Jason Carrington
Mesaj Sayısı : 397 Doğum tarihi : 08/05/94 Yaş : 30 Mücadele Tarafı : Karanlık Sihirsel Soy : Melez Kayıt tarihi : 31/03/10
Bilgiler Quidditch Mevkiî: Rpg Puanı: (100/100) Düello Gücü: (0/0)
| Konu: Aydınlığın Çöküşü Çarş. Nis. 07, 2010 8:55 pm | |
| Eşsiz bir ölüm kokusu ve hayaletlerin o vurdumduymaz halleri. İşte tam istediği buydu. Her yere korku saçan o bedeni artık kemiklerle oynuyordu. Yüce Hades'in mekanını hoş tutuyordu. İnandığı tek şey vardı. Ölüm Ölüm ve Ölüm...
Güneşin ilk parıltıları yarı açık pencereden içeri süzülüyordu. Aydınlık hiç olmadığı kadar taze ve ferahtı ki bundan ölesiye nefret ediyordu. Etraf son derece dağılmış, her şey birbirine girmiş bir pozisyondaydı. Bulanık gözleriyle etrafına bakındı. Koca yatağında hafif bir şekilde esnedi ve ayaklarını yere hızlı bir şekilde vurdu. Yatağın karşısında duran aynaya dikkatli baktı ve dağılmış olan saçına düzen verdi. Daha sonra yan odada ki banyosuna giriş yapmak için ağır adımlar ile ilerledi. Gümüş kolu olan kapıyı iteledi ve içeriye adımını attı. Soğuk zemine çıplak ayaklarıyla bastı. Birkaç adım attıktan sonra banyonun musluğunu büyük bir kahkaha ile açtı. Üzerinde kileri çıkardı. Atletik vücuduyla soğuk duş kabinine girdi. Yukarıdan akan sıcak su keyfine keyif katıyordu.
...
Kendine geldikten sonra duştan dışarı adımını attı. Sağ köşede duran mavi dolabı açtı ve içinden yeşil bornozunu çıkardı. Saçlarından damlayan su parçacıklarını bornozuyla engelledi. Daha sonra aynanın karşısına geçip dişlerini fırçaladı. Dilinde dolanan Amazing şarkısı ile durmadan kahkaha atıyordu. Odadan dışarı adımını attı ve mutfağı hedef aldı. Mutfağa adım atar atmaz buzdolabının kapağını açtı ve yeşil kaptaki mısır gevreğini dışarı çıkardı. Raftan bir tabak çıkardı ve içini gevrek ve süt ile doldurdu. Tabağı masaya koydu ve televizyonu açtı. Bir müzik kanalını çevirdi. Bir yandan müziği takip ediyor, bir yandan da kahvaltısını ediyordu.... Kahvaltısını etmiş ve keyfi yerine gelmişti. Üstüne bir ceket almış dışarıya çıkmak için kapıya yöneltmişti. Nereye gideceğini iyi biliyordu. Babasının mezarlığına... Uzun zamandır babasına uğramıyordu. Mezarlığa gitmeyeli aylar olmuştu. Kendisinin üstünde bu kadar emeği olan birinin yanına gitmemek büyük bir kabalıktı. Mavi Connor'ına atladı ve mezarlığa yol aldı. Teybi açtı ve açtığı ilk şarkı Evenescence - My İmmortal'dı. Bu şarkıya bayılırdı. En sevdiği slow şarkılardan birisiydi. Uzun bir yolculuk ve bu şarkı vazgeçilmeziydi. Şarkıya eşlik ederek yola devam etti.
1 Saat Sonra...
Mezarlığa gelmişti. Babasının mekanına. Korku dolu mezarlık kapısından içeri girdi. Bay Jackson'un mezarı bir ağaç gibidir. En büyük mezarlık ona aittir ve köklerinde diğer mezarlıklar vardır. Mezarlığın merkezi babasına aittir. Gördüğünüz en büyük mezar taşı babasına aitti. Babasının mezarının köşesine oturdu ve ona dua etti. Hayatını ona borçluydu. Herşeyini, hemde tüm herşeyini. | |
|
Dawnielle Coubery
Mesaj Sayısı : 30 Doğum tarihi : 12/07/93 Yaş : 30 Mücadele Tarafı : Yoldaşlık Sihirsel Soy : Muggle Doğumlu Evcil Hayvanı : Dawn, Before The Dawn xD Kayıt tarihi : 05/04/10
| Konu: Geri: Aydınlığın Çöküşü Çarş. Nis. 07, 2010 9:48 pm | |
| Gözlerini açıp ışığa bakmak işkence gibi geldi ona. Uyumak istiyordu. Bedeni yatağın içinde çırpınırken her zamanki gibi doğru olanı ve yapılması gerekeni yapıp büyük bir irade gücüyle sımsıcak yatağından ayrılıp o rahatlığı terk etti ve esneyerek, gerinerek banyonun yolunu tuttu. Kendine gelmek için yüzünü bir lavabo dolusu buz gibi suya daldırmayı planlarken eli musluğun soğuk metaline değdikten sonra birden bütün uyuşmuşluğunun onu terk ettiğini hissetti. Soğuk, onun için pek de etkili bir uyarıcı değildi. Fakat soğuğun onda uyandırdığı anılar değiştiği için bu tepkiyi göstermişti. Hafızasına çöreklenen o eski anıları savuşturmak için büyük bir çaba harcadı. Önüne dökülen saçlarını parmakları arasına alıp kulağının arkasına sıkıştırdı. Erkenden bir duş almak için iyi bir zamandı. Üzerindeki ince ipekten yapılmış, vücuduna kayganlık hissi veren unutmabeni mavisi pijamaları, saçındaki tokaları ve üzerinde yer kaplayan diğer çamaşırları yerde Dawnielle'nin banyo köpükleriyle ıslanırken o da bu köpüklerin keyfini çıkarıyordu. Sıcak su omuzlarını ve titreyen diğer kaslarını gevşetmişti. Sıcak su buharı bütün banyoyu sardıktan sonra ancak duştan çıkabilmişti. Kapıda asılı olan kalın, pamuklu bornozuna sarıldı. Sudan çıktığı anda yine titremeye başlamıştı. Kendisini zar zor yatak odasına atıp bir an önce üzerini giyindi. Akşamdan kalma dağınıklığı az da olsa giderip perdeleri çekti. Uzun bir süre pencerenin pervazına oturup camdan içeri süzülen güneş ışığını izledi. Hava sıcak olacağa benziyordu. Bu yüzden annesinin en çok sevdiği su yeşili ince elbisesini giymişti. Onu görmeye giderken belki de mutlu olmasını istiyordu ya da onun ölümünde katkısı olduğunu düşündüğü için kendi vicdanını yatıştırmaya çalışıyordu. Annesinin yokluğuna henüz alışamamıştı. Geceleri çoğunlukla o lanet akşamla ilgili kabuslar görüyordu hala.
Birden daldığını fark edip toparlandı ve aynanın karşısına geçip saçlarını özensizce bir atkuyruğu modeline soktu. Her zaman bir neşe ekolü olsa da kendisine sakladığı birçok sır onu yiyip bitiriyordu. Günden güne saydamlaştığını hissediyordu. Sanki bir süre böyle devam edecek ve sonra varlığı tamamen yokluğa dönüşüp onu uzay-zaman sürekliliğinde bir yere tıkacaktı. Yok olmaktan korkmuyordu, neler hissedeceğinden korkuyordu. Kendisini çok yalnız ve umutsuz hissediyordu. Geleceğe daire bir hedefi ya da bir planı yoktu. Rüzgar nereye sürüklerse oraya savruluyordu. Böyle olmaması geektiğini biliyordu fakat elinden bir şey gelmiyordu. Gidip korkularıyla yüzleşmeliydi. Bir an önce bu sıkıcı evden dışarıya çıkmalıydı.
Kapının eşiğinden dışarı adım attığı anda sanki üzerinden ağır eller kalkmış gibi hissetti. Daha mutlu ve daha huzurluydu şimdi. Vicdanının bitmek bilmeyen haykırışları da susmuştu. Bu beden ve zihin sadece ona aitti şimdi. Özgür olmuş gibi hissetmenin de getirdiği neşeyle küçük mesafedeki yolu kısa bir sürede tamamlamak istiyordu. Fakat bir arabası olmadığından yürüme gitmek zorundaydı. Mezarlık çok da yakın değildi.
Mezarlıkta
Patika yolda yürümeye devam ediyordu. Yürürken çevresindeki ilginçlikler dikkatini çekti. Bir sincap, bir solucanın peşine düşmüştü. Küçücük pençeleriyle onu boğmaya çalışıyordu. Bir kuş ise hiçbir insanın çıkaramayacağı, hüzün dolu bir sesle ağıt yakıyor gibiydi. Gözlerini öteki tarafa çevirdiğinde önce büyük bir yabani hayvan gördüğünü zannedip korktu. Fakat bu sima tanıdıktı. Bu yüzü nerede görse tanırdı. Ruhunu dengesizleştiren büyücünün kirli tohumu karşısında duruyordu. Yere çökmüştü ve parmaklarını birleştirip dudaklarını okunamayacak bir hareketsizlikle oynatıyordu. Annesinin mezarından sadece birkaç adım uzaktaydı. Büyücünün önünde dua ettiği beyaz ve kusursuz mermerden yapılma mezar taşındaki ismi görünce kan beynine sıçramıştı. Sanki çevresine ısı veriyormuş gibi hissetti kendini.
"Sen! Bu ne cüret! Annemin mezarından uzak dur!"
Bu haykırış, mezarlığın ürkütücü sessizliğini bir çığlık gibi delmişti. Genç büyücü arkasını döndüğünde Dawnielle çoktan asasını çekmişti. Aklına gelen ilk büyülü sözcükleri haykırdı: "Incarcerous!" Kalın iplerin genç büyücüyü sarmasını, onu boğmasıni izlemek için sabırsızlanıyordu. İntikami damarlarında dolaşan hain bir dürtü olmuştu artık. | |
|
Jason Carrington
Mesaj Sayısı : 397 Doğum tarihi : 08/05/94 Yaş : 30 Mücadele Tarafı : Karanlık Sihirsel Soy : Melez Kayıt tarihi : 31/03/10
Bilgiler Quidditch Mevkiî: Rpg Puanı: (100/100) Düello Gücü: (0/0)
| Konu: Geri: Aydınlığın Çöküşü Çarş. Nis. 07, 2010 11:14 pm | |
| Sessizlik son hızıyla devam ediyordu. İçinden babasına en içten şekilde dua ediyordu. Hava yavaş yavaş kararıyor, gücünün arttığını hissediyordu. Birden bir dal parçasının kırıldığını duydu. Gözleri hafiften arkasına kaydı. Birden bir çığlık yükseldi. - "Sen! Bu ne cüret! Annemin mezarından uzak dur!" Yavaşça ayağa doğruldu. Yan cebinden 16 inç'lik asasını çıkardı. Karamsar bakışlarıyla bir şey daha işitti. - "Incarcerous!" İpler ona doğru hızlıca gelirken, asasını havaya kaldırıp : "Protego!" diye haykırdı. İpler 1 m yakınında yere düştü. Alex çok ama çok sinirlenmişti. Alex kaşlarını kapatan saçlarını yana devirdi ve; - Seni sersem. Burası benim babamın mezarı. Sen asıl hangi cüretle buraya annemin mezarı dersin. Seni öldürmemi istiyorsan o ayrı tabi. ! Kötümser bakışları karşısındaki düşmanına bakıyordu. Hava iyice kararmış, yalnızca böceklerin uğultusu sessizliği bozuyordu. | |
|