahvetmişti. Karanlık Lord ona o görevde liderlik vermişti ama o tüm işi berbat etmiş ve neredeyse bir mürit ölüyordu. Bellatrix'e bir anlık göz attığımda onun yüzündeki zevk alan ifadesini gördüm. Rodolphus'un yanında bile dursa onun Lorduna duyduğu sadakat duygusu tamamiyle onu Karanlık Lord'a bağlıyordu. Yüzümde hafif bir duygu kırışıklığı yoktu. Sadece içimde yayılan zevk duygusu vardı. Kulaklarıma gelen öfkeli ses tonu bir anlık yeriminde sıçramamı sağlamıştı. Karanlık Lord'un öfkesinin önüne geçmek tamamen bir aptallık olurdu. Gözlerim korkudan pısmış Lucius'un oğluna dönmüştü. Narcissa'nın yanında korku dolu gözlerle babasına kızan Karanlık Lord'a bakıyordu. Birden ortalığı yankıya boğan bir bağırma duydum. Lucius'a son cümlelerini söylemiş gibiydi. Gözlerindeki kırmızılık öfkeyle parlarken bir anda Draco'ya kilitlendi. Ona doğru ilerlemeye başladığında konuşuyordu. Ona verdiği talimatları söylüyordu. Bense bunları kulak kesilmiş ve dinliyordum. Karanlık Lord'un her talimatı-beni ilgilendirmese dahi- önemliydi. Siyah cübbeme çarpan esinti içime doğru giriyordu. Vücuduma tamamiyle temas ediyordu. Ben aldırmadan Draco'nun görevini dinliyordum. Hogwarts'ta ufak bir ordu kurması gerekiyordu. Slytherinli ve Ravenclaw'lılardan.. Karanlık artık Hogwarts sınırları içine tamamiyle girmişti. Aciz seherbazlar bir öğrencinin içeride küçük bir ordu kurduğunu anlması için o ufak beyinlerinden on kat kadar bir beyne sahip olmaları gerekiyordu. Karanlık Lord arkasını dönerek eski durduğu yöne doğru ilerliyordu. Bir yandanda konuşmasına devam ediyordu. Bir an onun ses tonunda ismimi duyduğumda tüm duyularımı onun söylediği sözcüklere kilitlemiştim. Gözlerim dahi etraftaki kıpırtıları görmüyordu. Bana Hogsmeade'de nöbet tutmamı ve oradaki bir kaç kişiye İmperius Laneti yapmamı söylemişti. Söyledikleri ardından onayladığımı belirtmek için saygı içinde eğildim. Ve tekrar doğruldum. Diğer söylediklerini duymayı istiyordum. Fenrir ve Rodolphus'a eğlenceli bir iş vermişti. Londra'da biraz karışılık çıkaracaklardı. Gerçekten nasıl eğleneceklerini düşünmeye başladığımda içimde orada olma isteği doğmuştu. Onu aldırmadan diğer söylediklerine konsantre oldum. Bella,Narcissa ve Karanlık Lord'da bakanlığa gideceklerdi. Birden gözlerim Bellatrix'in bedeninin olduğu yere dönmüştü. Siyah kıvırcık saçları kabarmış bir şekilde yüzüne düşerken arkasındaki gözlerin zevkle parladığını gördüm. Karanlık Lord'la birlikte yan yana savaşmak onun isteklerindendi. Ama Narcissa'nın yüz ifadesindeki ifadesizlik onun kararsız olduğunu göstermişti. Diğer söylediklerinden anladığım ise Fenrir ve Rodolphus'un onlara ileride katılacağıydı.

Kulaklarıma gelen başka sözcükler ise vücudumu tamamen sarmıştı.Karanlık Lordun bu güçlü halini özlemiş gibiydim. O güçlü olduğu zaman bizde güçlü oluyorduk çünkü. Karanlığın artık tamamen yükseldiği bu dönemde artık eskisinden daha da güçlüydük. Ve bizim önümüzdeki tek engelen Albus Dumbledore'du. Onu ortadan kaldırdığımızda o bücür Potter'ıda ortadan kaldırabilecektik. Sihir Dünyasının onun hakkındaki söylentiler onu yüceltiyordu. ' Seçilmiş Kişi '.. Ne aptalca bir düşünce ama. Bir anda içime yayılan intikam duygusu gözlerime kadar ulaşmıştı. Gözlerim bir anlık intikam duygusu ile parıldayan gözlerimle olacakları düşünmeye başladım.Gözlerimdeki parıltı ile bir adım öne çıkarak Karanlık Lord'un önünde diz çöktüm. Ardından başımı öne eğilmiş bir şekilde konuşmaya başladım.

" Lordum bana verdiğiniz göreve erkenden başlamak istiyorum. Bu şekilde size ve diğerlerine biraz zaman sağlamış olurum.. "
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Elswouth Carvellion
Büyüceşura Hâkimi
Büyüceşura Hâkimi
Elswouth Carvellion


Mesaj Sayısı : 23
Mücadele Tarafı : Rüşvet.
Sihirsel Soy : Safkan.
Kayıt tarihi : 13/09/09

Bilgiler
Quidditch Mevkiî:
Rpg Puanı:
Geri Dönüş! Left_bar_bleue100/100Geri Dönüş! Empty_bar_bleue  (100/100)
Düello Gücü:
Geri Dönüş! Left_bar_bleue0/0Geri Dönüş! Empty_bar_bleue  (0/0)

Geri Dönüş! Empty
MesajKonu: Geri: Geri Dönüş!   Geri Dönüş! Icon_minitimeSalı Eyl. 22, 2009 1:03 pm

Oyma yazıları silinmeye yüz tutmuş, dipleri yosunlu mezar taşlarının ortasındaki boş alanda; etrafına dizilen müritlerine bir çeşit kudret gösterisi yapan Karanlık Lord'un kasvetini arttırmak istercesine esen rüzgâr, bütün siyah cüppeleri geceye kafa tutarcasına uçuşturuyordu. 15 yıl! Azkaban denen o cehennem yerde tıkılı kaldığımız sürede Lord'u aramaya çıkamamıştım, çıkamamıştık... Dışarıda kalan menfaatçi korkaklar da, istedikleri zaman o maskelerin ardına sığınarak etrafa saldırıyorlardı. İşe yaramaz Black'in kaçışının ardından umutlanmış olsak da, birbirimizle dahî görüşemediğimiz bu sürede bir plân yapabilmek imkânsızdı. Bella'nın hücresinin yerini öğrenemeden geçirdiğim 15 yılda, ruh emicilerin dalgın anlarında parmaklıklara biraz yaklaşarak yanımdaki hücreyi paylaşan Rabastan'a birkaç cümle fısıldayabiliyordum. Sahneler gözümde canlandığında, o iblislerin üzerimize gelerek bütün umutlarımızı sömürmelerini bir kez daha yaşıyordum sanki! Gerçi ne umudumuz olacaktı ki, Karanlık Lord'un dönerek, hapsolduğumuz o kaleyi yıkmasından başka? Diğerlerinin delirmemek için kullandığı bu akıllıca yöntem yerine her an, her dakika Bella'yı düşünerek durabilmiştim. Yüzüne düşen kıvırcık saçları ve o asil duruşuyla, bütün benliğimi elde eden kadın! Sanki düşüncelerime bir anlam katmak isteyen zihnim, onun kokusunu yaymıştı etrafa. Yanımda hissettiğim dumanın içinde var olan silüet Lord'u selamladıktan sonra yüzünü bana döndü... Bu ondan başkası olamazdı; "Bella..." Karanlık Lord'un huzurunda olmasak, bir an bile düşünmeden sarılarak hebâ olan yılların öcünü almak istercesine öperdim o tapılası dudaklarını, defalarca! Azkaban'dan sonra yıpranmış olsa da hâlen o asilliğini koruyordu. İçinde bir umut ışığı çakan yeşil gözlerin içine bakan kadın, önceden iri olan cüssenin yerini uzun ve sıska bir görünüme bırakan kocasını bundan zevk alıyormuş gibi izledi. Önceden heybetli bir görünümüm olsa da, sefalete terk edildiğim yıllar yıpratmıştı. Ama o, yeni açan bir çiçek kadar güzeldi, hâlen! Ellerim O'na uzanmak ister gibi kıpırdanırken, Karanlık Lord'un sesi kulaklarıma dolunca dikkatimi tekrar birden hareketlenen konuşmaya vermeye çalışıtım... Malfoy'lar hak ettikleri muameleyi görürken, kusursuzca işlenmiş bir heykeli andıran çehremi süsleyen sakalın altındaki parlak kırmızı dudağım keyifle kıvrıldı. Ne kadar bu olaydan zevk alıyor olsam da, düşüncelerimin odak noktası Bella'dan kopamıyordu. Göz ucuyla sürekli tapılası bedenini süzdüğüm dakikalar, kudretli sesin içinden kendi adımı seçebildiğim ana kadar devam etti... "İkiniz Londra'da biraz ortalığı karıştırdıktan sonra Diagon Yoluna gidin..." Yüzümdeki keyifli ifade, gözlerime kenetlenen kırmızı gözlerden kaçmamıştı. Bir anlık da olsa, bir ölüden farksız beyaz çehresine bu keyfi paylaşan ufacık bir mimik eklense de anında silindi. En son Evan ile Potter'ları ararken, Deligöz'e rastlayarak Azkaban'daki hücremi ayırtmıştım. Dinç seherbaz, iki ölüm yiyenden birini öldürürken, sadece yaralanarak kurtulmuştum. Sürekli dönen o gözü hatırlayınca, zihnime dolan lanetleri saçmak istedimse de Lord'un huzurunda bunu yapacak kadar saygısız değilim. Rossier, ruhun şâd olsun aziz dostum... "Bella , Narcissa ve ben bakanlığa gidicez. Fenrir sen Rodolphus'la beraber Diagon yolundaki işleriniz bitince bize katılıcaksınız." Kıvrılan dudağım belirgin bir şekilde gülümsemeye dönüşürken, eski günleri aratmayan bir baskının habercisi gözler ile buluşmak için iki yanımda duran Fenrir ve Bellatrix'e baktım. Fakat bu, gençliğimdeki gibi bir heyecan sunmamıştı damarlarımda dolanan kana... Fenrir ve o acemi kız ile, etrafa dehşet saçan siyah duman eforları olarak Londra semalarında salındığımızı hayal etmek Azkaban yıllarını çekip almıştı yorgun bedenimden... "Artık kendi karımı görmek için randevu mu talep etmeliyim, Miss Lestrange?" Lord'un Dolohov'la olan konuşmasını fırsat bilerek, Bella'ya sitemkâr bir edâyla fısıldadım. O'na karşı hissettiğim bütün olumsuz duygular, rüzgârda dalgalanan buklelerinin altına gizlenen; ne kadar hırçın olsa da masum bir görünüşü olan yüze baktığımda silinip gidiyordu hep. Onu bu yönüyle sevmiyor muyum zaten, benim asî ve hırçın kadınım!

Tüm zamanların en güçlü büyücüsünün, hesap etmediği kadim bir tılsım sebebiyle lanetlenmesine; 'seçilmiş kişi' damgasıyla karşılık bulan Potter veledinin bu ününü geri almak için dönmüştük, o ve etrafına umutla toplananların eceli için... Evan ile Potter'lara yaklaştığımızı hep hissettim. O bunak seherbaza yakalanmamış olsak belki de Potter'ları biz öldürecek, Lord'uma bu cehennem hayatını yaşatmayacaktık. Bu olasılığı düşünerek kahrolduğum zindan parçalanmış olsa da, hâlen bu ihtimâl yüzünden Deligöz'ün ecelini kendi elimden istiyorum. "Pekâlâ Lord'um. Eski günleri aratmayan bir icraat olacağından yana, içinizi ferah tutun..." Bakışlarımı, konuşmamı dinleyen Lucius'un sinsi gözlerine, ardından ailesine çevirdikten sonra tekrar Lord'un kırmızı gözleriyle buluştum. Düşündüğüm tek şey, Bella'nın kardeşi Narcissa'yı işe yaramaz Lucius'tan önce kapamayan kardeşim Rabastan'a olan kızgınlığımdı... "Azkaban bizlere bir çeşit istirahatti sadece. Geleceğiniz, bizi kurtaracağınız günü bekliyorduk!" Fenrir'in hırıltısı, Bella'nın kulaklarda çınlayan kahkahasıyla bölünürken; bu çığlığı andıran melodiyi büyük bir zevk ile dinledim. Erkeğini nasıl etkileyeceğini iyi bilen o gözler, devrilerek daha masum bir şekilde yeşil gözlerime kenetlendi. Bu anın bütün gerçekliğinden koparak, gözlerimin içine bakan kadın uğruna yaptıklarımı, yapacaklarımı hayal ediyordum... Uğruna ölümü göze aldığımız bu uğurdan, davamızdan bile vazgeçebilirdim! "Ben ve... 'ailem' yine emrinde, Karanlık Lord." Bella'nın gözlerinin içine bakarak vurguladığım kelime, var olmayan bir şeyi direten mız mız bir çocuğun feryadı gibi duruyordu şüphesiz. Ama Lestrange'lardan geriye kalanların sorumluluğunu üstlenmek en büyük vazifem ve bunun bilinciyle buradayım, doğru tarafta...


En son Rodolphus Lestrange tarafından Çarş. Eyl. 23, 2009 6:45 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 3 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Bellatrix Lestrange

Bellatrix Lestrange


Mesaj Sayısı : 6
Sihirsel Soy : Toujours Pur
Kayıt tarihi : 21/09/09

Geri Dönüş! Empty
MesajKonu: Geri: Geri Dönüş!   Geri Dönüş! Icon_minitimeSalı Eyl. 22, 2009 10:29 pm

Kan statüsü... Büyücü ırkı arasına bulanık ve melezler karışmadan önce asırlardır gerçekten de 'Daima Saf' idi. Bugün burada toplanılmış ise bunun sebebi muggle'lar tarafından bulandırılmış kanları akıtmak, büyü tarihinin damarlarını arındırmaktı. Statü kadar değerli bir diğer kavram ise kan bağıydı. Londra'da, safkan barındıran bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar aile kalmıştı sadece. Bu aileler kanlarının saflığını koruyabilmek için birbirlerine kan bağı ile bağlanmak zorunda kalmışlardı. Ne yapacaktık, bütün dünyayı bulanıkların sarmasına göz yumacağız ha? Cissy hemen ardımdan mezarlığa cisimlendiğinde olacakları az çok tahmin edebiliyordum. Malfoy'lardan tiksinmeyecek tek kişi bendim ve bunun sebebi de o kudretli kan bağıydı. Sarışın saçlar zifiri karanlık gecede dahi kolayca ayırdedilebiliyordu. Bakışlarım mavi gözler ile çakıştığında hala inanılmaz derecede kararlı olduğunu farkettim. Başımı çevirip Lord'u selamladıktan sonra üzerimde kilitlendiğini bildiğim yeşil bakışlara karşılık verdim. "Bella..." Aslında onunla oynamak istiyordum fakat yüzümdeki çarpık gülümseme bakışlarının farkında olduğumu açığa vuruyordu. Rodolphus saklamaya gerek duymadan Miss Lestrange'ini, sahip olduğu kadını süzüyor, egosunu tatmin ediyordu. Orada sol yanımda kaskatı dururken bunu kontrolünü kaybetmemek için yaptığını anlamamak için en az 20 yıl ıdaha azkabanda çürütmem gerekirdi. Donuk bakışlarım vücuduna kaydığında kaç yıldır azkabanda olduğumu hesaplamaya çalıştım. Rodolphus'taki değişikliği görünce ironi yapmadım da değil. Acaba yıllar göz altı morluklarımı yemiş, silmiş süpürmüş olabilir miydi? Lord'un mezarlıkta yankılanan sesini işittiğimde bir süre daha onu izledim, acı çekerken acı çektirmek... Evet yaptığım buydu.

Ürpertici sesin haykırışları son bulduğunda Cissy'nin yüzü avada yemiş gibi kıpırtısızdı. Lucius ise ışıktan kaçan böcekler gibi karanlığa sinmişti, hak ettiğini bulmalıydı bulacaktı da. Son olarak Draco. Bella gibi Narcissa da Draco'nun orda olma sebebini biliyordu. Lucius'un beceriksizliğini canı ile ödeyecekti Draco, sevgili yeğenim. Hah, geber Draco! Solgun yüzümü tekrar Lord'a çevirdim. Ona olan sadakatim sonsuzdu, yargılamazdım, sadece Cissy'nin Draco uğruna heba olmasıydı endişem. Kan bağı işte burada önemliydi, sadece kendi kıçımı kollamıyordum. Hayatı boyunca garantici olan Cissy, benim gibi derin sularda bilinmeyene asa sallamamalıydı. Lord'um tekrar konuşmaya başladığı sırada sadece benim işitebileceğim bir fısıltı odak noktamı kaybettirdi. "Artık kendi karımı görmek için randevu mu talep etmeliyim, Miss Lestrange?" . Azkabandan yadigar, neşeden yoksun tiz kahkaham geceyi delip geçince durumu toparlamak için bana dönen solgun silüetlerle dalga geçercesine ileriye doğru bir adım atarak Lord'u selamladım ve dudak büktüm. " Lord'um Diagonda her dükkanın vitrinini süsleyen 'Aranıyor' ilanıma sadece portremi eklemişler. Sanırım bana verdiğiniz bakanlık göreviyle ilanlarım vitrinleri boydan boya kaplayacak ve o sırada beni kameraya alan Zıttırıvıt'a çektiğim hareket ise fotoğrafın sanatsal değerini ispatlamış olacak." . İlk kahkaha yada hırıltı Fenrir'den yükseldi. Lord'dan çekinenler Greyback'den aldıkları cesaretle kısa ve tereddüt içeren kahkaha -aslında içi boş birer gülümseme- ile yetindiler. Yere kadar eğilip minnetimi sunarak bir adım geriledim. Benim ardımdan Rodolphus saygısını gösterdi ve onu Fenrir izledi. Kafam hep güzel olduğundan bir kahkaha nöbetine daha girdim. Kulaklarda çınlayan sesimi Rodolphus ile gözgöze gelince işitmez oldum. "Ben ve... 'ailem' yine emrinde, Karanlık Lord." .Gidip gelen aklım bir kez daha oyun oynuyordu, belki de sırf bu yüzden Rodolphus'un geceye karışan cümlesinin sitemden çok kaliteli bir ima olduğunu sanmıştım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Draco Malfoy

Draco Malfoy


Mesaj Sayısı : 5
Mücadele Tarafı : Karanlık
Sihirsel Soy : Safkan
Kayıt tarihi : 15/09/09

Geri Dönüş! Empty
MesajKonu: Geri: Geri Dönüş!   Geri Dönüş! Icon_minitimeC.tesi Eyl. 26, 2009 1:47 pm

Karanlık Lord, kendini karanlık düşüncelerine kaptırmış gibi görünüyordu.Tüm karanlık düşünceleri hain planların temeli diye tahmin ediyordum.Kesinlikle öldürücü, hain, zehirli ve sinsi planlarını birazda duyacak olmak beni birazda olsa ürkütüyordu.
Ortalıkta sadece dışarıdan gelen baykuşların her zamanki sesleri ve rüzgarın savurduğu yaprakların kıpırtıları duyuluyordu.İçerisi tamamen sessizdi.Karanlık Lord'un arkası bana dönük olduğundan istifade ederek başımı hafifçe dar ve beni bunaltan kukuletamın içerisinden kaldırdım.Şimdi neredeyse Karanlık Lord'a hizmet eden tüm ölüm yiyenleri görebiliyordum.Sevgili teyzeciğim Bellatrix ve onun sevgili kocacığı Rodolphus Lestrange, odanın en karanlık köşesinde zehirli 2 yılan gibi oturuyorlardı.Dolohov, her zamanki gibi karanlık silüeti ve kukuletasının içinde kaybolmuştu.Oriana Delores, pencerenin önündeki koltukta Lord'a dönük bir şekilde odayı aydınlatan gecenin ay ışığında kukuletasının bir kısmı parlar bir şekilde oturuyordu.Greyback.O ölüm yiyenler arasında en korktuğum kişiydi.Her zaman bana beni yiyecekmiş gibi bakar, yüzüne hain ve aç bir gülümseme yerleştirirdi.Lord, kesinlikle Greyback aramızda olduğu için memnundu.Onun memnun olması herşeyden önemliydi.Annem Narcissa ve babam Lucius sağımda ve solumda oturdukları için onları tam olarak göremiyordum.Asıl onları görmeye ve bakışlarından cesaret almaya ihtiyacım vardı.Çünkü kendimi bir hapishane kovuğunda boşlukta yok olmuş diken üstünde bir köle gibi hissediyordum.
Karanlık Lord, birden yavaş hareketlerle bize doğru dönmeye başladı.Biraz dinen heyecanımdan dolayı daha yavaş atan kalp atışlarım tekrar hızlanmaya ve sıkışmaya başlamıştı bile.Kıpkırmızı gözleri babam Lucius'a odaklandı.
''Bakanlıkta bir çocuğu zaptedemedin! Eğer ben gelmesem Bella ölüyordu!..''

İçim birden hopladı.Kesinlikle titremeye başlamıştım.Karanlık Lord babama yüksek ve güçlü bir sesle bağırmıştı.Onu hemen buracıkta öldürebilirdi.Sakinleşmeye çalışmak herşeyden zor geliyordu şimdi bana.Çünkü babamı öldüreceğinden korkmaya başlamıştım.

"Eğer...
Eğer bir daha hata yapıcak olursan ya da bir daha verdiğim emirleri
sorgulayacak olursan ölürsün! Şimdi Grimmauld meydanında nöbet tut.
Sakın bir hata yapma. SAKIN!''


Bu sözleri ilaç gibi gelmişti bana.Çünkü ona yeni bir görev vermişti ve bu onu öldürmeyeceği anlamına geliyordu.Babama bir şans daha vermişti.Artık babamın hata yapma gibi bir lüksü yoktu.Dikkatli olmalıydı.Hem de çok.
Kırmızı ve zehirli gözleri benim gözlerimle buluşunca yerimden hafifçe zıpladığımı hissettim.Onun gözlerinin içine bakmak...İçimde büyük bir korkunun doğmasına izin vermişti.Onun gözlerine bakınca ölümü görüyordum çünkü.Ve ölümden hiçbirşeyden korkmadığım kadar çok korkuyordum.

"Draco...
Hogwarts'daki Slytherin ve Ravenclaw'lardan küçük bir ordu kurmanı
istiyorum. Sana yakın olanları al. Güvenmediğin kimseye şans tanıma.
Oraya geldiğimizde yardımınız gerekecek."

Birkez daha gözleri kadar zehirli ve sinsi olan yılan sesiyle konuşmuştu.Ve bu sefer bana hitap ediyordu.Bir ordu kurmalıydım.Hogwarts'ta.Kesinlikle zor bir iş değildi.Bunu yapabilirdim.Zaten Slytherinlilerin çoğunun ailesi ölüm yiyendi.Bir çok öğrenci karanlık tarafı tutuyordu ve karanlık tarafı tutanlar Lord'a yardım etmekten büyük bir zevk duyardı. Artık bizden tarafa bakmaması ve başkalarına görev vermeye başlaması beni büyük ölçüde rahatlatmıştı.Diğer ölüm yiyenlerede görevlerini verdikten sonra yüksek, içinde büyük miktarda hoşnutluk ve zevk barındıran bir sesle bağırdı.

''HERKES KARANLIĞIN NE KADAR GÜÇLÜ OLDUĞUNU ANLYACAK!''

"Evet anlayacak.Karanlık dünyaya hakim olacak.Kazanacağız.Dünyayı ele geçireceğiz.
Harry ve aptal destekçileride dahil olmak üzere kendini dünya iyiliğine adamış olanlar dünyadan kaldırılacak." diye düşünürken ben Karanlık Lord'un sözlerinin bana verdiği özgüven ve güce şaşırdığımı hissettim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Geri Dönüş!
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Phoenix ! ~ Harry Potter Rpg ::  ||| Başlangıç :: RPG İçi-
Buraya geçin: