Phoenix ! ~ Harry Potter Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaEski ParşömenLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Mezarlık

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
Barty Jack Widmore
Karanlık Büyücü
Karanlık Büyücü
Barty Jack Widmore


Mesaj Sayısı : 443
Mücadele Tarafı : Widmore
Kayıt tarihi : 28/04/09

Bilgiler
Quidditch Mevkiî:
Rpg Puanı:
Mezarlık Left_bar_bleue95/100Mezarlık Empty_bar_bleue  (95/100)
Düello Gücü:
Mezarlık Left_bar_bleue0/0Mezarlık Empty_bar_bleue  (0/0)

Mezarlık Empty
MesajKonu: Mezarlık   Mezarlık Icon_minitimePaz Haz. 21, 2009 6:03 pm

...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Melanie Lawrence
Ravenclaw V. Sınıf
Ravenclaw V. Sınıf
Melanie Lawrence


Mesaj Sayısı : 1654
Mücadele Tarafı : Tarafsız.
Sihirsel Soy : Safkan.
Kayıt tarihi : 11/06/09

Bilgiler
Quidditch Mevkiî:
Rpg Puanı:
Mezarlık Left_bar_bleue100/100Mezarlık Empty_bar_bleue  (100/100)
Düello Gücü:
Mezarlık Left_bar_bleue0/0Mezarlık Empty_bar_bleue  (0/0)

Mezarlık Empty
MesajKonu: Geri: Mezarlık   Mezarlık Icon_minitimeC.tesi Ağus. 15, 2009 9:43 pm

Tanrım! Kolumda hissettiğim acıyı anlatmak için yeterli kelimelere sahip değildim. Kemiğime varana kadar açılacak bir yara söz konusuydu herhâlde. Gittikçe derine iniyor, karşılaştığı her et yığını eritiyor, sanıyordum. Çünkü çektiğim acıya sebep olacak bundan daha az bir şey olamazdı. " Lanet olsun sana, Rochelle, lanet olsun! " diye fısıldadım dişlerimin arasından. Kendimi öylesine kasmıştım ki, dişlerim birbirine kenetlenmezse acım artar diye korkuyordum. Cisimlenmeyi, Pow'a gitmek kadar basit sanmıştım. Gözlerimi kapar ve konsantre olursam, gideceğim yere tek bir parça olarak varırım sanmıştım. Yanılma duygusunu tüm bedenimle hissediyordum. Ah bir kısım hariçti tabii, bir kolum kalmayacaktı bu gidişle ve orası kör edici sızısıyla, kalbiminin teklemesine neden olurken, sağlıklı düşünmek çok zordu. Tek kolun eksik bir şekilde hissedeceksin, diye düzeltti içimdeki ses otomatik olarak yanlışımı. Haklıydı! Gözlerimi açmaya korkuyordum, nereye geldiğime bakmak fikri bile kalbimin etrafına bir korku yerleşmesine neden oluyordu. Ama burada, birinin beni kurtarmasını beklemek fikri de saçmaydı! Sakin ol, dedim kendi kendime. Lawrence'ler çabuk iyileşir gerizekâlı. Gözlerimi açabilsem, yaranın tahmin ettiğim gibi olup olmadığına bakabilecek gücü kendimde bulsam... Her şey çok daha iyi olurdu belki; ama... Aptallığımın cezasını çekiyordum. Tek dirseğimin üzerinde doğrulmaya çalıştım, diğer koluma yüklenmeyi aklımın ucundan bile geçirmiyordum. Zaten dersleri doğru düzgün bilmeden, neden cisimlenmeye kalkmıştım ki? Tamam, az çok biliyordum; kısa mesafeleri gidip gelebiliyordum da, Godric Hollow'a gelme fikri... Şimdi anladığım üzere tamamen saçmaydı! Tek gözümü yarımca açtım. Karşıdan biri baksa, göz rengimi anlayamazdı herhâlde. Ürkek bir bakış attım sol koluma. Ah! Ne yazık ki, hayal edebileceğim kadar korkunçtu. Etlerimi etrafa saçmışlar gibi bir görüntü vardı ve bu septirme sanki görünmez bir şeymiş gibi, kemiğe dayanıp, onu da eritecek ve sanırım kolumda bir yuvarlak açarak işini bitirecekti. Kanlar üzerimdeki kıyafete hâliyle bulaşmış, yer de hatrı sayılır bir göl oluşturmuştu. Hâlâ kendimde olabilmeme şaşırıyordum doğrusu. Bu da benim tuhaf iyileşme yeteneğimle mi ilgiliydi yoksa? Eh, olabilirdi; ama şu lanet yetenek, devreye tam şu anda girse, hiç fena olmazdı. Gözlerimi sıkıca yumdum ve vücudumu serbest bıraktım. Derin ve titrek nefesler alıp, beşinci sınıfa kadar öğrendiğim büyüleri aklımdan geçirdim. Yarıkları kapatmak için nasıl bir büyü olabilirdi? Ve ben bu büyüyü yapabilir miydim?

Gücümün tükendiğini fark etmeye başlamıştım. Başıma keskin ağrılar girip-çıkıyor, mide bulantısı içimde dalga dalga büyüyordu. İyileşme yeteneğimin işe yaramadığını anlamak içinde dahi olmama gerek yoktu üstelik. Fazlasıyla kan kaybettiğim düşünülürse... Ölebilirdim bile. Ve kimse beni burada bulamazdı. Son bir kırıntıyı da kullanarak, nerede olduğumu anlamak üzere gözlerimi açtım. İkisini birden. Şurada geçirdiğim uzun zaman zarfından beri ilk kez etrafı inceliyordum. Meydana cisimlenmek istemiştim; ama burası daha çok... Bir mezarlığa benziyordu! Bunu etraftaki huzursuz soğukluktan anlayabiliyordum ve yarım olarak da görsem, beyaz, büyük taşlardan... Bulunduğum hâl-durum içersi için en uygun mekandaydım. Mezarlık... Ölürsem beni buradan kaldırmalarına hiç gerek yoktu. Düşüncelerim de bulunduğum ortam gibi buz kesmişti. Mantıklı değillerdi ve tabii işe yaramıyorlardı. Büyü isimlerini düşünmem gereken yerde, ölüm şeklim hakkında yorumlarda bulunuyordum ki, bu beni fazlasıyla yoruyordu. F... Feru-. Ferula! Aklımda şimşek gibi çakan, ismi yankılanan bu şeyin, aradığım düşünce olması için Merlin'e yalvarıyordum resmen! Bir kitapta okumuştum ve işe yarayacak gibi geliyordu; ama neden emin olabilirdim ki? Bilincim sonsuzluğa sürüklenmeden önce ne kadar vaktim vardı? Sargı bezi büyüsü. Ferula. Asama ulaşıp ulaşamayacağımı bile bilmiyordum. Sağlam olan kolum dolayısıyla elimi hareket ettirdim. Cebimde olmalıydı, belki de düşmenşn etkisiyle, kaybolmuştu. " Accio asa! " İşe yarayıp yaramayacağını bile bilmiyordum; ama şansım yaver gitti ve yanımda bir ancak bir ağaç kabuğundan gelebilecek bir ses oluştu. Asayı elime alır almaz bir sıcaklık hissetmiştim. Bunu tanıyordum, sahibinin elinde olduğu için mutluydu. Bende onu tuttuğum için mutluydum. Doğrulmaya çalıştım. Gücüm tamamen tükenmişti biliyordum; ama yapamazsam beni burada kimse bulamazdı! İlk defa tam anlamıyla yarama bakarak, hayaller çıkmazını yaraya doğrulttum. Kelimeyi düzgün telaffuz etmeliydim, sözcük ağzımdan çıkmadan önce bekledim. Emin olduğuma kanaat getirdiğimde, elimde titremeye başlayan asayı sabit tutma çabası içersinde konuştum. " Ferula! " Büyünün işe yarayıp yaramayacağını bilmiyordum. Kendim de olup olmadığımı bile bilmiyordum zaten. Dirseğim çöktü, etraf kararırken, boşlukta yankılanan bir ses duyduğuma emindim. Bir erkek sesi. Kim bilir? Belki de babamdı. Bilincimin kapandığının farkındaydım ve bunun şaşkınlığıyla, hülyalı bir şekilde gülümsedim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Marseglia Svenja Vaquier

Marseglia Svenja Vaquier


Mesaj Sayısı : 303
Doğum tarihi : 03/07/94
Yaş : 29
Mücadele Tarafı : Düşünceleri yeni yeni şekilleniyor.
Sihirsel Soy : Safkan.
Evcil Hayvanı : Sven, Marsely. xP
Kayıt tarihi : 17/07/09

Mezarlık Empty
MesajKonu: Geri: Mezarlık   Mezarlık Icon_minitimePaz Ağus. 16, 2009 11:44 pm

Sigarasının odanın havasına karışan dumanlarını göz ucuyla seyrederken arada Marseglia'ya delip geçici bakışlarından atıp duran adam, duruşunu değiştirip birkaç saniyeliğine gözünün ona kaymasını sağlamıştı. Evet, bunu iğrenç yeşillikteki gözleriyle Marseglia'nınkileri buluşturmak için yaptığı çok belliydi. Ona kızgındı, gözlerine birkaç nanosaniyeliğine bakmış olsa bile onlardan ilk okuduğu şey bu olmuştu: Öfke. Nedenini adı gibi biliyordu tabii. Bir yıl boyunca şu ikiz zımbırtısını bulmak için hiçbir şey yapmamıştı. Aslında Jerard kızmakta oldukça haklıydı. Bu sene boyunca bu konuda birkaç ipucu öğrenemezse onu geri Fransa'ya getireceğini söylemişti. Tabii, Marseglia bu işe kesin gözüyle baktığından söylediklerini kaile almamıştı hiç. Ama biliyor muydu ki Hogwarts'a alışmakta bu kadar zorlanacağını, binasına-okuluna-arkadaşlarına alışmanın bir yıl boyunca sürebileceğini? Ya da yıl boyunca sessizliği oynayacağını? Aklının ucuna bile gelmemişti doğrusu. Kendinden beklemediği türden davranışlar içerisine girmişti tüm dönem. Gösteriş meraklısı babasının annesini ayartarak aldırdığı gösterişsizlik yoksunu koltuktan çevik bir hareketle fırladı. Gözlerini birden dergisinden kaldıran Jerard nereye gidiyorsun aptal demeye getiren bakışlarıyla Marseglia'yı süzüyordu. “Nereye gidiyorsun, ayaklandın birden?” Jerard’ın tükürüyormuşçasına sarf ettiği kelimelere burun kıvırmakla yetindi Marseglia. Nereye gideceğini kendisi de pek kestiremiyordu çünkü. Biraz evin etrafındaki sessiz –ona göre sessizlik ve hiçlik huzur vericidir.- ve bir o kadar ürkütücü sokaklarda turlardı belki de. Yazın yakan sıcağında -ki akşamları bile sıcak kaybolmuyordu- Tanrının üstlerine nimet verircesine yağdırdığı yağmuru dinleyip tüm yaz boyunca ev tek başına ne yapacağını planlardı belki de. En azından birkaç meşgale bulursa koca yaz boşa gitmemiş olurdu değil mi? “Ne oldu, şimdi de sessiz, masum Hogwartslı küçük kızı mı oynuyorsun yoksa?” Jerard’ın iğneleyici sözlerine, başını oturduğu yöne çevirip odanın loş ışığında rengi koyulaşan gözlerini, bakmaktan nefret ettiği adamın Marseglia’nınkilerle orantısız bir şekilde iğrenç gözlerine dikip;

“Sen hiçbir şey bilmiyorsun anladın mı, hiçbir şey! Onu bulmak için uğraşmadın mı sanıyorsun? O okula gitme amacımdan tamamıyla sapıp başka şeylerle meşgul olduğumu mu? Eğer tahmin ettiğim gibiyse sana diyeceğim tek şey yanılıyorsun, olacaktır.”

Aylardır sürdürdüğü sessizliğini bozarak babasına feci bir şekilde patlamıştı işte ve gidiyordu. Bu yakıcı sözleri söyledikten sonra burada daha fazla kalması çok saçmaydı ve bu saatten sonra saçmalayacak değildi. Bu kendini beğenmiş adamı daha fazla dinlemeyecekti, hayır. Asasının cebinde hazır bulunduğundan emin olduğunda bu evde daha fazla pineklemek için sebebi kalmamıştı ki arkasına gözünün ucuyla birkaç saniyeliğine bile bakmadan çıktı Jerard’ın kasvetli, duvarları üstüne üstüne gelmeye başlayan evinden. Yağmurun altında siyah, kolları normalden uzun hırkası ve kot pantolonuyla –sağ cebinde asası- kısacası muggle kıyafetleriyle… Yağmurun, şimdi yanından geçtiği sokak lambasının loş ışığında seçilemeyen evin camlarına ritmik dokunuşlarla çıkardığı sesi dinliyordu. İlk başlarda dikkat dağıtıcı bir gürültü kirliliği olarak algılamıştı bu sesi, sonradan yağmurun yavaşlamaya başlamasıyla usulca söylendiğini sandığı bir şarkının ritmine dönüşmüştü ama. Evet, tüm sinirlileri yatışmıştı şimdilerde. Herhangi bir yere cisimlenmeye hazırdı. Bu küçük melodi onu öylesine mest etmişti ki nereye gitmek istediğini bile seçemiyordu allak bullak olmuş düşüncelerinden. Cisimlenirken düşündüğü kafasını dinleyebileceği ve gece yatması için sıcak bir yatağın olduğu iyi bir mekândı. Tabii mezarlığın bu istekleri için ne kadar uygun olduğunu bilmiyordu. Evet, kendini mezarlıkta bulmuştu. Şaşkınlıkla etrafına bakıyor, mezarlığın ürkütücü havasına alışmaya çalışıyordu. Tamam, Marseglia böyle ürkütücü şeyleri yaşamayı severdi, korku onun için eğlenceydi. Hatta başkalarının korktuğunu hissetmek… Bu garip bir şekilde ona haz veriyordu. Tabii insanı içne çeken gizem* için aynı şeyi söyleyemezdi. Her neyse burası hem korkutucu hem de gizemliydi. Yani bir yandan eğlenceli bir yandan ürkütücü… Ortalığı gözleriyle tararken gözüne çarpan gövdeyle içinde azıcık olsun bulunan umut filizleri çürüdü. "Kahretsin!" Evet, burada da yalnız değildi. Aslında mezarlıkta yalnız olmayı istemek biraz çılgıncaydı ama Jerard’dan sonra bir insanı daha çekebileceğinden emin değildi. Gerçi, Jerard insan değil melek (!) gibi biriydi ama… Garip bir şekilde kulağını tırmalayan fısıltılar duydu. Sesin geldiği yöne doğru yürüdü. Karanlık ve ürkütücü gece mezarlığın üzerine düşmüştü. Hafif rüzgârdan nasibini alıp dağılan saçlarını yüzünün arkasına doğru özensiz bir hareketle atarak yaralı olduğunu anladığı kadına(?) doğru yürümeye başladı. Bayılmış gibiydi, buraya isteyerek gelmediği de çok açıktı. Peki, ne olmuştu ona böyle? Daha da yaklaşınca bu yüzü bir yerlerden tanıdığını fark etti. Rochelle'dı bu neler yaşadığına aldırmazcasına gülümseyen kız, evet. İnek bina olarak tanımlanan Ravenclaw'dan. Usulca ve korkutmamaya çalışarak ona doğru yaklaştı. "Ne oldu sana? Tanrım yaralanmışsın!" Rochelle'ın bilinci yerinde görünmüyordu ama onu duyduğuna emindi ve birkaç söz söyleyecek kadar da mecalinin olduğuna emindi. Endişeyle Rochelle'a bakarken bir yandan da sözlerinin boş mezarlıkta yansıyarak kulağına ulaşışını dinliyordu...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Melanie Lawrence
Ravenclaw V. Sınıf
Ravenclaw V. Sınıf
Melanie Lawrence


Mesaj Sayısı : 1654
Mücadele Tarafı : Tarafsız.
Sihirsel Soy : Safkan.
Kayıt tarihi : 11/06/09

Bilgiler
Quidditch Mevkiî:
Rpg Puanı:
Mezarlık Left_bar_bleue100/100Mezarlık Empty_bar_bleue  (100/100)
Düello Gücü:
Mezarlık Left_bar_bleue0/0Mezarlık Empty_bar_bleue  (0/0)

Mezarlık Empty
MesajKonu: Geri: Mezarlık   Mezarlık Icon_minitimePtsi Ağus. 17, 2009 10:19 pm

Adım sesleri... Bir ayağını diğerinin önüne atarak yaptığın yürüme şekli. Sessizlikte yankılanan küçük sesler. Gittikçe yakınlaşıyorlar, diye düşündüm. Ve hâlâ düşünebildiğime şaştım. Gözlerim istemsiz bir şekilde kapalıydı. Görmüyordum; ancak en sonuncu ürkek bakışımda, mezarlığın ürkütücü manzarası zihnime kazınmıştı. Etrafına feci şekilde soğuk bir hava yayan beyaz taşlar, ruhların canlandığı hissini veren o hışıtrı. Bir nevi Pow'un gece yarısındaki hâli gibiydi. Tuhaf sesler, korkutucu bir ortam. Düşünebiliyorum, hâlâ düşünebiliyorum. Bu yeteneğin bana bahşedilmiş olmasına sevindiğim nadir anlardan birini yaşıyordum. Yani, gerçekten, tam anlamıyla yaşıyordum. Eh öldüğümü sanmıştım. Annemin beni bulacağını, hiç olmazsa yüzünü belliğime kazıyacak kadar görmeyi umut etmiştim. Ne de olsa ölü olacaktım ve o da öyleydi. Ölüler birbirini görür ve iletişme geçerdi, değil mi? Bunun sevinciyle gülümsemiştim bir kaç saniye. Ve sonra belleğim... Sanki bir hortuma kapılmış gibi sürüklenmeye başlamıştı. Sonsuzluğa, karanlığa... Somut bir şey değildi belki; ama hissetmek mümkündü. Adım seslerini unuttum, yürüdüğüm bu kasvetli tünelin sonunda bir ışık vardı. Ölü değildim! Bu kesindi. Yaşıyor olduğum fikrine kapılmam için bazı gerekçeler vardı, duyduğum adım sesleri mesela. Uzaktan da olsa, duyuluyordu işte. Emin olamazdım yine de. Karanlık kötü olabilirdi veya ışık her zaman iyilik getirmezdi. Bunları hâlâ var olduğunu saydığım aklımdan geçirdim. Uzun ve dalgalı bir kaydıraktan kayıyormuş izlenimi uyandıran düşüncelerimi bölen, güçlü bir ses duydum. İşitilmeyecek gibi değildi, gerçekten. Sanki biri kulağıma eğilmişti, sonra da tüm ses tonunu kullanarak bağırmıştı. Bana yapılan bir dayanıklılık testi miydi, bu yoksa? " Hayır, zannetmiyorum. " Diye mırıldandım. Ciddi anlamda konuşmuştum. Ölüm-hayat arasındaki bu iki çizgi arasında, nerede olduğumu hesaplamaya çalışırken, konuşabilmek, dünyaya bağlı olduğuma dair kesin bir kanıttı sanırım. Yaralanmıştım, bana tuhaf bir şekilde tanıdık gelen sesin sahibini içten içe doğruluyordum. " Ss-septirdim. " Bu kelimeyi telaffuz etmek, her zaman tuhaf bir şekilde zor olmuştu. Ayrıca başımı da yere çarptığım göz önünde bulundurulursa, konuşmam da ufak aksaklıklar olması, kabul edilemez bir şey olmasa gerekti. Korkuyor olmam gerekirdi belki de, yine de sakindim. Tonundaki bariz endişeyi duyduğum, bu yabancı; ama tanıdık kişiden şüphe etmiyordum. Rochelle Lawrence'dim ve o da... Gittikçe kendine gelmeye başlayan zihnim, başımdaki kişi hakkında bana ip uçları vermeye başlamıştı bile. Slytherin. Bu binada ki arkadaş sayım fazla sayılmazdı. Bir düşmanlık beslemiyordum; ancak onlarla yeteri kadar vakitte geçirmiyordum. Madestie, Marseglia ve birkaç kişi daha. Vaquier, Svenja. Basit bir oyunla, benim için endişe eden kişiyi çözmüştüm. Serbet yüz kaslarım, hafifçe gerildi ve morlaştığını düşündüğüm ince dudaklarım ufak bir şekilde kıvrıldı. " Sensin. Marseglia. " Artık tamamen buradaydım. Yani dünya da, Godric Hollow da. Neredeysem işte. Nerede bulunmam gerekiyorsa. İçimde, annemimi göremeyecek olmanın hüzünlü kırıntıları vardı; ama bir şekilde atlatırdım. On beş sene geçmişti, onsuz. Bu konu yüzünden oturup, rahatlıkla ağlayabilirdim. Ama burada, şu an, değil. Bir mezarlıkta, yerde sere serpe yatıyorken, hiç değil.

Kendime güvenim ve gücüm - neredeyse - yerine gelince, gözlerimi açtım. Mezarlığın ışıklandırma şekli, bilincimi kaybedip, geri aldıktan sonra fazlasıyla rahatsız edici gelmişti. Gözlerimin, bana kör ediciymiş gibi gelen ışığa alışması epey uzun sürdü. Bu süreç içersinde, gözlerimi tekrar kapatıp, o tatlı ve mutlu uykuma geri dönmemek için büyük çaba sarf ettim. Marseglia'nın belki şaşkınlıktan ya da söyleyecek bir şey bulamamasından, konuşmadığını ümit ediyordum. Kolumda hissettiğim o can alıcı acı gitmişti. Ya da ben, tamamiyle hissizleştiğimden bir şey anlamayacak kadar kötü bir durumdaydım. Hani Lawrence'ler çabuk iyileşirdi? Bu lanet yalanı kim uydurmuştu acaba? Soyadımın aklıma gelmesiyle büyük bir öfke nöbetine kapılmayı bekledim. Hatta bunun için gerekli yapılarımı tetiklemiş bile olabilirdim; ama o ışığı gördükten sonra, sakinlik her yanımdaydı. Bundan kuvvet alarak, dirseklerim üzerinde doğrulmaya çalıştım. Sol kolumu yokmuş gibi hissetmem, doğrulmam için yeterli bir sebepti. Altıncı sınıfa, bir kolum eksik olarak dönersem, büyük bir haber olabilir, okulun küçük kollar tarafından yürütülen gazetelerinde çıkabilirdim. " Harika. " Diye mırıldandım. Sırtım yapıştığı yerden kopunca, sağ elimi destek almak amacıyla Svenja'nın omzuna koydum. " Ah, gerçekten çok fenaydı. Sesini duymasaydım, beni çağıran o ışığa gidebilirdim. " Artık tamamen açık, hatta irileşmiş gözlerimi yarama çevirdim. Biraz iyileşmiş miydi, bana mı öyle geliyordu? Çok azıcıkda olsa, kolumu kaybetmediğimi öğrenmek güzeldi. Sağ kolumu tekrar hissedebileceğimi düşünmek bile yeterdi aslında. " Onu tamamen kaybedeceğimi sandım. " Dedim bakışlarımı yaramdan kısa süreliğine ayırdım. Arkadaşımın mavi gözlerine bakmak huzur vericiydi; ama çok uzun süre bakarsam, bu hareketimi yanlış anlayabilirdi. Artık yalnız olmadığıma seviniyordum, Svenja akıllı bir kızdı ve benim kolumu çok daha iyi hâle getirebilecek büyüler biliyor olmalıydı. Zaten o ' Ferula ' denilen büyüden bir hayır gelmeyince, tüm cesaretimi yitirmiştim. " Sen bir şeyler yapabilir misin? " Kolumu işaret ettim. Sağlam elimle, yaranın üzerine gelen kıyafet kalıntılarını kenara ittirdim. İçler acısıydı. Kanlar, parçalanmış etler... " Sanırım midem bulanıyor. " Hasta (!) birine göre fazla konuşuyordum, çenemi kapattım ve Slytherin'li koruyucu arkadaşımın bir şeyler söylemesini beklemeye koyuldum.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Marseglia Svenja Vaquier

Marseglia Svenja Vaquier


Mesaj Sayısı : 303
Doğum tarihi : 03/07/94
Yaş : 29
Mücadele Tarafı : Düşünceleri yeni yeni şekilleniyor.
Sihirsel Soy : Safkan.
Evcil Hayvanı : Sven, Marsely. xP
Kayıt tarihi : 17/07/09

Mezarlık Empty
MesajKonu: Geri: Mezarlık   Mezarlık Icon_minitimePaz Ağus. 23, 2009 10:43 pm

Gecenin insanı fütursuzca içine çeken karanlığında yakınlardaki ucu ağacın dalları arasından titrek ışınlarını üzerlerine yollayan ayın loş ışığıyla aydınlanıyorlardı. Hafif loş ışıkta yalnızca bazı dalları aydınlanan bu ulu ağacın sağlam görünümlü dalları hafif rüzgârın etkisiyle iki yana dans ediyormuşçasına sallanıyordu. Dalların arasından sızıp saçlarını okşamaya başlayan rüzgârın sertleşmeye başlayışını, gözüne girmeye hazırlanan saçlarını arkaya atma çabaları içerisine girdiğinde fark etti. Rüzgârın ürkütücü uğultusu arasında iki genç kız; biri ağır bir şekilde yaralı, diğeri bu durum için ne yapması gerektiğini düşünürken babasına olan kızgınlığının azalmaya başlamasını kendine yedirmeye çalışan... Evet, sinir bozucu bir şekilde mezarlığın insanın içini korkuyla titreten ortamının kızgınlığını yatıştırmaya başladığını düşünüyordu. Rochelle'dan beklemediği bir şekilde -ki o oldukça becerikli biri gibi görünmüştü gözüne- septirip kendini burada bulduğunu öğrenmişti. Gözünü açmakta zorlanıyormuş gibi görünen kızın acınası durumu karşısında nutku tutulmuş, kolunu oynatamaz olmuştu. Ama bu garip durum için iki güçsüz insan fazlaydı. Biri gücünü toparlayıp onları bu durumdan kurtarmalıydı, evet. Rochelle ölümle yaşam arasında gidip geliyormuş gibi göründüğüne göre bu talihli(!) kişi Marseglia'ydı. Rüzgâr olmadığını adı gibi bildiği uğultular arasından Rochelle'ın ölümle yaşam arasında gidip gelen birine göre fazla kararlı gibi algıladığı ince sesini seçti. Adını söylüyordu, evet onu tanımıştı sonunda. Tabii, bu durumdayken ondan daha fazlasını beklemek patavatsızca olurdu ama hafiften sitem duygusuna hâkim olamıyordu. Her ne kadar aptal saçmalığı olsa da… Rochelle'a doğru eğilirken belinin acısını unutmuştu ama şu birkaç saniye içinde kendine geldiğinde acının damarlarını uyuşturmayı bırakmış beynini felç etmeye yeltendiğini hissetti. Ne kadar acıtırsa acıtsın hiç de umurunda değildi şimdi. Gerçi dünyadan soyutlanmış gibiydi, ne umurundaydı ki? Koca bir hiçlik. Yalnızlık hissi ruhunu ele geçirmiş Rochelle'a duyduğu küçücük endişe dürtüsünü ele geçirmeye çalışıyordu. Onu yaşamdan böyle kolayca soyutlayan şey neydi peki? Yalnızlık mı? Yoksa on beş yıllık yaşamı boyunca neye elini atsa Jerard'ın elini çekmesi için çevirdiği türlü numaralar mı? On beş yaşında bir genç kıza göre içinde normalden oldukça fazla miktar kin ve yalnızlık taşıyordu. Jerard küçük kızını korumaya çalışırken Marseglia'nın hayata tutunma çabalarını yok etmemiş miydi? Onu boşluğa ve arkadaşsızlığa doğru sürüklerken küçükken biraz olsun sahip olduğu umut filizlerini yakmamış mıydı? Ama hayır, onu Hogwarts’a yolladığında bu konuda verdiği tüm emekler boşa gitmişti. Şimdi burada Hogwarts’lı arkadaşının yanındaydı ve arkadaş olmanın gereklerini yerine getirerek onu bu korkunç durumundan kurtarmalıydı. Tabii, kendinde konuşacak gücü bulabilirse… Buna mecali olup olmadığını bilmiyordu doğrusu. Tek bildiği konuşursa açılıp daha mantıklı düşünebileceğini düşündüğüydü. Gözlerini yıllar boyunca açmamış biri gibi gözlerini kısarak bakıyordu Rochelle etrafa. Her şeyin farkında görünüyordu, kendine gelmişti. Başının ucundaki endişeli süliete sorarcasına bakıyordu, Marseglia’ya.

Kendine geldiğinden tam anlamıyla emin alına onu yere serpe yattı yerden kaldıran Marseglia bir yandan da Rochelle’ın yaşamla ölüm arasında gidip geldiği konusunda anlattıklarını dinliyordu. Buğulu sesi her zamankinden farklıydı, korku damarlarını tümüyle sarmış titrek kelimelerine dökülmüşe benziyordu. Sağ kolunu iyileştirmesi için Marseglia’dan yardım istediğinde durakladı, zor zamanlarda beyni buzluktan çıkmış gibi oluyordu. Donuk ve işe yaramaz. Cebinden asasını sertçe çekip dikkatini Rochelle’ın sağ kolu üzerinde topladı. Bunca yıldır büyü eğitimi görüyordu değil mi? Elbette, acil durumlar için bildiği birkaç küçük ama işe yarar büyü biliyordu ve bu eğitim sürecinde, bunları uygulamakta pek zorluk yaşadığı söylenemezdi, şimdi de yaşamayacaktı. Kendin eminliğini ses tonuna yansıtarak sihirli kelimeyi söyledi; “Ferula!” Bu sihirli küçük kelimenin ağzından çıkmasıyla büyü kitabındaki tanımı hemen gözünün önüne geldi, doğal olarak. Ferula: Sargı bezi oluşturmaya yarayan büyüdür. Büyüsünün işe yaradığından emin olduğunda Rochelle’la birlikte -aynı anda- üzerlerinden tonlarca yük kalkmış biri gibi huzurla nefes aldılar. “Şimdi iyi görünüyor.” Rahatlığı sesine yansımıştı, evet. Tabii birkaç saniye önce gözünün önünde korkutucu bir biçimde duran kanlı kolun şimdi yerini temizce sarılmışına bırakması iyi bir gelişmeydi, her ikisi için de.Rochelle’ı omzundan destek aldırarak mezarlığın sonuna yürütmeye çalışıyordu şimdi. Ağır adımları ve ayakkabı seslerini yüzlerce kez yansıtıp karanlığa karıştıran mezarlık… Kafası ani bir şekilde boşaltmıştı evet hâlbuki bir beş dakika öncesine kadar kafasının içini kemiren aptal düşünceleriyle boğuşmuyor muydu? Bu haksızlık. Bir şeyler hissetmeye ihtiyacı vardı. Kafasının her daim dolu olmasına alışmıştı, hiçlik ona göre bir şey olmaktan çıkmıştı artık. Bir-iki sene öncesine kadar bir şeyler düşünmemeye çalışarak kendini dinlendirirdi, şimdi kafası düşüncelerden sıyrılınca kendine ve içinde bulunduğuna tanrı kadar inandığı boşluğa lanet ediyordu. Sırf ayakkabısının sesini duymak için deyim yerindeyse paranoyakça, adımlarını daha kuvvetli basmaya çalışıyordu. Evet, biraz başarılı olmuştu. Şimdi ayağına takılan bir taş sağ olsun hissizlikten Rochelle’la beraber tepe taklak yere düşürmeye çalışmıştı ama bu sefer şansları yanlarındaydı küçük bir tökezlemeyle kurtuldular. Hatta kendi komik hallerine bile gülebilirdi şu anda. Tabii bu şu an için pek doğru olmazdı ve yanlışlarla işi de olmazdı. Üstlerine çökmüş karanlığıyla beraber hızını epey artıran rüzgâr da işlerini kolaylaştıran etkenlerden sayılmazdı. Neyse ki ayın yanında yerini almaya başlayan parlak ama küçük yıldızlar günün kurtarıcılarıydı. Onları mezarlığın kasvetli havasından kurtarmaya yarayan yolun iki yanı da görünüyordu ama daha çıkışa çok mesafeleri olduğu da bunla beraber görünüyordu, anlayacağınız bu akşam onlara biraz olsun sevinmek haram gibi görünüyordu. Tek bir kelime bile konuşmadan yolu yarılamışlardı, evet.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Melanie Lawrence
Ravenclaw V. Sınıf
Ravenclaw V. Sınıf
Melanie Lawrence


Mesaj Sayısı : 1654
Mücadele Tarafı : Tarafsız.
Sihirsel Soy : Safkan.
Kayıt tarihi : 11/06/09

Bilgiler
Quidditch Mevkiî:
Rpg Puanı:
Mezarlık Left_bar_bleue100/100Mezarlık Empty_bar_bleue  (100/100)
Düello Gücü:
Mezarlık Left_bar_bleue0/0Mezarlık Empty_bar_bleue  (0/0)

Mezarlık Empty
MesajKonu: Geri: Mezarlık   Mezarlık Icon_minitimePerş. Ağus. 27, 2009 12:12 am

Tanrım... Ne kadar saçma bir gündü bu böyle? İyi bir sabah geçirmemiştim! Hiç geçirmediğim gibi. Kafamdaki anlamsız sorularla boğuşmuştum, hani şu, şu okula dönme mevzusuyla ilgili sorular. Eolyn, ben... Jennifer, Eolyn, ben. Baktığım her yerde onları görmem, söylenilen her sözde beynimden onlarca şey geçmesi, normal miydi? Paronayak olma ihtimâlim neydi veya? Ne demişti, Jennifer? Sen, sen Eolyn'i boğuyordun. Bir görücüye göre, en yakın arkadaşımı öldürüyordum? Aman, ne güzel. En yakın arkadaşım, Eolyn... Hani şu tanışmamızda tüm sırlarımı döktüğüm, ilk saniyede nedensizce güvendiğim, ürkek kız. Arkadaşım, benden öte kişi... Hayır! Ah, bu konuyu her düşündüğümde, canımın acıması çok... Çok kötüydü! Birini öldürebilirdim! O biri değil, o senin dostun. Çığlık atmak istedim, Eolyn'e zarar vermemek için kendimi öldürebileceğimi söylemek istedim. Ama Marseglia'nın burada oluşu ve benim bunu istememin yetmemesi ne kadar feciydi? Ağlamak istiyordum, bu yükü kaldıramayacak kadar zayıf olduğumu anlatmak istiyordum herkese, her şeye. Sır istemiyordum, hayır, ben daha kaç yaşındaydım ki? On beş. Bu yaşta, Eolyn'i öldürebileceğim bir gelecek istemiyordum. Hayır, ben doğmuş olmak bile istemiyordum ki. Lawrence olmak istememiştim, hiçbir zaman! Bu soyadın lanetli olduğunu bilmeliydim; ama değil mi? Normal olamayacağımı, kaderimden kaçamayacağımı bilmeliydim! Bunu görmezden gelerek yaşamaktı yaptığım, kandırmaktı kendimi. Başka bir şey değil! Gözlerimi tekrar kapattım. Karanlığın beni yutmasını diledim, esen rüzgârın beni alıp götürmesini. Başka diyarlara. Artık acı çekmeyeceğim yerlere sürüklemesini istedim. Olmaması ne kadar kötüydü? Şu uzun hayatta gülmeden yaşayacaktım. Gülsem bile yarım olacaktı bir şekilde, eksik kalacaktı. Eolyn'i öldürmüş olurdum, belki de, değil mi? Ait olmak istemeyip, olduğum soyadıma bir de ben şan eklerdim. Gerçekten harika! Dünya'ya dönmeliydim, başımda benim için endişelenen arkadaşım için bir şeyler yapmalıydım; ama... O da cevap vermiyordu ki. Fazla mı şaşırmıştı, yoksa başka bir şey mi bilmiyordum, sadece o da benim gibi düşünceli gözüküyordu, fazla düşünceli. Herkesin kendine ait bir yaşamı vardı, herkes apayrı sorunlarla boğuşuyordu ve bu boğuşma içersinde, ne kadar yorulduğumuzu kimse fark etmiyordu? Bu adil değildi, hem de hiç. " Ferula! " Başımda sakince bekleyen, kendi dünyasından kopup gelmiş anılarla veya düşüncelerle savaşan arkadaşımın ağzından çıkan söz, yarama isabet eden büyü ve iyileşmek... Eh, kendimi yetenekli sanırdım, yani şu güne kadar, Ravenclaw'ın geneline dağıtılmış zekâdan mahrum olduğumu hissediyordum çoğu zaman. Beni buna itekleyen sebeplerden biri de, biraz önce aynı büyüyü yapıp başarılı olamamamdı. " Teşekkürler. " dedim derinden gelen bir ses tonuyla. Yarama bir bakış attım, kesinlikle biraz öncekinden çok daha iyiydi. Eğer hareket ettirilebilmeyi başarırsam, harika olacaktı. Bunu denemek için fazla beklemeye gerek yoktu; çünkü ruhlar genelde zararsız olsa da, mezarlığın beyaza boyanmış taşlarının karanlığı beni ürkütüyordu. Cesaretimi topladım ve beynimin komut vermesini bekledim. Büyü başarılı olmuştu, üzerindeki kanlar temizlenince, kolum eskisi gibi gözükmeye başlamıştı. " Şimdi iyi görünüyor." Haklı olduğunu göstermek amacıyla, kolumdan büyük ölçüde destek alarak ayağa kalktım. Kendimi fena hissetmiyordum ve biraz önce beni aniden yakalayan şu anılardan kurtulmayı başarmıştım, Marseglia sayesinde. " Sen, harikasın! " diye bağırdım bir anda boşalan zihnimin verdiği o müthiş huzurla. Yürüyorduk, sanki birkaç dakika öncesine kadar yerde yatan ağır yaralı kişi ben değilmişim gibi. Hatta gülüyorduk ve bu biraz paronayakça sayılabilirdi. Çünkü emindim, Mars da en az benim kadar acı çekiyordu, onun düzgün yüz hatlarına yerleşmiş gizli acı damlalarından anlamıştım bunu. Hatırlamak istemediği bir anıyı savma çabasındaydı sanki. Ve şimdi, bunda başarılı olmuş gibi, yürümüyor muyduk? Sanki, onun yolu benim yolumdu ve benimkisi de onun. Tanrım! Ne saçma bir düşünceydi bu böyle. Ama bir önemi var mıydı? Gerçekten yaşayamıyorken, düşünebiliyor olmanın önemi var mıydı? Beni çağıran ışığın ya da? Hayır, yoktu. Eolyn, Jennifer, ben. Önemsiz gibi gözüken önemliler, değil miydik? Hiç konuşmuyorduk belki; ama bir şekilde birbirimizi anlıyorduk ve yapmak istediklerimizi kelime kullanmadan anlatabiliyorduk. Sanki ikimizde büyülenmiş gibiydik. Yukarıdaki ip sayesinde yaşayan kuklalar gibi veya. Mezarlıktan çıkmak üzereydik, kurtuluyorduk sanki, bunu içime dolan özgürlük duygusundan anlıyordum. Sonsuzluğa açılan kanatlara sahip olmak gibi, dedi içimdeki ses. Bende onu onayladım ve gözlerimi ağaçlara doğru çevirdim; oraya çekilmiş gibi. Çember. Aklıma ilk gelen buydu. Yuvarlak da denilebilirdi buna. Kalın gövdeli ağaç ve uzaktan pek seçemediğim, ama gövdeye yaslanmış bir cisim. Belki... Bir kürek! Adımlarımı oraya yönlendirmek için beynimin bir şey yapmasına gerek yoktu. Daha önce de düşündüğüm gibi, büyülenmiş gibi oraya gidiyordum. Sanki daha önce hiç görmemiş, bakmamış gibi. Ve Marseglia... Onun hakkında bir şey düşünemiyordum; çünkü arkama bakarsam, o gördüğüm şey kaybolacak gibi geliyordu. Sadece yanına gittim, gözlerime yerlemiş pırıltılar eşliğinde gülümsedim, konumunu değiştirmemiş, arkadaşıma seslendim. " İşte bu. " Ne söylediğimin farkında değildim, doğrusu. Ağzımdan çıkıvermişti sadece. " Bizi kurtaracak şey bu. Ah, ne kadar güzel. " Tamamen anlamsızdı ve bir o kadar da anlamlı. Sonsuzluğa açılan kanatlar... Güzel olan şeyin bir çember ve kürek olduğunu sorgulayan, aklıma aldırmıyordum. Sanki yıllardır aradığım bir şeyi bulmuştum, sanki bunun için yaratılmıştım. Bugünü yaşayabilmek için. Marseglia ve ben. Bir mezarlık çıkışında, yaşayabilmek için doğmuştuk. Saçma, evet, ama anlamlı bir şekilde, diye düzelttim, öyleydi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Mezarlık
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Phoenix ! ~ Harry Potter Rpg ::  ||| Başlangıç :: RPG İçi-
Buraya geçin: